100 yılda Diyarbakır'da mekânsal yıkımlar!

Cumhuriyet’in ikinci yılında Kürtlerle kurulan ilişkide bir barışma hali isteniyorsa burada kent politikaları önemli bir yer alıyor.

Cumhuriyet’in Kürtlerle kurduğu yüz yıllık ilişkiyi Kürt kentleri üzerinden ele almak tarih boyunca yaşanan sosyal, siyasal, ekonomik, politik ve kültürel kırılmalara, değişimlere, dönüşümlere, yok edişlere de kuş bakışı bakma alanı sunuyor. Tarih boyunca birçok kültürün yaşam alanı olan Diyarbakır Suriçi tabii ki bu tarihsel yüzleşmeyi okumanın tek mekânı, kenti değil ancak hem Kürtlerin politik başkenti hem de devletin Kürt ideallerine önemli bir müdahale alanı olması sebebiyle kentsel mekânı birçok şiddet ve yıkım politikasıyla karşı karşıya bırakmıştır. Cumhuriyet’in ilk dönemlerinden bu yana yaşanan mekânsal yıkımlar devletin müdahalelerini görmek için önemli bir izlek sunuyor.

Gazeteduvar’dan Dilan Kaya’nın kaleme aldığı, ‘100 yılda Diyarbakır'da mekânsal yıkımlar’ başlıklı makalesi şöyle devam ediyor.

CUMHURİYET DÖNEMİ KENTSEL MEKÂNDAKİ YIKIM POLİTİKALARI

  1. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin hayata geçirdiği reformlar Diyarbakır'ın sosyal ve ekonomik yapısını, dolayısıyla kentsel formunu etkilemiştir. Özellikle 1863 yılından itibaren, vilayet sistemine geçilmesiyle, yarı özerk bir konumda olan yerel aşiretler ile bu aşiretler üzerindeki kontrolünü artırmak isteyen merkezi hükümet arasındaki temasın dönüşüme uğradığı görülmektedir.(1) Vilayet merkezli yeni sistem, bölgede asırlardır süregiden siyasi gücü ve güvenliği Kürt reislere, üretim ve takas süreçlerini Süryani ve Ermeni çiftçilere havale eden iş bölümünü değiştirmiştir.(2) Diyarbakır’da yedi yıl valilik yapan Kurt İsmail Paşa (1868-1875) kenti Elazığ’a bağlayan karayolu üzerinde vilayet konağı, hastane ve kışla binası yaptırarak, merkezi yönetimin etkisini kente yaymaya çalışmış, yerleşim alanını surun dışına çıkararak Cumhuriyet döneminde de devamı gelecek bir ‘gelişme ekseni’ ortaya koymuştur.(3) Etnik ve dini gruplar arasındaki güç ilişkilerinde yaşanan değişiklikler ve bununla birlikte merkezileşme kararının yarattığı gerilimin en önemli kırılmalarından biri, 21 Ekim-3 Aralık 1895 zaman diliminde kentin on yedi merkezinde yaşanan isyanlar ve sonrasında kentin ana ticari hattı üzerinde başlayan yangınlar olmuştur. Şeyhmatar Caddesi’ndeki boyacı dükkânında çıkarılan yangın sonucunda Samanpazarı, Sakocular, Yenihan, Kürkçüler, Belediye Civarı, Hafalar, Çiftseki, Buğdaypazarı, Kazancılar, Uzun Pazar (Melik Ahmet Çarşısı) zarar görürken, Cami-i Kebir (Ulu Camii), kütüphaneler ve medreseler gibi şehirle özdeşleşmiş yerler harap olmuştur.(4) İttihat ve Terakki’nin 1915’te aldığı kararla; neredeyse kentte Hıristiyan nüfusu kalmayacak şekilde Ermeniler, Süryaniler ve Keldaniler soykırıma uğratılarak bölgeden sürülmüş ve mallarına el konulmuştur.(5) Yöresel kıyafetlerin pazarı da olan tarihi “Çarşiya Şewitî” (Yanık Çarşı) adını 1895 ve 1915’teki isyan günlerinden miras almıştır. Diyarbakır Suriçi’nin mekânsal dokusunda geri dönüşü mümkün olmayan izler bırakan bu merkezi politikalar 2000’lerde sistematik olarak devam edecek yıkımların da bir noktada başlangıcı olmuştur.

