Unutulmaya Yüz Tutmuş Bir Geçmiş: Eski Diyarbakır! (2) Dilerseniz Diyarbakır’ın eli öpülesi insanlarının güne nasıl başladıklarını anlatınız sonra da Diyarbakır’ı farklı kılan paha biçilmez değerdeki sosyal ve kültürel değerlerini sizden dinleyelim.
Diyarbakır’da günlük yaşam evlerde sabah ezanıyla başlardı, sokaklarda ise günün ışımasıyla beraber Belediyenin temizlik işçileri işbaşı yaparlardı. Erkek işçiler toz kalkmasın diye süzgeçli tenekelerle önden sokağı sularlar onların arkasından başındaki tülbentle ağzını burnunu örten kadın işçiler sokağı süpürürlerdi.
Onlar sokaktan çekilip gittikten sonra evlerin kapıları birer birer açılır evin hanımları birer kova suyu kapının önüne dökerlerdi. Devreye eşeğinin sırtında iki taraflı tahtadan çöp teknes bulunan mahallenin çöpçüleri girerdi.
Bir yandan kendilerinden önce sokağı süpürenlerin duvar kenarına biriktirdikleri çöpü kürek ve süpürge ile toplayıp eşeğin sırtındaki çöp teknesine koyarlar bir yandan da küreğin sapını kapıların tokmağına dokundurarak “çööööp” diye seslenirlerdi.
Evin hanımları da kendilerinii göstermeden çöp tenekesini kapının önüne bırakırdı. Çöpçü de onu alır çöp teknesine boşaltırdı. Çöp tekneleri dolunca “Zibilhana” denilen çöp boşaltma yerine götürülüp dökülürdü. Pırıl pırıl parlayan parke taşlarlarla döşeli sokaklarda artık dükkanını açmaya giden beyefendileri ayak sesleri duyulmaya başlardı. Evlerin içine dönecek olursak,
Ortalıh henem işıh olmamışti
Analarımızsa yatahlarından çohtan kahmışti
Gül yüzlü Gülbeyaz Hanım
Nur saçan Nuriye Hanım
Kadir kıymet bilen Kadriye Hanım
Anam Fahriye Hanım
Bir degil
Bin degil
Daha onbinlerce Fahriye Hanım
Attıkları adıma kurban olayım
Ayaklarının altına sermiş cenneti Yaradan’ ım
Bilmiyem ki hangisini anayım
Şaşırmışam hangi birini anlatayım
Hepisi biribirinden hanım
Hepisi biribirinden arvatti
İşleri temiz mi temiz
Aşları leziz mi leziz
Eşleri de aziz mi azizdi.
Eşlerinin bir işi
Kendilerinin binbir işi vardi
İşlerinin başında da
Çocuklarının hal ve gidişi vardi
Ana deyip geçmezlerdi
Her doğurana ana demezlerdi
“Ana ne doğuran ne de doyurandır
Ana doğurduğunu terbiye ile yoğurandır.” Derlerdi.
Onlar görgülü hanımlardı
Onlar güngörmüş hatunlardı
Görgüsüzlerle görüşmez
Heft-ü heşt etmezlerdi
“Cariyeyken hanım olan
Kurnayı kırar tasnan
Halayıkken hatun olan
Hamamı doldurur sesnen.” Derlerdi.
Kendi kendilerine yeterler
Hadlerini bilirlerdi
“El atına binen çabuk iner.” Derlerdi.
Sırları metindi
Ser verir sır vermezlerdi
“Söyleme sırrını dostuna
O da söyler kendi dostuna.” Derlerdi.
“Körden değil nankörden
Yüzsüzden değil ikiyüzlüden
Tipi bozuktan değil
Sütü bozuktan korkun.” Derlerdi.
Gül derler gibi söz derlerlerdi
Derledikleri sözü derde derman ederlerdi
“Varındır dünya alem yarındır
Yokundur külhan dibi yolundur.
Hastalanmadan sağlığınızın
Yoksul düşmeden varlığınızın
Yalnız kalmadan önce de
Dostlarınızın değerini biliniz.” Derlerdi.
“Boş çuval ne yapsan dik durmaz
Boş insan da baş eğmekten kurtulmaz.”
Onlar boş insan değillerdi
“Boş oturanı Allah sevmez.” Derlerdi.
Başıboş gezenlere
Boş boş laf edenlere
Boşuna vakit geçirenlere
Onlar da boş verirlerdi.
Onlar büyüklerinden şunu işitmişlerdi:
“Ne doğrarsan aşan o gelir karşan."
