Unutulmaya Yüz Tutmuş Bir Geçmiş: Eski Diyarbakır! (3)
Oğlum!
Erkeklıh ne yatahta ne de dayahtadır
Erkeklıh kari kıymeti bilmahtadır
Erkeklıh namusinan para kazanmahtadır.
Hesen!
Nenem demedi demiyesen
Ne ot gibi yerden bitmişsen
Ne de taşın deliginden gelmişsen
Sen halis muhlis Diyarbekirlisen
Dünyanın öbür ucuna da getsen
Aslın inkâr etmiyesen
Ohuyup porofosor da olsan
Kazanıp kalantor da olsan
Nefsen uyup geçmişin unutmiyasan
Geçmişini bilen haddini de bilir
Aslını inkâr eden haramzadedir.
Hesen!
Baban başini seversen
Avukat İhsan BİÇİCİ bege gidesen
Gidesen Diyarbekir'i bir de ondan dinleyesen
Dinleyesen gögsün gere gere gezesen
Ne kadar hoş sölemiş bir bilsen.
"BU ŞEHİR DİYARBEKİR
ZEMİNİ KAYALIHTIR, İKLİMİ SERTTİR
İNSANLARI CESURDUR,
MERTTİR,
ERKEKTİR!
KÖTÜ TANITMIŞ
O DA FELEKTİR!
FELEGİN ÇARHINI BOZANLARDANIZ.”
(M. Kadri GÖRAL- Küçe Kapısı 1996)
Anneler oğlan çocuklarına çok düşkündü. Oğlanın yaptığı adet olur kız aynı şeyi yapınca kabahat olurdu. Ayı şeyi ikisi de yapsa “ O oğlandır yapar sahan ne oli? Sen kızsan otur oturduğun yerde” derlerdi,
“Bir kadın yatarken yatahta
Üstüne sabah güneşi doğarsa
O karidan her gelmez adama.”
Fatma hanım bu sözi hep sölidi kızına
Sölidi sölemidi kızın burni yanmidi
Sonunda dayanamadi sölenmağa başladi
Dedi ki:
Kız kızım Gülsen!
Kızlar içinden seçilesen
Yerişip yetmiyesen, gene hangi cehennemdesen?
Sebehtendır çağıriyam niye ses etmisen?
Kussül ömür olasan!
O boyda kalasan!
Gün evle olmiş sen hala yatisan?
Vay yatasan kahmiyasan!
Yata yata lehpo olacahsan
Şimdiden loğ gibi olmişsan
Edemisen yerinden kahasan
Toprah başan ola!
Başıma kalacahsan kele, başıma kalacahsan!
Gözün çıha avcuma düşe!
Kör olasan!
Niye kardaşlaran sehep olmisan?
Bir de forta atisan “Anama yardım ediyem” deyisen
Yalan sölisen, yüzün kara edisen
Yalançi!
Kardaşların halini görmisen?
Hero’nun hırnigi ahmiş şorigine karışmiş
Azo’nun tumanının lastigi kopmiş kıçi açıhta kalmiş
Ayşo, Hüsso’ya çimdik atmiş oğlani lal etmiş
Hüsso da ona bir zumzuk vurup küçeye kaçmiş.
Allah’ım sizi evlat degil ğezep yaratmiş
Bir suda bir tahtada kahasız!
Her görmiyesiz inşallah!
Babazdan ne her görmişem ki sizden ne her görecağam
O kadar dedim ki;
“Herif! Herif! Bu kadar uşaği başıma salma”
Tutti abdeshana ibrıği gibi sizi dizdi karşıma
Sanki mum dikecahsız goruma
Bir kalıp sabun doğuraydım sizi doğuracağıma.
Böyük sözi dinlemedim
Pırpırım tohumi gibi evlat türettim
Ne gençlığımdan birşey anladım
Ne de ihtiyarlığımda rehet ettim.
Şimdiki karilar akıllidırlar anam, akıllidırlar!
Topi topi iki tene çocuh yapilar
Onlari da başlarından savilar
Birine analari
Öbürüne de kaynanalari bahi
Özleri de "arvadıh" diye çalım sati.
Ya biz nasıldıh?
Ma biz insan degilmidıh?
Sabahın köründe kahidıh
Canımızi dişimıze tahidıh
Fırfıra gibi ortada dolanidıh
Vallah ne oflidıh ne de poflidıh
Ne de kimseden aferim beklidıh.
Kız Gülsen!
Yere giresen yerler ucuz iken
Sesin soluğun kesile sesimi işitmisen?