Kentin demografik yapısını, ekonomik karakterini ve mimari dokusunu yok eden bu uygulamalar, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte sistematik bir hal alarak Türklük ideolojisinin yayılmasında araçsallaştırılmıştır. Ulus devlet ideolojisinin milliyetçi politikaları, Kürt isyanlarının çıkış noktalarını oluşturmuştur.(6) Çiçek, devletin o dönemki Kürt politikasını 1925 Şark Islahat Planı ve 1935 Şark Seyahat Raporu (İnönü Raporu) üzerinden okumanın mümkün olduğunu belirtir. Kürtlerin Türk kültürüyle özdeşleşmesi, Kürt muhaliflerin örgütlülüğünün azaltılması için batıya zorla göç ekseninde iskân uygulamaları, özellikle Dersim örneğinde de görüldüğü gibi kentlerde devletin egemenliğini gösterecek idari birimlerin kurulması, yeni karayollarının ve demiryollarının yapımıyla bölgeye erişimin artırılması bahse konu olan ulus-devlet politikalarının çeşitli veçhelerini oluşturmuştur.(7)

         

Bu dönemde, Diyarbakır’daki en önemli kentsel olaylardan biri 1931’de Dağkapı’daki surların yıkımıdır. Hava akımlarının şehre girmediği gerekçesiyle, valiliğin emriyle Dağkapı’nın batısındaki duvarlar yamalar halinde yıkılır.(8) 1937 yılında, Cumhuriyet’in ulus-devlet ve modernleşme politikalarının kitleselleşmesi adına önemli araçlarından biri olan Halkevleri, Dağkapı çıkışında oluşan meydana cephe veren, Şeyh Said ve arkadaşlarının infaz kararlarının da gerçekleştiği alanda, şimdiki Bower Hastanesi’nin olduğu yerde açılır. 1940’larda ticaret merkezlerinin Suriçi ile kentin surlarının dışında kalan Yenişehir arasında dağılmasıyla birlikte, bağlantının daha kolay olması için “Çiftkapı” adı verilen sur üzerinde yapay bir kapı açılmıştır.(9) 1960’lara gelirken eski dokunun korunduğu Suriçi’ndeki Gazi Caddesi ve Melik Ahmet Caddesi üzerinde yapılan yol genişletme çalışmaları, caddelere içkin olan tarihi yapıların yıkımıyla sonuçlanmış ve aynı alanda yeni inşaatlar için zemin hazırlanmıştır.

12 Eylül Darbesi’nin sonrasında, gelişen yeni ekonomi-politik koşullar ve yapılanmalar kentsel mekânda etkisini göstermeye başlamıştır. Özellikle 1990’larla birlikte, Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) siyasi/askeri mücadelesinin kitleselleşmesi ve bunun karşında kültürel inkâr/asimilasyon politikalarının yükselişe geçişi göze çarpmaktadır.(10) Köy boşaltmaları, bu süreçte Diyarbakır’da yaşanan kentsel oluş/bozuluşlar açısından en belirleyici olgudur. Yüzbinlerce Kürt zorla yerinden edilerek yaşadıkları illerin kırsal bölgelerinden merkezlere ya da Türkiye metropollerine gitmek zorunda kalmıştır. Yetersiz kentsel altyapısına rağmen nüfusun büyük çoğunluğuna ev sahipliği yapan Diyarbakır, bu yoğun göçün demografik ve ekonomik sonuçlarıyla karşı karşıya kalmıştır. Suriçi’ndeki Kore, Abdaldede ve Lalebey mahallelerinin nüfusu artmış ve kent surları dışındaki Ben-u Sen bölgesinde gecekondu mahallesi oluşmuştur. Zorunlu göç sonrasında oluşan bu mahalleler yerinden edilen vatandaşların sosyal, ekonomik ve kültürel tutunma alanlarını oluşturmuştur. 90’lardaki köy boşaltmalarıyla gelen ve Suriçi’nde kendi yaşam alanlarını oluşturan aileler 2015-2016 yılında yaşanan çatışmalar ve sonrasındaki kentsel dönüşüm kararıyla tekrar yıkımla karşı karşıya kalmış ve kentin başka mahallelerine sürülmüşlerdir.

