Kayyum Atamalarının Sonucu: Yıkıma Uğrayan Belediyeler ve İhraç Edilen

Arslan ÖZDEMİR

Belediyelerde kayyum politikası, Türkiye’de 2016 yılında yaşanan “darbe girişiminin” ardından olağanüstü hal ilan edilmesiyle başladı.674 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile belediyelere kayyum atanması uygulaması gerçekleştirildi. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarında Barış ve Demokrasi Partisi’nden (BDP) 106 belediyesinden 95’ine kayyum atandı. Belediyelerin seçilmiş başkanları görevden uzaklaştırıldı ve yerlerine kayyumlar atandı. Eş başkanların bir kısmı tutuklandı.

19 Ağustos 2019 tarihinde HDP’nin Diyarbakır, Van ve Mardin Büyükşehir belediyelerine kayyum atandı. O tarihten günümüze üç yılda HDP’nin kazandığı 65 belediyenin 48’ine İçişleri Bakanlığı kararıyla kayyum atandı. 31 Mart 2019 günü HDP; 3 büyükşehir, 5 il, 45 ilçe ve 12 belde belediyesi olmak üzere toplamda 65 belediyenin başkanlığını kazanmıştı. Bununla beraber 1.230 belediye meclis üyesi ve 101 il genel meclis üyesi de HDP listelerinden seçildi. Ancak KHK’li oldukları gerekçesiyle 6 belediye eş başkanına mazbataları verilmedi, onların yerine mazbatalar seçimi kaybeden AKP’li adaylara verildi.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 127. maddesi, belediyelerin işleyişini düzenler. Bu maddeye göre, belediye başkanları ve meclis üyeleri, seçimle gelir ve görevden alınmaları da yine seçimle olur. Ancak OHAL dönemi ve KHK’lar kapsamında, anayasal düzenlemelerin dışında belediyelere kayyum atanması mümkün hale geldi. Bu durum, anayasal düzenlemelerle uyumlu değildir.

Belediyelere kayyum atanmasının hukuki dayanağı, siyasi görüşlere göre farklılık göstermektedir. Bazıları bu uygulamayı demokratik ilkelerle bağdaşmayan bir müdahale olarak görürken, bazıları da güvenlik ve kamu düzeni gerekçesiyle meşru bulmaktadır.

HDP belediyelerine kayyum atanması, özellikle tartışmalı bir konu olmuştur. Hükümet, “terör” örgütleriyle ilişkisi olduğunu iddia ettiği belediyelere kayyum atamıştır.

Belediyelere kayyum atanmasının hukuki dayanağı ve meşruiyeti, hukukçular, siyasetçiler ve kamuoyu tarafından sürekli olarak tartışılan bir konudur. Bu uygulamanın hukuki açıdan ne kadar meşru olduğu, hukuk sistemine ve yargı kararlarına bağlı olarak değişebilir.

31 Mart 2024 Yerel Yönetimler Seçimlerinde DEM’in aldığı belediyelerin çoğunu sekiz senedir kayyımlar yönetiyor. Kayyımların, atandıkları belediyeleri çalışamaz derecede borçlandırması elbette yolsuzluk ve usulsüzlük ile iç içe bir politikadır. Ayrıca kayyımların ortak özelliği, yereldeki halk tarafından seçilmiş olan değil merkez tarafından atanmış memurlar olmalarıdır. Bu sebeple kayyımların yaptıkları bütün borçlanmalar yerel halkın onlara verdikleri irade çerçevesinde değil, sadece merkezin verdiği yetkiler çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Yani kayyımlar tarafından yerel halka bırakılan devasa borçları merkezi hükümetin icraatlarından bağımsız düşünmek mümkün değildir.

Bu borçların sorumluluğunun seçilecek olan yeni yönetimlere bırakılması adil ve kabul edilebilir değildir.

Kayyumların batırdığı belediyeleri yönetmek, birçok karmaşık sorunu ve zorluğu beraberinde getiren, oldukça zorlu bir görevdir. Bu görevi başarıyla yerine getirmek için, aşağıdaki adımları takip etmek önemlidir:

İlk adım, batırılmış belediyelerin mevcut durumunu kapsamlı bir şekilde değerlendirmektir. Bu değerlendirme, mali durum, altyapı durumu, kamu hizmetlerinin durumu, personel durumu ve borç durumu gibi unsurları içermelidir. Bu değerlendirme, mevcut sorunları ve öncelikleri belirlemeye yardımcı olacaktır.