Çene çeneye vermişsen kimnen laklak edisen?
Lal olasan
Dinsiz imansızlarnan haşrolasan
Bir de bahan arvat olacahsan
Tevlolo! Tevlolo!
Rezil olacahsan kele! Rezil olacahsan!
Boyun bosun devrile boyundan da mi utanmisan?
Zebellah kadar kız olmişsan
Ben senin kadarken iki çocuh sehebidim
Kardaşan da yüklidim nefse yatağında yatidım
Niye birezim bahan çekmemişsen
Getmişsen babangile çekmişsen
Eyni tembel bibin gibisen
Onun gibi yerinden teprenemisen
Ölümüm hak olaydi yeterki sen bele olmiyaydın!
Kurre Ruko kadar da olamadım kele!
Kurre Ruko çıllaka kızıni gelin etmiş
Ayyare ayyare kabullarda anlatimiş
Bilmiyem ki o çömçe gelinin neyini anlatimiş
İki ağaci çatmişlar arvat diye satmişlar.
Ben onların toylarıni da görmişem
Adetlerini de biliyem.
Siçan müzigimidir
Çigan müzigimidir nedir deyiler
İki tene herifi getiriler
Salonun orta yerine dikiler
Herifler "gıy gıy" edi, "vıy vıy" edi milletin yuhusi geli.
Yuhusi gelen kahi evine gidi
Bir tek yeni evliler evlerine getmiler
Balayına gidiyıh deyiler deniz kenarına gidiler
Gerdege giriler hemama girmiler
Denizde iki çıpçıp ediler “biz çimdıh” deyiler.
Sonra da herli evlat bekliler
Her görmiyeler!.
O kızi alan oğlanın toprah başına olmiş
Hade oğlan cahalmiş, toymiş
Ma niye anasi da mi kormiş?
Memlekette kız mi kalmamiş getmiş o pirebuki almiş?
Ele kızi gelin diye eşigimden sohmanam
Anasi nedir ki danasi ne ola.
Zeten eleleri hem şansli hem de kıymetli oli
Kocasının ögüne bir kab şorba koyami
Gene de herif “Ruko” deyi başka bişe demi
Bizim evde günde on çeşit yemek bişi
Gene de ahşam oldi mi herif ataş oli canıma düşi
Bir insanda şans olacah anam, şans olacah!
Kız Gülsen!
Kurşunlara gelesen karşıma gelmiyesen
Parça parça olasan herbir parçan bir kapida bulasan
Şaşırmişam ben kaç parça olayım
Hangi bir işe bahayım
Hamur eşkimiş teştten taşmiş
Küçe kapısi açıh kalmiş arbo pisik içeri dalmiş
Mıhe heyvani kuyruğundan yahalamiş
Pisik de oni çırmahlamiş.
Ako gelmiş curundan sabuni aparmiş
Çortundan ahan çamurli sular bellueyi tıhamiş
Yetmimiş gibi kaynım karısi haber salmiş
Bizi şa’reye çağırmiş
“Gelmezlerse hetrim kalır” demiş
Ne bitmez bir çilem, ne kara bir yazım varmiş.
Kara yazın kilidi ite Gülsen!
Baba çıha yüzen!
Eyni sağır sultan gibisen
İşen geleni eşitisen işen gelmiyeni eşitmisen
Şa’re lafıni ne tez eşittin
Ne tez gettin geyindin
Her görmiyesen! Senseni eynede görmisen?
O nedir üsten çekmişsen?
Eyni Şillegilin beslemesine benzemişsen
Kız bahan bah ha! Sahan söliyem:
Tafta enterin giyesen
Saçın iki örük edesen şa’reye ele gidesen
Şa’re deyip geçmiyesen
Kızların kısmet kapısidır eyi bilesen
Oturmağan konuşmağan dikkat edesen
Beni haha rezil etmiyesen
Gidip Medo’nun yanına ilişmiyesen
Senseni o zırzopnan bir etmiyesen
Onun ne Alipaşalı’lıği
Ne de ağırbaşlılıği kalmiş
Saçını kesmiş pote tavuğa dönmiş
Zaiflemiş canli cenezeye benzemiş
İbretti, ibreti alem olmiş
Sen de sen olasan
Medo’ya da modaya da uymiyasan
Ona uyarsansa iflah olmiyasan
Gidesen zalım bir kaynananın toruna düşesen
İşte o zaman ben seni görürem
Bahayım otura otura minder mi çürütisen
Yohsa ayah altan gelmi terlik mi eskitisen.
