Erhan BOZKURT

SONDAN BAŞA DOĞRU ÖĞRENİLEN DEĞERLER

Yanı başımızda saçı başı ağarmış onlarca  yaşlı insan var, yüzlerinde bir tebessüm içlerinde geçmişe özlem bakışı… Gözümüzü boyayan gençlik, onları görmemizi engelliyor. Onlara biraz göz, kulak olursak, seslerini işitip, görmeye başlarız. İnsanların ölüm gerçeği ile yüzleştiği dönemlerdeyiz. Hayatın kış, soğuk ve insanın kendisiyle kalmak zorunda olduğu, kendisiyle hesaplaştığı bir dönemdeyiz. Bedenlerin hızla yaşlandığı, ruhların ise genç kaldığı feryatlarını dinlersek duyarız; keşkelerini, eyvahlarını, pişmanlıklarını…

Şahsen geçenlerde kulak verdiğim yaşlı bir amcanın şu sözleri bana hep umut oluyor. “Eğer yeniden hayatımı yaşasaydım, kimseyle hiç bir konuda tartışmaya girmezdim, kimseden daha iyi olma gibi bir iddiam olmazdı. Yüzümden tebessümü eksiltmez çok güler ve üzüntüye yer vermezdim. Evde yemek kalmazsa bile daha çok misafir davet ederdim. Dizlerimin üzerine çökmeden, belim ağırlaşıp bükülmeden, daha çok ibadet ederdim. Bana verilen hayatımın her dakikasına ömür sığdırmaya çalışırdım, zamanımı asla kahve köşelerinde harcamazdım, hastahanelere düşmemek için ne sigara ne alkol nede hiçbir zararlı madde kullanmazdım. Dışarda ki özgürlüğümü dört duvar arasına sürükleyecek bir suça yer vermezdim. Kimseyi kırmazdım, her acıya ortak olur etrafıma mutluluk saçardım.” Akşam olsa da uyusak! Şu okul bir bitse! Yaz gelse de havalar ısınsa! İki sene daha dişimi sıksam da emekli olsam!” denir, ardından zamanın ne kadar hızlı geçtiğinden şikâyet edilir. Küçükken bir an evvel büyümek için çabalanır, sonra da yaşlanmayı durdurmanın çareleri aranır. Hızla geçmesini istediğimiz zamanın çabucak tükendiğinden yakınmak, uzun ömürlü olmayı isteyip de yaşlanmayı kabullenmemek, bir yaşa kadar büyük göstermek için sonrasında ise küçük görünmek için çabalamak… Hayatın tabiî seyrine müdâhale arzuları, birbirine zıt istekler.

Yaşamın yaşanmaya değer olanı, yaşama değer verenlerle beraber olanıdır. Dolayısıyla yaşlılarımıza değer verelim, onların bilgi ve tecrübelerinden faydalanalım belki aradığımız mutluluk ve huzur: elimizdeki telefon ve kahvelerde değil de onların dillerinde saklıdır. Hayatın değeri, uzun yaşanmasında değil, iyi yaşanmasındadır. İşte tam da bu yüzdendir ki; Hayat, baştan sona doğru yaşanır, ama değeri sondan başa doğru anlaşılır ve hayatı yaşamaya değer kılan tek şey ise ölümün gerçeğidir.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.