Aşlarına haram karışmadı
Dillerine yalan dolaşmadı
İşlerine pislik bulaşmadı
O Pakizeler’den pak nesiller üredi
O Azizeler’den izzetli evlatlar türedi
Allah’ın rahmeti onların üzerine
Onların duaları da bizim üzerimize olsun.
(M. Kadri GÖRAL- Küçe Kapısı 1996)
Ev işlerini bitiren hanımların öğleden sonraki mesaileri nasıldı?
Evinde işlikleriyle bir işçi gibi çalışan bu muhterem hanımlar öğleden sonra şık bir şekilde gezmeye giderlerdi. Misafirin ev sahibini hazırlıksız yakalayaıp mahcup olmasına sebep olmamak için ev gezmeleri ev sahibinin önceden belirlediği ve arkadaşları tarafından bilinen Kabul Gününde yapılırdı. Hemen hemen her evin bir kabul günü vardı.
Diyarbakır’ın küçeleri dar
Evleri geniş ve ferahtı
Duvarları kerpiçten
Damları ise topraktı
Onu sevimli kılan
Orada oturan halktı
Halkın yüreğindeki
Dostluktu, ahbaplıktı.
Bu dostluk ve ahbaplık dünyalara değerdi
Günlerce yaşar gider
Gecelerce sürerdi
Sıra gecelerinin meşkini
Kabul günlerinin şevkini
Her ikisinin de zevkini
Hiçbir şey veremezdi.
Sıra gecesini erkekler ip ile çekerlerdi
Kabul gününü kadınlar dört gözle beklerlerdi.
Her ayın dördüyle ondördü
Anamın kabul günüydü
Yedi mahle öteden misafiri gelirdi
Anamın misafiri onun başının tacıydı
Onların cümlesiyle dünya ahret bacıydı
"Abla heyran" ede ede
"Baci kurban" diye diye
Datlı dil döke döke
Onları karşılardı.
O günlerin birinde
Bastık sucuk elimde
Gezerken orta yerde
Misafir bastırmıştı
Anam da tutup beni odaya kapatmıştı
Bir yandan herslenidim
Bir yandan sölenidim
Kapı arasından da özleri dinlidim
Özlerinde asalet
Konuşmalarında nezaket
Sözlerinde de hikmet vardı.
Topuz’un Şefika Hanım ilim irfan dağıtıdi
Onu dinleyen gençler ondan feyiz alıdi.
Cercisler’in Hamdiye Hanım
Neşe-i muhabbet saçıdi
Bulunduğu mecliste ne tasa ne gam kalıdi.
Çiçekçi Nazmiye Hanım
Şifa veren nebati sebatnan anlatıdi
Meryemhortla yarpuzu en başlarda sayıdi.
Onlar “boş laf” etmeyen kültürlü insanlardı
Onlar “hayat” denen mektebi bitirmiş hanımlardı
Usul-i erkân ile meclislere girerler
Ağır aziz oturup muhabbet ederlerdi
Onlar saltanat sürmiş görgülü sultanlardı
Onlar bir tarih yazmiş tarihi kadınlardı.
Onlar:
Kolsuz Mehmet Ağa'nın Hayriye ile Hafize Hanım
Güldamlasıgil’in Fatma Hanım
Altunufağıgil'in Rabia Hanım idi
Yeşilbaşlar’ın Şöhret Hanım ile
Kırkpanturlar’ın Huriye Hanım idi
Deveciler’in Fikriye Hanım'nan
Mızmız’ın Hayriye Hanım idi.
Çeleng'in Süreyya Hanım,
Hasib Beg’in Saniye Hanım,
Fuat Efendi’nin Zeynep Hanım
Altiparmağ’ın Fatma Hanım'nan
Abdulcebbar’ın Hanife Hanım idi.
Polesağagil’in Sabiha Hanım
Kapı komşumuz Rasime Hanım’nan
Gençler’in Nadide ile Sabiha Hanım
Kalenderler’in Makbule Hanım idi.
Sayamadığım daha nice hanımlar vardı
Daha anlatılmadık nice hatunlar kaldı
Onların cümlesinden Allah’ım razı ola
Mahşer günü Cennet’te “Kabul Günleri” ola.
(M. Kadri GÖRAL- Küçe Kapısı 1996)
O eski günleri hatırladığınızda neler hissediyorsunuz?
Bahan Diyarbekir'i hetirletme benim babam!
Yüregimin başi sızlar öksemişem dayanamam!
Elim yetmez uzanayım eline
Takatim yoh varamam ki iline
Ona sehep çıhmamişam bahamam ben yüzüne
Yüzüme tüfürse de hakkım müstahakkımdır.
Baba dede mirası bir mübarek şeherdi
Degerini bilenler bedenlernen çevirdi
Dört kapısından insanlar destur ile girerdi
Hele söleyin bahan niye bu hale geldi?