1988’de Suriçi bölgesi kentsel sit alanı ilan edilmiş ve 1990’da hazırlanan “Diyarbakır Suriçi Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı”, Suriçi'nin korunmasına yönelik yasal dayanakları oluşturmuştur. Ancak bu tedbirler Suriçi’nde yapılan mekânsal müdahaleleri önleyememiştir. 1991’de Ulu Camii önündeki meydanda alt çarşı kararı alınmış, 95’te Dağkapı Meydanı’ndaki park alanı “Vedat Dalokay Yeraltı Çarşısı” ile tamamen betonlaşmış, bunu 97’de Gazi ve Melik Ahmet Caddesi’ndeki yeraltı otoparkı ve yeraltı çarşısı kararı takip etmiştir. Yapılan bu alt çarşılarla sadece gündelik yaşam pratiklerinde yer alan mekânsal alanlar yıkıma uğramamış aynı zamanda binlerce yıllık tarihe sahip Diyarbakır Suriçi’nin arkeolojik katmanları da yok edilmiştir. 1990’larda yapılan yeraltı çarşılarının bugün hemen hemen hepsi atıl ve yıkılmayı beklemektedir.

2000’lerle birlikte, Türkiye’nin ekonomi politikalarındaki değişim ve Avrupa Birliği’yle bütünleşme süreci kapsamında yapılan reformlar yerel yönetimleri de etkilemiştir. Bu etkinin kentsel mekandaki izdüşümleri Kürt siyasal hareketinin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi seçimlerini kazanmasıyla birlikte okunabilir. Dönemin kent politikalarında çok dilli tabelaların oluştuğu, kentin farklı etnik ve dini topluluklarının mekânlarının restorasyonunun yapıldığı, mekânsal hafızanın resmî ideolojinin aksine bir anlatı ile kurulmasının ilk adımlarının oluşturulduğu gözlemlenmektedir. Yıllarca yıkık halde bulunan ve Ermeni cemaati için önemli bir yere sahip olan Surp Giragos Ermeni Kilisesi restore edilmiş, yine kentin önemli mimari yapılarından olan ve iskân politikalarıyla kentten sürülen Cemil Paşa ve ailesinin konağı restore edilerek kentin çok kültürlü, çok sesli yaşamına kulak veren bir “Kent Müzesi” olarak Diyarbakır’a kazandırılmıştır. Suriçi’nin tarihi ve turistik bir cazibe alanı olarak öne çıkmasıyla, İçkale’nin restorasyonunu(11) ve Alipaşa-Lalebey mahallelerinin dönüşümünü(12) hedefleyen iki proje başlamıştır.(13) Suriçi’nin Koruma Amaçlı İmar Planı 2012’de onaylanmış, ancak hemen akabinde 4 Kasım 2012’de Bakanlar Kurulu kararıyla Suriçi’ndeki 167 hektarlık alan riskli bölge ilan edilmiştir. Bütün bunlar olurken, Diyarbakır Suriçi ve Hevsel Bahçeleri’nin oluşturduğu kültürel peyzaj alanının UNESCO Dünya Miras Listesi’ne adaylık süreci devam etmektedir. Alan, Temmuz 2015’te UNESCO Dünya Miras Komitesi’nin 39. toplantısında kalıcı listeye girer.(14) Ancak listeye girdikten sadece birkaç ay sonra kentte başlayan çatışmalı süreçle Suriçi yıkılmaya başlar.