Batırılmış belediyelerde genellikle hesap verebilirlik ve şeffaflık eksikliği yaşanır. Bu nedenle, yeni yönetimin öncelikli görevlerinden biri, mali ve idari işlemlerde hesap verebilirlik ve şeffaflık kültürünü oluşturmaktır. Bu, tüm harcamaların ve gelirlerin açıkça belgelenmesini, kamuoyuna sunulmasını ve düzenli olarak denetlenmesini gerektirir.

Batırılmış belediyeler genellikle mali disiplin eksikliği yaşar. Bu nedenle, yeni yönetimin öncelikli görevlerinden biri, mali disiplini sağlamaktır. Bu, gereksiz harcamaların azaltılmasını, gelirlerin artırılmasını ve borçların yeniden yapılandırılmasını içerir.

Batırılmış belediyelerin altyapısı genellikle ihmal edilmiştir. Bu nedenle, yeni yönetimin öncelikli görevlerinden biri, altyapıya yatırım yapmaktır. Bu, yolların, köprülerin, su ve kanalizasyon sistemlerinin ve diğer kamu tesislerinin onarılmasını ve iyileştirilmesini içerir.

Batırılmış belediyelerde kamu hizmetleri genellikle yetersizdir. Bu nedenle, yeni yönetimin öncelikli görevlerinden biri, kamu hizmetlerini iyileştirmektir. Bu, çöp toplama, park ve bahçelerin bakımı, sokak aydınlatması ve toplu taşıma gibi hizmetlerin kalitesini artırmayı içerir.

Batırılmış belediyelerde personel genellikle motivasyonsuz ve verimsizdir. Bu nedenle, yeni yönetimin öncelikli görevlerinden biri, personel yönetimini iyileştirmektir. Bu, personelin eğitimine ve motivasyonuna yatırım yapmayı, performans değerlendirme sistemlerini geliştirmeyi ve adil bir maaş ve tazminat sistemi oluşturmayı içerir.

Batırılmış belediyelerde halk genellikle yönetime karşı güvensizdir. Bu nedenle, yeni yönetimin öncelikli görevlerinden biri, halkla iletişimi geliştirmektir. Bu, halka düzenli olarak bilgi vermeyi, halkın geri bildirimlerini dinlemeyi ve halkın katılımını teşvik etmeyi içerir.

İhraç Edilen Emekçilerin Durumu

Modern devlet, demokrasi ve hukuk devleti fikirlerinin yaygınlaşmasıyla birlikte iktidar adına faaliyet yürüten kişilerin birer hizmetkâr olması fikri terkedilmeye başlanmıştır. İdarenin iktidar değişimlerinden daha az etkilenmesi ve kanunlara bağlı olarak faaliyetlerini sürdürmesi gerektiği kabul gören bir ideal halini almıştır. Bu gelişmelerin bir yansıması olarak devletin asli görevlerini yürüten kamu görevlilerinin statülerinin kanunla düzenlenmesi gerektiği düşüncesi benimsenmiştir.

Kanuna dayanan ve kanunun uygulanmasından kaynaklanan genel ve sürekli durumları “objektif hukuki durum” olarak tanımlayan Duguit, kamu görevlisinin durumunun atama işlemine değil kanuna bağlı olduğunu belirterek kamu görevlilerinin durumunun objektif bir hukuki durum olduğunu belirtmektedir. Buna göre kamu görevlilerinin görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin temel kuralların kanunda yer alması gerekmektedir. Kamu görevlisinin ancak kanunla önceden belirlenen sebeplerle ve şekil ve usul kurallarına uyulmak suretiyle kamu görevinden çıkartılabilmesi “memurluk güvencesini” oluşturmaktadır. Buna göre bir meslek olarak memurluğu seçen kişinin keyfi olarak görevine son verilmesi mümkün değildir.

Anayasa’ya göre Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak ise devletin temel amaç ve görevleri arasındadır. Kanun önünde eşitlik ilkesi gereği “devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” İdare, bu ilkelerin hem doğrudan bir sonucu olarak hem de hayata geçirilmelerinin zaruri bir aracı olarak yönetilenler karşısında tarafsız olmak zorundadır

