AMACA GİDEN HER YOL MÜBAH MI?
Hayatımızda ulaşmak istediğimiz çeşitli amaçlarımız olabilir. “Amaçlarımıza ulaşabilmek için istediğimiz her yola başvurabilir miyiz, Allah bu konuda bizlere neyi emrediyor?” sorularını Kuran ayetleriyle cevaplamaya çalışacağım.
Öncelikle şunu belirtmemde fayda var ki: İman edenler olarak dünya hayatımızda her şeyin üstünde tutmamız gereken amacımız, yaşantımız süresince Allah’a layığınca kulluk edebilmek ve Allah’ın rızasını kazanmış olarak bu dünyaya gözlerimizi yumabilmek olmalıdır.
Kuran’a baktığımızda yol denilince aklımıza gelen şey “sıratel müstakim”dir. Arapçada “sırat” kelimesi yol anlamına gelir; “müstakim” kelimesi ise Türkçeye “doğru” yada “istikametli” anlamalarında çevrilebilen bir kelimedir. “Sıratel müstakim” ise genellikle Türkçeye “doğru yol” olarak çevrilir. Fatiha suresinin ilgili ayetleriyle konuyu irdelersek konu daha net anlaşılabilir.
(Allah’ım!) Bizi, sıratel müstakim’e (doğru yola) ulaştır.
(Fatiha 6)
O yol ki; üzerine nimet verdiklerinin yoludur, gazaba uğramış ve dalalette olanların yolu değildir.
(Fatiha 7)
Fatiha suresinin 7. ayetine baktığımızda, Fatiha suresinin 6. ayetinde bahsedilen “sıratel müstakim”in (doğru yolun) açıklamasını gözüyoruz. “Sıratel müstakim”, Allah’ın üzerine nimet verdiği kullarının yolu anlamına geliyor. “Sıratel müstakim”in Allah’ın gazabını üzerine çekmiş olanların ve dalalette olanların yolu olmadığını da ayette görüyoruz. Allah’ın gazabını üzerine çekmek bilerek Allah’ın emirlerine karşı gelmekle olur. Dalalette olmak ise sapıtmışlıktır. Sapıtmış bir insan; sağa, sola, öne, arkaya gider ama bir türlü yolunu bulamaz yani bir istikameti yoldur.
Nimet denilince aklımıza hemen elle tutup gözle görebildiğimiz şeyler gelmesin. Allah’ın görünen ve görünmeyen nimetlerinin olduğunu Lokman suresinin 20. ayetinden görebiliriz. Allah’ın üzerine nimet verdiği kullar kimlerdir?
Meryem suresinde çeşitli peygamberlerin kıssaları anlatıldıktan sonra surenin 58. ayetinde şu ifade yer alır:
İşte bunlar, Âdem’in ve Nûh ile beraber (gemiye) bindirdiklerimizin soyundan, İbrahim’in, Yakub’un ve doğru yola iletip seçtiklerimizin soyundan kendilerine nimet verdiğimiz nebîlerdir. Kendilerine Rahmân’ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı.
(Meryem 58)
Demek ki “sıratel müstakim”, peygamberlerin üzerinde olduğu yolmuş.
Peygamberlerin başlıca amaçlarından birisi kendileriyle birlikte gönderilmiş olan İslam dinini tebliğ edip yaymaktı. Kendileriyle gönderilen dini yaymak için peygamberlerin nasıl bir yol izlediğini görmek için Kuran’a bakmamız yeterlidir.
Peygamberler Allah’ın gönderdiği dini yaymak için Allah’ın kitaplarıyla gönderdiği emirlere (Allah’ın ayetlerine) aykırı davranışlarda bulunmamışlardır. Kuran’da hiç bir peygamberle ilgili: “Dini yaymak amacıyla içki içti, kumar oynadı, zina yaptı, iki yüzlülük (münafıklık) yapıp insanların arkasından işler çevirdi, hainlik yaptı, kul hakkı yedi, haksız şekilde kazanç sağladı, yalan dolan ve çeşitli hilelere başvurdu, masum insanları katletti, kardeşlerini katletti, fasıklık yaptı (Allah’ın yolundan çıktı), dinde zorlama yaparak dinini yaymaya çalıştı.” bu şekilde ifadeler göremeyiz. Kuran’da: Peygamberlerin Allah’tan en çok korkanlardan olduğunu (Fatır 28) ve Allah’ın emirlerinin dışına çıkmama yolunda olduklarını görürüz.
Bizler insanlar olarak (peygamberler de dahil) hangi amaca ulaşmak maksadıyla olursa olsun Allah’ın ayetlerinin (emirlerinin) dışına çıkamayız. Allah’ın emirlerine uymamak, Allah’ın yolundan çıkmak anlamına gelir.
Şeytanın maksadı bizleri Allah’ın doğru yolundan çıkarmak ve bu şekilde bizleri fasık (yoldan çıkmış) yapmaktır. Bizler hangi amaç için olursa olsun Allah’ın doğru yolunun dışına çıkamayız.
Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun (sıratı müstakiminin) üzerinde elbette oturacağım.”
(Araf 16)
“Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın.”
(Araf 17)
Allah, dedi ki: “Yerilmiş ve kovulmuş olarak çık oradan. And olsun, onlardan sana kim uyarsa sizin, hepinizi cehenneme doldururum.”
(Araf 18)
Kuran’da peygamberimiz için şu ifade geçer:
Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.
(Kalem 4)
Peygamberimiz amaçlarına ulaşabilmek için gayri ahlâki her yola başvurmuş bir kişi olsaydı Kuran’da kendisi için kullanılmış böyle bir ifadeyi göremezdik.
Bir Müslüman çevresindeki insanlara öncelikle ahlâkıyla örnektir, dini yaymak için gayri ahlâki yollara başvuran kişilerin başkalarından önce kendilerini düzeltmesi gerekir. Peygamberimiz de kendisine vahiy edilen kitaba uyup dosdoğru olmuştur ve İslam dinini yaymak için gayri ahlâki davranışlar içerisine girmemiştir.
Rabbinden sana vahyolunana uy. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
(Ahzab 2)
Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür.
(Hud 112)
Andolsun, biz bu Kur’an’da insanlar için her türlü misali değişik şekillerde açıkladık…
(Kehf 54)
Sonuç olarak hepimiz birer beşeriz ve bu dünyada imtihan halindeyiz. Dünyadaki imtihanımız süresince hiç kimsenin bilerek yaptığı yanlış eylemin günahından kaçabilecek bir ayrıcalığı yoktur. Hiç birimiz, işlediğimiz günahlara karşın Allah’tan imtiyaz sahibi değiliz. Allah’ın yolunun dışına çıkan hiçbir yol mübah (dine uygun) değildir.
Yine onlar (Takva sahipleri), çirkin bir iş yaptıkları, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenler -ki Allah’tan başka günahları kim bağışlar- ve bile bile işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmeyenlerdir.
(Ali İmran 135)
Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir.
(Zilzal 7)
Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.
(Zilzal 8)
Umarım okuyan kardeşlerim için faydalı bir yazı olmuştur.