ÇATIŞMALI SÜREÇ VE SONRASINDA MEKÂNDAKİ YIKIM PRATİKLERİ

12-14 Ağustos 2015 tarihinde, Sur, Cizre, Silvan başta olmak üzere birçok kentteki “öz-yönetim” ilanları ile çatışmalı süreç başlamış, Diyarbakır’da ilk sokağa çıkma yasağı ise 6 Eylül 2015’te ilan edilmiştir. 28 Kasım 2015’te Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi öncülüğünde çatışmaların kültürel mirasta ve sivil yaşamda yarattığı yıkıma dair tarihi Dört Ayaklı Minare’nin önünde bir basın açıklaması yapılmıştır. Basın açıklamasının hemen akabinde çıkan çatışmada, Tahir Elçi Dört Ayaklı Minare’nin altında polislerce vurularak öldürülmüştür. 1990’lı yıllarda yaşanan birçok faili meçhul dosyanın takipçisi olan insan hakları savunucusu Tahir Elçi’nin ölümünün ardından çatışmalar hız kazanmış, ilan edilen sokağa çıkma yasaklarının süreklileşmesiyle birlikte şehir abluka altına alınmıştır. 11 Aralık 2015’te Suriçi’nin 15 mahallesinde süresiz sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş ve 103 gün sonra, 9 Mart 2016 tarihinde Suriçi'ne yönelik operasyonların sonlandığı resmen açıklanmıştır.(15)

21 Mart 2016 tarihinde ise 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu ve 2016/8659 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile taşınmaz mallar üzerinde “acele kamulaştırma”(16) kararı alınmıştır. Şubat 2016’da hafriyat çalışmaları adı altında başlayan ‘temizlik’le, önce hasarlı yapıların, sonrasında hasarlı olmayan ve tescilli yapıların yıkımı yapılmış, en nihayetinde sokak dokusu yok edilerek Suriçi adeta düz bir tarla haline getirilmiştir. Bu süreç boyunca tahribatların sadece çatışma sırasında değil, sonrasında yapılan hafriyat çalışmalarıyla nasıl ilerlediğini farklı tarihlerde alandan alınan Google Earth görüntülerinden takip etmek mümkün. Operasyonların bitmesiyle birlikte alanın yıkılması ve acele kamulaştırma kararlarının yanında bölgede yaşayan nüfusun neredeyse tamamı zorla yerinden edilerek, alan insansızlaştırılmıştır. İlk yıkımı 2012 yılında, 2012/3900 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile başlatılan ancak halkın yoğun tepkisi sebebiyle uygulamaya konulamayan Alipaşa ve Lalebey Mahallesi’nin yıkımına dair dönüşüm kararı, Nisan 2017 tarihinde tekrar gündeme gelmiştir. Bu kararla birlikte çatışmaların dışında kalan Alipaşa ve Lalebey mahalle sakinleri zorla yerinden edilmiştir.

         

Bu sürece paralel olarak, 2012 yılında revize edilen Koruma Amaçlı İmar Planı’nda (KAİP) 28 Aralık 2016 tarihinde değişikliğe gidilerek, Suriçi’nin genelinde altı karakol alanı ve onları birbirine bağlayan ulaşım akslarından oluşan plan kuruldan geçmiştir. Kabul edilen bu planla “Emniyet Hizmet Alanı” olarak tasarlanan bu alanlar ve aralarındaki ring yolu ile birlikte, 17 adet tescilli, 42 adet Korumaya Değer Geleneksel Yapı olmak üzere toplam 976 adet yapının yıkım kararı alınmıştır. Suriçi’ndeki iki ilköğretim tesis alanı dışında, sosyal tesis alanı ve park alanının karakola dönüştürülmesi ve bu alanların birbirine bağlanması için özgün sokak dokusunun yıkılıp genişletilmesi planın savunma odaklı bir kent vizyonuyla işletildiğini ve alanın yaşamsal dinamiklerini değiştirecek fonksiyon değişikliklerine zemin oluşturduğunu söylemek mümkün. Weizman’ın (2016) Filistin’de altını çizdiği uygulamanın benzerinin planlandığı Suriçi’nde kültürel miras alanı yok edilip, alan temizlenip, yeni bir hegemonya kurulmasının önü açılmıştır.