OHAL ilanını takiben çıkarılan ilk OHAL KHK’si olan 667 sayılı KHK ile kamu kurum ve kuruluşlarına MGK tarafından tespit edilen oluşumlara mensup olduklarını ya da bu oluşumlarla iltisaklı olduklarını değerlendirdikleri personeli ihraç etme yetkisi tanınmıştır. KHK’de genel olarak ilgili bakanın belirleyeceği kurulun bir değerlendirme yapması ve bunun üzerine yine ilgili bakanın imzasıyla personelin görevine son verilmesi usulüne yer verilmiştir. İlgili bir bakanın bulunmaması halinde ise bu yetkiler atamaya yetkili amir tarafından kullanılacaktır. Buna göre, personelin durumu öncelikle görev yaptığı idare içerisinde oluşturulan kurul tarafından değerlendirilecektir. Kurulun yapacağı değerlendirme istişari niteliktedir. Nihai kararı verecek olan ilgili bakan ya da ilgili bakan bulunmayan kurumlar için atamaya yetkili amirdir. Hâkimleri ve savcıları ihraç yetkisi HSYK’ye tanınmıştır. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, Askeri Yargıtay başkan, daire başkanı ve üyeleri hakkında ise kendi kurullarınca ihraç tedbiri uygulanabilecektir.

İhraç işlemine göreve son verme dışında da sonuçlar bağlanmıştır:

Görevine son verilenler bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemez, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; görevinden çıkarılanların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş̧ sayılır.

Görevlerine son verilenlerin silah ruhsatları, gemi adamlığına ilişkin belgeleri ve pilot lisansları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından on beş̧ gün içinde tahliye edilir. Bu kişiler özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamazlar.

KHK’ye göre, ihraç edilenlerin bir daha kamu hizmetlerinde herhangi bir şekilde görev almaları mümkün değildir. Bu kişilerin arızi olarak yürüttükleri üyelik görevleri de ihraçla birlikte sona ermektedir

“Meslekten veya kamu görevinden çıkarma; adli suç veya disiplin suçu işlenmesi karşılığında uygulanan yaptırımlardan farklı olarak “terör örgütleri” ile milli güvenliğe karşı faaliyette bulunduğu kabul edilen diğer yapıların kamu kurum ve kuruluşlarındaki varlığını ortadan kaldırmayı amaçlayan, geçici olmayan ve nihai sonuç doğuran “olağanüstü tedbir ”niteliğindedir. ”

Burada ihraç işlemleri olağanüstü tedbir olarak nitelendirilmektedir. Adli veya disiplin suçları karşısında yürütülen süreçlerden farklı bir yaptırım söz konusudur. Dolayısıyla, bu süreçlerdeki iddia ve savunma mekanizmaları ihraç sürecinde işletilmemiştir. Bu noktada ihraç işlemlerinin OHAL çerçevesinde başvurulan olağanüstü tedbirler olduğu konusunda bir tereddüt bulunmadığı söylenebilir.

Mahkeme ihraç işlemlerinin doğurduğu sonuçların ise geçici olmayan, nihai sonuçlar olduğu görüşündedir. Öncelikle, Karar idari bir işlem niteliğinde olduğuna ve 667 sayılı OHAL KHK’sine dayanılarak yapılan bu işleme karşı yargı yolu açık olduğuna göre “nihai sonuç” ifadesinin idari kesinliğe atıf yaptığını kabul etmek gerekir. Ancak daha sonra Danıştay, doğrudan OHAL KHK’siyle gerçekleştirilen bir işleme ilişkin bir kararında bu paragrafa yer vermiştir.

Geçici olmamanın ise neyi ifade ettiği konusunda bir açıklık bulunmamaktadır. Danıştay’ın eski içtihadı ve OHAL tedbirlerinin OHAL süresince geçerli olacağı kabulünden yola çıkıldığında ihraç işlemlerinin de belirsiz bir süre için geçerli olacağı düşünülebilir. Başka bir ifadeyle OHAL tedbirlerinin sona ereceği açık bir tarih bulunmamaktadır. Bu anlamda tedbirler geçici değildir ve belirsiz bir süreyle uygulanacaktır.

Başka kanunlarca da atıf yapılan ve memur olmak için gereken asgari şartları gösteren DMK’nin 48’inci maddesine göre “kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından” mahkûm olanlar memur olamazlar. Görevdeyken bu suçları işleyenlerin ise memuriyetleri sona erer.

Dolayısıyla, ceza yargılaması sonucunda suç işlediği sabit hale gelenlerin kural olarak memur olma niteliklerini kaybedecekleri ve bir daha kamu hizmetine dönemeyecekleri söylenebilir. Memuriyete engel bir ceza almayanların durumu ise idari işlemlerle veya idari yargı kararları ile açıklığa kavuşacaktır.