(M. Kadri GÖRAL- Küçe Kapısı 1996)
Yıllar öncesinin Diyarbakır’ında yaşamış olanlar Diyarbakır’ın bu günkü haline bakınca “Ahhh!” deyip iç çekiyorlar bu hüzün nedendir?
Sen Diyarbakır'ın eski halini bilir misin?
Hiç yaşadın mı o güzellikleri doyasıya?
Hiç çıkıpta Kırklar dağı düzüne
Kırkbir kere “maşallah” çektin mi bu şehire?
Siyah gerdanlık gibi şehri saran surları
Gümüş hançer misali bağrını yaran suları
Cennet mekânı andıran o yemyeşil bağları
Seyrettikçe dedin mi Allah'ım sıtar ede?
Ben u Sen' le tanışıp senli benli oldun mu?
Beden bedene verip onunla konuştun mu?
Kitabesine bakıp yaşını okudun mu?
Okuyunca dedin mi Allah ömürler vere?
İlikleri donduran o kapkara kışları
Ortalığı kavuran kupkuru sıcakları
Bunları rahmet bilen fedakâr insanları
Düşündükçe dedin mi Allah sabırlar vere?
Odun yüklü kelekle Dicle'de yol aldın mı?
Deve yükü karpuza sen de şaşıp kaldın mı?
Hiç şebbot yakalayıp afiyetle tattın mı?
Doyunca da dedin mi Allah ziyade ede?
Gece gündüz yaşanan hülle sefalarını
Kazan kazan kaynayan kelle-paçalarını
Karpuzlardan yapılan çayda çıralarını
Yüzdürürken dedin mi Allah selamet vere?
Saray gibi evlerde salınıp gezindin mi?
Nahit taşlı avluda gül, karanfil derdin mi?
Haremlikle selamlık ne imiş öğrendin mi?
Öğrenince dedin mi Allah hayırlar vere?
Toy denilen düğüne varıpta eğlendin mi?
Damat tıraş olurken tililili çektin mi?
"Ki zava? Ki zava?" diye usulen seslendin mi?
Seslenirken dedin mi Allah mübarek ede?
Gelinlerin eşikte testi kırmalarını
Kilerde un küpüne elle basmalarını
Yumurtayı kılıca atıp kırmalarını
İzleyince dedin mi Allah uğurlu ede?
Bunca dediklerimi severek dinledin mi?
O günleri yeniden yaşasaydım dedin mi?
O rüya alemine gitmeyi düşledin mi?
Düşlediysen dedin mi Allah muradın vere?
(M. Kadri GÖRAL- Küçe Kapısı 1996)
Diyarbakır’ın geçmişine olan özlemle yaşamak size zor gelmiyor mu?
Herşey yaşlanır fakat duygular yaşlanmaz. Yaşanmışlıklara duyulan özlem yaşlanmayan bir duygudur. Geçmişe duyulan özlem öyle bir özlemdir ki, insanın içinden söküp atması mümkün değildir. Ben Diyarbakır’a olan özlemimi gördüğüm rüyalarla bir nebze olsun gidermiş oluyorum.
Dün gece bir rüya görmişem kurban
“Herdir” diyesen “Her içinde olasan”
Görmişem ki o eski Diyarbekir’e getmişem
Mahle mahle gezmişem
Küçe küçe dolaşmişam
Her bişeyi yerli yerinde bulmişam
Ca’delerde begler, efendiler, paşalar gezidi
Küçelerden hanımlar, hatunlar, sultanlar geçidi
Diyarbekir şeher degil mübarek bir cennetti
Havasi hoşti
Suyi hoşti
İnsanlari hepisindende hoşti
Konuşanda heyrannan, kurbannan konuşidi
Biri birisinden bir şey istese
Öbüri:
“Başım gözüm üstüne heyran” deyidi
Biri birisini yolda görse
Öbüri:
“Oğurlar ola kurban” deyidi
Bir saygi vardi
Bir sevgi vardi
Bir hürmet vardi benim babam!
Böyük böyükluğuni bilidi
Küçük küçükluğuni bilidi
Nakiblerin Osman OCAK beg gençlere kaside ohidi
Hem kaside ohidi, hem nesihat veridi.
Yavuz arsızlıh etmiş anasından ödi kopidi
Havşün ortasında oturmuş anasına yalvarıdi:
“Mutbah ögünde durma
Dizinnen odun kırma
Ana kurbanın olam