Dar sokakları, siyah bazalt taşları, geleneksel dokusu ve mekân kültürü ile kendi özgün habitatını oluşturan Suriçi’nin ‘yeniden inşa edilmesi’ esnasında bahse konu olan bu otantik kimlik büyük oranda yok olmuştur. Mülksüzleştirme ile yerinden edilen Suriçi ahalisi yaşam alanlarına dönememiş, konut dokusuna sahip alanın büyük bir kısmı ticari ve turistik mekanlara dönüştürülmüştür. Antik çağdan bu yana özgün sokak dokusunu koruyan Yenikapı Sokak üzerindeki yapıların yıkımı ile gerçekleştirilen yol genişletme çalışmaları ve aynı sokak üzerinde inşa edilen yeni ticari mekânlar, Suriçi’nin özgün yapısına uymamaktadır. Yeni inşa edilen ticari mekanlar, geleneksel meslek kollarının varlıklarını sürdürebileceği ve şehrin sosyo-ekonomik dokusuyla uyumlu olan bir mimari tasarıma sahip değildir. Yaklaşık dört yıl gibi uzun bir sürece yayılan bu yeniden inşa sürecinde alan kapalı kaldı ve kentte yaşayanların alana temas etme şansı olmadı.

Bu yıkım ve yeniden inşa süreçleri kentte mekânsal hafızanın sürekliliğinde önemli rol oynayan, kentin çok kültürlü yapısına referans veren anıtsal yapıları da etkiledi. Çatışma sonrasındaki uydu fotoğraflarında sağlam olduğu tespit edilen Ermeni Katolik Kilisesi’nin ortasından hafriyat atımı sürecinde yol geçirildi. Yol açma çalışmalarına dair görsellerin basına yansıması sonrasında oluşan kamuoyu baskısıyla bu karardan vazgeçilerek yıkılan parça tekrar inşa edildi. Keza Yenikapı Sokak üzerinden yer alan Surp Giragos Ermeni Kilisesi, Keldani Kilisesi ve Paşa Hamamı’nın restorasyonunda sokağa cephe veren avlu duvarları ve önündeki dükkânlar kaldırılarak yapıların özgün dokusu bozuldu. Yaşanan çatışma sonrasında devlet eliyle gerçekleştirilen yıkım, 8 yıl sonra UNESCO Dünya Miras Komitesi’nin Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri’nin ‘Tehlike Altındaki Dünya Miras’ listesine alınma kararlarında detaylıca raporlandı (Pınar Can’ın Gazete Duvar’daki yazısı bu kararı uzun uzun ele alıyor.)

Herhangi bir çatışma sonrasında bir kentin yeniden yapılanma sürecinde neyin korunup, neyin yıkıldığı, hangi mahallenin kimin tarafından hangi tarzda ya da hangi zaman çizelgesi içinde inşa edildiği veya hangi tür yenilenmeye öncelik verildiği soruları kentteki toplulukların kendini mekânda var etme pratiklerinde eşitsiz bir denklem yaratır.(17) Bevan, çatışmada toplumsal hafızanın mekânlarının bilinçli olarak hedef alınmasının yalnız gelecek nesiller için mirası yok etmek değil, aynı zamanda eski mirasın meşruiyetini sorgulamak veya varlığını inkâr etmek için kullanılan aktif bir yol olduğunu savunmaktadır.(18) 2015-2016 döneminde Diyarbakır Suriçi’nde yaşanan çatışmalar ve sonrasında kentsel dönüşüm kapsamında yapılan müdahaleler ile kent sakinleri geri dönüşü mümkün olmayan mekanizmalarla yerinden edildi. Bu kentsel dönüşüm adına yapılan müdahalelerin çatışma alanının sınırlarını aşması, çok kültürlü kent kimliğinin hafıza mekânlarının toplu yıkımını veya değişimini öngörmesi sadece mekânın bugününü değil geleceğini de değiştirmeyi, dönüştürmeyi amaçlayan bir politik araçsallaştırmadır.

Cumhuriyet’in yüz yıllık kent planlama pratiği yerel halkı “öteki” olarak tanımlayıp, kentsel mekânda sistematik bir şiddet ve imha sürecini işletti. Devlet Kürt kentlerinde sürekli inşa eden bir olgu olarak görülse de sistematik olarak ‘öteki’nin mekânlarını yıkan bir pratikte ilerledi. Hepimiz biliyoruz ki yerelin talep ve ihtiyaçlarını görmezden gelen, özne olarak kabul etmeyen her kentsel pratik başka bir sistemle barış(a)mama hikâyesini doğuruyor. Cumhuriyet’in ikinci yüz yılında Kürtlerle kurulan ilişkide bir barışma hali isteniyorsa burada kent politikaları önemli bir yer alıyor. Sosyal adalet kadar mekânsal adaletin sağlandığı; kapsayıcı, çoğulcu, yerelin kök sorunlarına, sesine kulak veren bir kent planlama süreci inşa edilmediği sürece Cumhuriyet’in ikinci yüzyılından farklı bir senaryo beklemek de hayal gibi geliyor.