İnsanlarının yüzünde nur-u ilahi vardi
Hemravat suyu gibi temiz ve de berrakti
Merhametnen dokunmuş ipek gibi kalpleri
Sevginen nakışlanmış gül gibi gönülleri
Bülbül gibi şakıyan şeker şerbet dilleri
Kılı kırk yarabilen usta elleri vardi
Miheng daşına vursan herkes girmidört ayardi.
Pırıl pırıl gözleri bin pırlanta ederdi
Akıl dolu sözleri dünyalara değerdi
Hepisi de başı dik alnı açık gezerdi
“Alçak duvar olmayın herkes üstünüzden geçer” derlerdi.
Dedikleri sözleri başımıza taç yaptık
Alçalmadık kimseye baş eğmeden yaşadık
Bize çamur atanı biz gülle karşıladık
Güler yüz tatlı dille bütün kötülükleri aştık.
Biz sevgi ile doğduk
Sevgiyle kucaklaştık
Sevginin diyarında
Sevgi ile yaşadık
Bizi üzenleri de Allah'a ısmarladık!
(M. Kadri GÖRAL- Küçe Kapısı 1996)
Böylesine güzel evlatlar yetiştiren ailelerin çocuklarını yetiştirme tarzı nasıldı ki birbirinden değerli asil insanlar yetişti bu memlekette?
Diyarbakır’da aileler arasında ekonomik açıdan farklılıklar vardı fakat bütün aileler KÜLTÜR ZENGİNİ idi. Bütün ailelerin çocukları ortak değerlere yetişmiş çocuklardı. Çünkü anneler kız olsun erkek olsun çocuklarına göz açtırmaz, Demoklesin kılıcı gibi onların başının üstünde dururlardı.
Her hareketleri evin içinde de evin dışında da kontrol altında olurdu. Evlatlarını vatana ve millete hayırlı birer insan, iyi bir aile reisi, iyi bir ev hanımı olacak olacak tarzda yetişirirlerdi. Oğullarına torunlarına nasihatleri altın değerinde sözler içerirdi,
Güle Hatun güngörmiş muhterem bir kadındi
Herkesnen hoş geçinir herkesnen anlaşırdi
Kimseye çabuh kızmaz çabuhta darılmazdi
Bir gün nasıl oldisa torununa çoh kızdi
Oni ögüne aldi nesihata başladi.
Dedi ki:
Hesen! Sen ne biçim Diyarbekirlisen?
Ne bir türki sölisen
Ne de halay çekisen
Her görmiyesen!
Çişi gelen oğlanın konserine gidisen
"Oynama şıkıdım şıkıdım" edisen
Niye halay tepip toz etmisen?
Sen ne hefif bir herifsen
Utanmisan kızlara ağız egisen?
"O kız beni görsün
Bahan kazah örsün" deyisen
Niye anan sölemisen?
Anan söle
Kıçıni kırsın evinde otursun
Kazaği da sahan özi örsün.
Anan dedim aklıma geldi
Zeten seni bu hala anan getirdi
Seni elime vereydi
Erkek evlat nasıl yetiştirilirmiş göreydi.
Eyiki rahmetli deden seni bele görmedi
Seni bele görseydi bir yanına inme inerdi
Yazıh ki, Hesen Paşa' nın torunisan
Yazıh ki, O dedenin adını taşisan
Hesen!
Sen sen olasan aklın başan topliyasan
Bazı gençler türemiş onlara uymiyasan
Onlara uyarsan sen de kaşmer olursan
Onlar modadır deyiler
Hırçikli pantur giyiler
Yorgan yüzünden göynek diktiriler
Acayip acayip laflar ediler
Gözlerini süziler
Ağızlarıni büziler
"Aman! Ayol" deyiler
Karilardan çoh dedikodi ediler
Vidasi gevşemiş gibi de yolda gidiler.
Yorgan yüzünden göynek diktiriler
Acayip acayip laflar ediler
Gözlerini süziler
Ağızlarıni büziler
"Aman! Ayol" deyiler
Karilardan çoh dedikodi ediler
Vidasi gevşemiş gibi de yolda gidiler.
Oğlum!
Ay doğuşundan erkek gidişinden bellidir
Deden yolda gidende
Yer titridi ayağının dibinde
Setre pantur geyidi
İpek göynegi rüzgarda fırfır edidi
Konuşanda sankime gök gürlidi
Adı gibi “HASSO ERKEK” ti
Bir gün olsun beni ne kırdi ne de incitti
Şimdiki yeni türemeler
"Maço erkegıh" deyiler karilara eziyet ediler
Erkeklığın da içine ettiler.
Oğlum!
Devamı Gelecek...