DİYARBEKİR’İ İHMAL ETMENİN VEBALİ AĞIR OLUR!
Hey benim güzel şehrim, sen ki peygamberimizin vefatından sadece 7 yıl sonra 639 yılında tevhit inancına kapısını açan “Tabiin Kenti” bir şehirsin, o gün bu gündür “Allah’u ekber” nidaları hep semalarında yankılandı/yankılanıyor.
Bir zamanlar sanayi ve ticaret açısından İstanbul’dan sonra gelen ikinci şehirdin, okuma yazma oranı o haksız yere yapılan harf devriminden önce sende en yüksek olup %90’lardaydı ve sen bir sulh ve selamet kentiydin. Farklı din ve mezheplere mensup insanlar sende huzur içinde yaşıyorlardı.
Düşman teşebbüs ettiyse de sen hiç esarete yol vermedin, senin bu duruşunu kıskanan düşmanlar Cumhuriyet rejimiyle birlikte emdiğiniz helal sütü burnundan getirdiler, getirmeye de devam ediyorlar.
Ne valiler senin derdine ortak oldular, ne belediye başkanları senin yaranı sardılar, her gelen günü birlik çalışmalarla seni oyaladı, baksanıza senin daha bir tramvayin bile yok!
Gelen gidenden kimisi senin insan niteliğini bozdu, kimisi de seyirci kaldı. ta ki köy boşaltmalarıyla 20 yılda nüfusun beş katına çıktı, kimsenin kimseyi tanımadığı bir şehir haline geldin. Terör yuvası haline geldin ve her akşam saldırılarla, kötü haberlerle tv’lere konu oldun.
HDP’nin kentin kültürü bozmadaki siyasi yaklaşımı, duruşu da bu bozulmada katalizör oldu: iman, edep ve marifet kavramları yeni nesil nezdinde yabancı kavramlar haline geldi. Kültür evleri, cerbezeli kadın erkek ilişkilerine ev sahipliği yaptı, derken “Diyarbekir Diyarbakır oldu”, cumhuriyet döneminin mahfi aktörleri eminim bıyık altında kıs kıs gülüyorlar, bu kentin ruhunu aldıkları için.
Bu kentin eğitim öğretimi hak ettiği yerin yedi kat aşağısındadır. 1996 yılında fen bilimleri puanında 11.sırada, 1997 yılında 3. Sıradaydı, tam da birinciliğe şehir hazırlanırken sınav sistemi teke indi ve okullar laçkalaştı, o gün bu gündür kendimize gelemedik.
Varsa yoksa siyaset, gençlerde/çocuklarda uyuşturucu kullanımı yaygınlaştı, aile yapımız darbe aldı, valideyn ve çocuklar arasındaki manevi bağ koptu, 28 Şubat post modern darbesiyle mesleksiz ve mesnetsiz bir nesil ortaya çıktı.
Herkes bilsin ki hiçbir darbe 28 Şubat darbesi kadar bu millete bu memlekete sıkıntı vermemiştir.
Bir yandan İslam inancından soyutlanmış eğitim müfredatımız, bir yandan para hesabıyla okula git gel yapıp siyasetin kirli ağına düşen öğretmenlerin okullarda zehir saçmaları, diğer yandan HDP’nin kürt meselesini sulandırarak çocuklarımıza dağın yolunu göstermesi, AK Parti siyasetinin bu şehre huzur adına bir çalışma içine girmemesi, bu şehri bu şekilde değerlerinden kopuk hale getirdi.
Mesela kentimizde şu hizmetler yapılsaydı halimiz böyle mi olurdu?
1-Tüm evler için yaş durumlarına göre bir verileri yetkililerin elinde olsaydı ve buna göre ihtiyaç sırası dikkate alınarak insanlar adil bir şekilde işe alınsaydı.
2-Tüm merkez ilçelerde en az ikişer çok amaçlı güvenilir parklar olsaydı, vatandaş huzur içinde çocuklarını birkaç saatliğine oraya bırakabilseydi.4-5 yaşında çocukları sokağa bırakırsanız birileri onları yanına çeker!
3-İş alanlarına göre vatandaşlarımız ilgili kurslarla yetiştirilerek üretime katkı verebilir hale getirilebilseydi.
4-Camilerimiz komisyonları vasıtasıyla halkın çok yönlü ihtiyaçları giderilebilseydi, gıda temini, sürekli eğitim adı altında bilgilendirme, dini ilimler yayma, sulh ve selamet çalışmaları yapılabilseydi.
5-İlçe ilçe tüm mobil telefonlara mesaj gönderilerek mesajda verilen sabit telefonlar ile mağdur vatandaşların tamamına ulaşılabilseydi.
6-Belediyeden pazartesi bir yetkilinin ağzından “hayırlı işler diliyoruz” , Cuma günü “Cumanız hayra vesile olsun” duasıyla merkezi bir anos yapılsaydı.
7-Bu kentin herhangi bir kurumunda bir yolsuzluğu haber yapabilen gazeteciler ödüllendirilebilseydi.
8-Her hafta “serbest kürsü” şeklinde vatandaşa 3-5 dakika söz hakkı verilseydi ve bu ses ve görüntüsü kayda alınsaydı, valiliğe hitaben vatandaş derdini dile getirseydi, zaman içinde kendisine dönerek hali sorulsaydı.
9-Sivil Toplum Kuruluşları aracılığıyla bütün evlerin kapıları çalınarak “bir ihtiyaçları var mı yok mu?” öğrenilseydi ve daha sonra onlara dönülseydi.
10-Bir “sulh heyeti” marifetiyle varsa dargınlar barıştırılsaydı.
11-Kentin dört ilçesinde de birer aş evi olsaydı, kapıyı çalan herkese doyacak kadar bir ikramda bulunulsaydı.
12-Evlilik teşvik edilerek isteyen yeni evlilere 1+1 dayalı düşeli ev 5 yıllığına verilseydi.Bu süre içinde bir işe yerleştirilseydi.
13-Varsa fakirler tespit edilerek bir defada bir yıllık gıdası verilseydi.
14-Dört merkez ilçede birer “Pratik Yabancı Dil Oklulları” açılsaydı.
…..vb.
Allah aşkına bu uyuşturucu belası başımızda olur muydu?
Mafya ve çete gibi kavramlar hayatımızda olur muydu?
Bu kentte cirit atan masonlar ve misyonerler, şirret ehli kimseler millet ile devleti karşı karşıya getirmek için bir bahane bulabilirler miydi?
Bence hayır, hayır, hayır!
Ama gelen bildiğini okuyor, giden bildiğini okuyor, kalkıp oturup vatandaş “niye HDP’ye oy veriyor?” diyerek kendilerini düze çıkarmaya çalışıyorlar.
Seçimler yaklaşıyor malum eğer eskisi gibi yine göbeği şişkin, ensesi kalın birlerini halkın önüne koyarsanız halk yine HDP’nin adayına oy verecek haberiniz olsun.
Unutmayın Diyarbekir’i ihmal etmenin vebali ağır olur!
Gelin daha vakit varken bu şehri azime hep beraber sahip çıkalım, benden söylemesi.
Vesselam.