*Şehir Plancısı

**Bu metin “Çatışma Sonrası Yeniden Yapılanma Perspektifinden Kültürel Miras Alanları: Diyarbakır Suriçi Örneği” yüksek lisans tezi ve Kürtler ve Cumhuriyet kitap çalışmasındaki “Kentkırım Sonrasında Mekânsal Hafızanın İzini Sürmek – Diyarbakır Suriçi / 2015-2016” yazısından faydalanarak yazılmıştır.

KAYNAKÇA

Bevan, Robert. The Destruction of Memory: Architecture at War. London: Reaction Books, 2007.

Beysanoğlu, Şevket. “Bütün Cepheleriyle Diyarbakır.” İstanbul: Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası, 1963.

Bollens, Scott A.. “Urban Planning Amidst Ethnic Conflict: Jerusalem and Johannesburg,” Urban Studies Vol 35, No 4, (1998): 729-750

Çiçek, Cuma. “Devlet Kudretinin İnşası ya da Şark’ın Islahı: Kürt Bölgesinde Cumhuriyet’in İlk 10 Yılı” Diyarbakır Tebliğleri: Diyarbakır ve Çevresi Toplumsal ve Ekonomik Tarihi Konferansı içinde, Editör: Cengiz Aktar. İstanbul: Hrant Dink Vakfı Yayınları, 2013.

Genç, Fırat. “Politics in Concrete: Social Production of Space in Diyarbakır, 1999-2014.” Doktora Tezi, Boğaziçi Üniversitesi, 2014.

Hirst, Paul. “Foucault and Architecture,” Architectural Association School of Architecture 26, (Güz 1993): 52-60.

Kejanlı, Türkan. “Anadolu’da Kale Kentler ve Koruma Sorunları: Diyarbakır Kale Kenti.” Doktora Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi, 2004.

Kévorkian, Raymond. “Nüfus Hesabı veya Toprakların Denetimi: Osmanlı Döneminde Diyarbekir Vilayeti” Diyarbakır Tebliğleri: Diyarbakır ve Çevresi Toplumsal ve Ekonomik Tarihi Konferansı içinde, ed. Cengiz Aktar (İstanbul: Hrant Dink Vakfı Yayınları, 2013).

Merguerian, Barbara J.. “Amerikalıların Gözünden 19. Yüzyılda Diyarbekir (1830-1860)” Diyarbakır Tebliğleri: Diyarbakır ve Çevresi Toplumsal ve Ekonomik Tarihi Konferansı içinde, Editör: Cengiz Aktar. İstanbul: Hrant Dink Vakfı Yayınları, 2013.

Weizman, Eyal. "Oyuk Topraklar: İsrail’in İşgal Mimarisi." İstanbul: Açılım Kitap, 2016.

Yıldız, Abdulvahap. “135313 Nolu Şer’iye Siciline Göre (11351722-12131798) Yıllarında Amid (Diyarbakır) Sancağında Sosyal ve Ekonomik Durum.” Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi, 1994.

NOTLAR:

(1) Barbara J. Merguerian, “Amerikalıların Gözünden 19. Yüzyılda Diyarbekir (1830-1860)” Diyarbakır Tebliğleri: Diyarbakır ve Çevresi Toplumsal ve Ekonomik Tarihi Konferansı içinde, ed. Cengiz Aktar (İstanbul: Hrant Dink Vakfı Yayınları, 2013).

(2) Raymond Kévorkian, “Nüfus Hesabı veya Toprakların Denetimi: Osmanlı Döneminde Diyarbekir Vilayeti” Diyarbakır Tebliğleri: Diyarbakır ve Çevresi Toplumsal ve Ekonomik Tarihi Konferansı içinde, ed. Cengiz Aktar (İstanbul: Hrant Dink Vakfı Yayınları, 2013).

