AMİDA HABER - Diyarbakır’ın tarihi Sur ilçesinde, Dengbêj Evi’ne yakın bir yerde, küçük beyaz bir kapıdan küçük bir dükkâna giriyoruz. İçeride karton kutular içinde küçük kekler, şeker, yumurta ve birkaç başka ürün satılıyor. Dükkânın küçük olduğu için ürün çeşidi oldukça sınırlı. Beyaz kapılı dükkân, çocukluk günlerimde kalan küçük dükkanları hatırlattı bana. Kapı hizasında, baş yüksekliğindeki raflardaki teyp ve yüze yakın kaset dikkat çekiyor. Dükkânda, diğerinin tam karşısına konulmuş bir teyp daha var. Modası geçmiş, artık üretilmeyen teyplerin eski olduğunu tahmin etmek zor değil. Bir yerlerde birilerinin hala teypten müzik dinlediğini düşünmek bile acayip bir duygu.
Teyp Beyrut’tan…
Ömer Ekin için bu teypler çok kıymetli. Ekin, bu teyplerden birini 1987'de, diğerini 1988'de Beyrut'tan aldığını anlatıyor. Benden daha yaşlı teyplerin üzerini, tozlanmasınlar diye naylon ile kapatan Ömer Ekin, "Birinin bir tuşu bozuk, bunun dışında mükemmel çalışıyorlar" diyor. Koltuğunun hemen yanında üst üste konulmuş tarihi, dini kitaplar ve çok kullanılmaktan hafif yıprandığı belli olan defterler var. Sohbet ederken Ömer Ekin'in rafa üst üste dizdiği kasetlerin tamamının kendisinin kaydettiğini öğreniyorum. 1950 yılında doğan ve aslında Muşlu olan Ömer Ekin, kendisini Diyarbakırlı olarak tanıtıyor, çünkü tüm ömrünü burada geçirmiş. Ömer Ekin, 2000 yılından beri bu dükkânı işletiyor. Sabah erkenden dükkânı açıyor, teyplerden birine bir kaset koyuyor ve güne öyle başlıyor.
Biz sohbet ederken, arada bir çocuklar geliyor. Çocuklar dükkânı o kadar iyi tanıyor ki direkt keklerin bulunduğu tarafa yöneliyorlar. Kek başına 5 lira verip çıkıyorlar. Hem dükkân hem de çocuklar bana geçmişimden bir şeyler hatırlatıyor. Bizim kuruşlarla aldığımız ürünler, şimdi 5 lira. Bu bile zamanı ne kadar değiştiğini göstermeye yetiyor sanki. Dükkandaki teyplerde sürekli dengbêj kasetleri dönüyor. Kültürel gelenek Ekin'in dükkanında kesintisiz devam ediyor.
İlk kayıt 1969’da
Ömer Ekin’in bu geleneğe bağlılığı ise çok eskilere dayanıyor. Ömer Ekin, ilk kez 1969’da dengbêjlerin sesini kayıt altına almaya başlamış. 1972’de askere gidip döndükten sonra da bu ilgisini kaybetmemiş. 1974’te çalışmak için Beyrut’a gitmiş ve döndüğünde küçük bir teyp getirmiş. Bu, dengbêjlerin sesini kaydetme merakını iyice pekiştirmiş. O dönemlerde Diyarbakır’da elbette kaset satan dükkanlar vardı ve Ömer Ekin'in kasetçileri zevkle geziyor, yeni sesleri ve şarkıları keşfediyordu. Ancak onu esas mutlu eden şey, Beyrut dönüşü elindeki teyple kendi kayıtlarını almaya başlaması olmuş.
Hiseynê Farî, Hesenê Gozê…
Ömer Ekin, bir süre sonra köylerdeki dengbêjlerin seslerini kaydederek adını duyurmuş. Sohbetlerde dengbêjlere “Hadi bize bir dengbêj söyle” dediğinde, onlar da “Sesimi kaydedeceksin değil mi?” diye yanıt verirlermiş. Ömer Ekin, 19 yaşından itibaren 30’dan fazla dengbêjin sesini kaydetmiş. Ömer ekin, “Hecî Evdile, Mihemedê Eyşê, Hiseyînê Farî, Mistefayê Firdewsî, Mihemed Selîmê Recep, Hecî Keremê Batmanî, Hesenê Gozê, Şakiro, Hiseyînê Ordîsî” diye sıralıyor bize, aklına ilk gelen dengbêj isimlerini. En büyük amacı ise geleceğe bir tarih bırakmak. Kasetleri işaret ederek, “Bunlar bir tarih” diyen Ekin, bu kayıtları geleceğe taşımayı hedeflediğini söylüyor. Çünkü kaydettikleri arasında artık hayatta olmayan birçok dengbêj var. Artık hayatta olmayan birçok dengbêjin sesi sadece onun arşivinde bulunuyor. Ömer Ekin, bütün kasetlerini en iyi şekilde sakladığını ve en ufak bir yıpranma bile olmadığını gururla ifade ediyor.
‘Kaydın habersiz yapılması gerekiyor’
O dönemin dengbêjlerinin çok kıymetli ve hatırlarının yüksek olduğunu anlatan Ömer Ekin, “Dengbejler türkü söylediği zaman kayıt altına alındığında onun haberinin olması lazım. Çünkü dengbejin anlamı alemdir. Dengbêj bireysel değil toplumsaldı. Şu an bir şey yaptığımdı bütün dünya bütün alem seyrediyor” cümleleriyle ifade ediyor. Ömer Ekin, dengbêjlerin tek geçim kaynağının dengbêjlik olduğunu belirtmeden de geçemiyor. Ağaların özellikle dengbêjleri evlerine çağırarak dinlediklerini, internetin olmadığı o yıllarda türküler ve dengbêjlerin çok daha kıymetli olduğuna da dikkat çekiyor. Dengbêjlerin anlattığı her hikâyenin anlam yüklü olduğunu vurgulayan Ekin, hikayelerin önemli savaşlar, darbeler ve aşklara dair olduğunu ve hepsinin tarihî değerde olduğunu söylüyor.
İsteyenler kayıt alabiliyor
Boş zamanlarında dengbêjlerin söylediklerini, anlamlarını ve hayat hikâyelerini defterine not ediyor. Defterin sayfalarını araladığında ve bize okuduğunda, ne kadar kapsamlı notlar aldığını gördük. Yanımdaki arkadaşıma “Ben hayatımda böyle notlar almadım” dedim. Kürtçenin, kitapların ve kasetlerin yasaklı olduğu dönemlerde insanların korkudan kasetleri yaktığını hatırlatan Ömer Ekin, tüm zorluklara rağmen bu kayıtları koruyup günümüze kadar taşıyabilmiş. Kasetlerine ve teyplerine çok değer veren Ömer Ekin, yaşadığı sürece onları kimseye vermeyi düşünmüyor, sadece çok isteyenlerin kasetlerden kayıt almalarına izin veriyor. Yiğeninin bunlara merakı olduğunu belirten Ömer Ekin, “Kadir kıymet bilen insan yok, Abdürrezzak’ın bunlara ilgisi var. Bir tek ona güveniyorum. Bu miraslarımı ona bırakacağım. Ona da söyledim, eğer bana bir şey olursa bunlar artık senin” diyerek kasetlerine ne kadar değer verdiğini bir kez daha bize gösteriyor.