667 sayılı KHK hükümlerine dayanarak ihraç edilenlerin idari yargıda iptal davası açması mümkündür. Ancak, bu davalarda yürütmenin durdurulmasına karar verilememektedir. Danıştay HSYK aleyhine açılan davada ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da incelenecek bir işlem olmadığından dosyayı ilk derece mahkemesine yollamıştır.

Ancak daha sonra çıkarılan bir KHK ile Hâkimler ve savcılar ile yüksek yargı mensuplarından KHK’nin 3’üncü maddesi çerçevesinde ihraç edilenlerin ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da dava açabilecekleri düzenlenmiş ve dosyalar Danıştay’a gönderilmiştir. Diğer kamu personeli ise genel görev ve yetki kuralları çerçevesinde ilgili idari yargı yerinde dava açabilmektedir. Öte yandan, ilgililerin idareye müracaat ederek işleme itiraz etmelerinin önünde de bir engel yoktur. Kural olarak idare hatalı tesis ettiğini değerlendirdiği ihraç işlemini geri alabilmektedir. Süreç içerisinde bu yola nadiren de olsa başvurulduğu gözlenmiştir.

Keza, daha sonra 667 sayılı KHK 6749 sayısı ile kanunlaşmış ve Kanuna bu yönde bir düzenleme eklenmiştir:

“Bu maddede öngörülen usuller uyarınca, “terör örgütlerine” veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilerek idari işlem tesis edilmek suretiyle kamu görevinden çıkarılanların itirazları üzerine yapılacak değerlendirme sonucunda görevlerine iadesine ilişkin işlemler aynı usullerle yapılır. Bu kapsamda görevine iade edilenlere kamu görevinden çıkarıldıkları tarihten göreve başladıkları tarihe kadar geçen süreye tekabül eden mali ve sosyal hakları ödenir. Bu kişiler, kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamaz. Bu personelin görevlerine iadesi, kamu görevinden çıkarıldıkları tarihte bulundukları yöneticilik görevi dışında öğrenim durumları ve kazanılmış hak aylık derecelerine uygun kadro ve pozisyonlara atanmak suretiyle de yerine getirilebilir.”

Düzenlemeyle idarenin işlemini geri alması halinde ilgiliye çalışmadığı döneme ilişkin mali hakları iade edilecektir. Ancak, ilgilinin bunun haricinde bir tazminat talebinde bulunması mümkün değildir. Ayrıca, yöneticiyken ihraç edilenlerin başvurusunun idarece kabulü halinde atamaları öğrenim durumlarını uygun başka bir kadroya yapılabilmektedir. Bu durum yöneticilik görevi olanlar açısından geri alma ile yargı tarafından verilecek iptal kararı arasında doğacak hukuki sonuçta farklılık oluşturmaktadır. Öte yandan, düzenlemede “bu maddede öngörülen” ifadesine yer verilmiştir. Dolayısıyla, hâkimlerin, savcıların ve yüksek yargı mensuplarının düzenlemenin kapsamı dışında tutulduğu söylenebilir.

KHK'lar ve ihraçlar, Türkiye'de son yıllarda en çok tartışılan konulardan biri olmaya devam ediyor. Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile kamudan ihraç edilen kişi sayısı kesin olarak bilinmemektedir. Farklı kaynaklardan farklı rakamlar verilmektedir. Bekir Bozdağ'ın 2023'te yaptığı açıklamaya göre, OHAL döneminde KHK ile 125 bin 678 kamu görevlisi ihraç edildi. Bu sayının, özel sektörde KHK ile ihraç edilenler ile birlikte 400 bine ulaştığı tahmin edilmektedir.

KHK ile ihraçlar, 15 Temmuz 2016'daki “darbe girişiminin” ardından ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde gerçekleşti. OHAL'in sona ermesine rağmen KHK ile ihraçlar devam etmektedir.

KHK ile ihraç edilenler, birçok hak kaybına uğramaktadır. Bu hak kayıpları arasında; İşten çıkarılma, Emeklilik hakkının kaybedilmesi, Pasaport iptali, Yurt dışına çıkış yasağı, Bankacılık işlemlerinin engellenmesi, Kamuya ait lojmanlardan tahliye yer almaktadır…

Kayyumların batırdığı belediyeleri yönetmek, uzun ve zor bir süreçtir. Ancak, yukarıdaki adımları takip ederek ve doğru liderlik ve yönetim becerileriyle bu görevi başarıyla yerine getirmek mümkündür.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.