(3) Genç, “Politics in Concrete: Social Production of Space in Diyarbakır, 1999-2014”,

Abdulvahap Yıldız, “135313 Nolu Şer’iye Siciline Göre (11351722-12131798) Yıllarında Amid (Diyarbakır) Sancağında Sosyal ve Ekonomik Durum” (Yüksek Lisans Tezi, Uludağ Üniversitesi, 1994).

(4) Şevket Beysanoğlu, Bütün Cepheleriyle Diyarbakır (İstanbul: Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası, 1963).

(5) Genç, “Politics in Concrete: Social Production of Space in Diyarbakır, 1999-2014”

(6) Bkz: 1925 Şeyh Said İsyanı, 1927-31 Ağrı Dağı İsyanı, 1936-38 Dersim İsyanı.

(7) Çiçek, “Devlet Kudretinin İnşası ya da Şark’ın Islahı: Kürt Bölgesinde Cumhuriyet’in İlk 10 Yılı”

(8) Türkan Kejanlı, “Anadolu’da Kale Kentler ve Koruma Sorunları: Diyarbakır Kale Kenti” (Doktora Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi, 2004).

(9) Kejanlı, “Anadolu’da Kale Kentler ve Koruma Sorunları: Diyarbakır Kale Kenti”

(10) Genç, “Politics in Concrete: Social Production of Space in Diyarbakır, 1999-2014”

(11) 2007’de girişimleri başlayan ve İçkale restorasyonunu içeren “Diyarbakır Tarihi Sur Koruma Bandı Kentsel Yenileme (Gecekondu Dönüşüm) Projesi

(12) 2008’de “Diyarbakır Alipaşa ve Lalebey Mahallesi Kentsel Yenileme (Gecekondu Dönüşüm) Projesi

(13) İçkale restorasyonu 2015’e kadar sürer, ancak yaşanan çatışmalar sonrasında belediyelere atanan kayyumlarla 2016’da açılır. Alipaşa ve Lalebey’deki dönüşüm 2012’de taraflar içindeki anlaşmazlık ve sakinlerin yerlerini terk etmek istememeleri ile ertelenir, ancak 2015 Aralık’ta başlayan çatışmalar sonrası Suriçi’nde ilan edilen acele kamulaştırma kararıyla alan zorla boşaltılır, yeni konutlar yapılır.

(14) Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı, Dünya Miras alanlarının seçilmesinde esas alınan 10 kriterden (bunların altısı kültürel, dört tanesi doğal alanlara dair kriterleri tanımlamaktadır) dört numaralı kritere dayanılarak Dünya Miras Listesine kaydedilir.

(15) Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Dokümantasyon Merkezi verilerine göre; ilk sokağa çıkma yasağının başladığı 16 Ağustos 2015’ten 1 Temmuz 2019’a kadar, toplam 11 il ve en az 51 ilçede sokağa çıkma yasağı ilan edilmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2014 nüfus verilerine göre sokağa çıkma yasağı ve çatışmalardan etkilenen en az bir milyon 642 bin kişi olduğu, Suriçi’nde 6000’den fazla insanın yerinden edildiği bilinmektedir (Bu sayı ilçe nüfusunun yüzde 40’ından fazlasına karşılık gelmektedir).

(16) Kamulaştırma kararı sadece çatışmanın yaşandığı alanı değil, Suriçi’ndeki 7714 parselin 6292’sini kapsamış (toplam alanın yüzde 82’si), geriye kalan 1422 parsel ise önceki kentsel dönüşüm sürecinde kamulaştırıldığı için tekrar kamulaştırılmamıştır.

(17) Scott A. Bollens, “Urban Planning Amidst Ethnic Conflict: Jerusalem and Johannesburg,” Urban Studies Vol 35, No 4, (1998): 729-750

Paul Hirst, “Foucault and Architecture,” Architectural Association School of Architecture 26, (Güz 1993): 52-60.

(18) Bevan, The Destruction of Memory: Architecture at War.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Gündem Haberleri