KUR’AN-I KERİM’DE TATHİR AYETİ AHZÂB SURESİ 33.MEVEDDET AYETİ
ŞÛRÂ SURESİ 23.!!!
Yüce Allah (cc) Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:
Ey Ehl-i Beyt,Allah sırf sizden kiri uzak tutmak ve sizi tertemiz yapmak istiyor Ahzâb: 33.
Âyette “rics” denilen şeyin Eh-i Beyt’ten uzak tutulacağı ve onların tertemiz edileceği bildirildiğinden, buna“Tathîr âyeti” denmiştir. Rics, kendisinde iğrenilen maddî ve manevî bütün pisliklere, bu arada günah ve çirkin olan her davranışa verilen ortak bir isimdir. Demek ki Yüce Allah (cc) bu ilâhî fermanıyla “Ehl-i Beyt”te kir leke namına bir şey bırakmayacağını, onları bütün günah ve kusurlardan uzak tutup arındıracağını taahhüt etmektedir.
Ehl-i Beyt Kimdir?
Tathîr âyetinde sözü edilen,Arapça’da kısaca “ev halkı” anlamına gelen Eh-i Beyt”ten kastın kimler olduğu öteden beri tartışmalıdır. Bazıları,ilgili âyetin Hz.Peygamber’in (s.a.a) hanımlarından bahseden âyetin içinde bir “kesit” olarak yeralmış olmasından hareketle “Maksat Rasûlüllâh’ın (s.a.a) hanımlarıdır” der. Oysa âyete “Arap dili” açısından dikkatlice bakıldığında, maksadın “Rasûlüllâh’ın (s.a.a) hanımları” olmadığı açıkça görülür, şöyle ki:
Rasûlüllâh’ın (s.a.a) hanımlarından bahseden âyet,ta yukarıdan (30. âyetten)başlayıp,34. âyete kadar uzanmaktadır.Bu beş âyetin beşinde de; sürekli müennes (dişil) hitap kullanılmış ve hep müennes zamirler getirilmiştir.Ne vaki, Ehl-i Beyt’ten söz eden kesitte hitap müzekkere (= eril) çevrildiği gibi zamirler de müzekker kullanılmış Arap dilinde sırf kadınlara müzekker kalıpla hitap edilemeyeceğini, onlar hakkında müzekker zamir kullanılamayacağını Arapça’dan birazcık nasiplenmiş herkes bilir. Burada “ehil” deyiminin yapısından hareketle müzekker zamirin kullanıldığını; bunun da dil açısından bir sorun oluşturmadığını ileri sürmek de doğru değildir.Zira âyette “ehil”sözcüğü müzekker zamirden sonra gelmiştir ve bir zamir,bilindiği gibi kendisinden sonraki ismin yerini değil,önceki bir ismin yerini tutar.
Âyet-i kerime, Rasûlüllâh’ın (s.a.a) hanımlarına hitaben “Evlerinizde vakarla oturun diyerek başlıyor.Dikkat edilirse,çoğul kalıpta “büyût = evler” deyimi kullanılıyor. Maksat Rasûlüllâh’ın (s.a.a) hanımlarının oturduğu hâne-i saadetin odalarıdır. (Arapça’da beyt, içinde gecelenilen ev,oda demektir. Odadan hareketle kabire de beyt denmiştir.) Zira Medîne’de,onların her birinin müstakil evlerinin olmadığını pekâlâ biliyoruz. Ehl-i Beyt terkibindeki “beyt” sözcüğünün “tekil”kalıpta olduğu ise açıktır. Bu durumda,“Ehl-i Beyt”ten kasıt,şayet Rasûlüllâh’ın (s.a.a) hanımları olsaydı; yukarıyla uyumlu olması bakımından, “Ehl-i Beyit(evlerde, odalarda oturanlar) tabiri kullanılırdı. Demek ki maksat “tek bir evde,odada bulunanlar” demektir ve bu odanın”Ümmü Seleme annemizin husûsî odası” olduğu,sahih hadislerle anlaşılmıştırBu durumda Ehl-i Beyt’le alâkalı kesitin,Rasûlüllâh’ın (s.a.a) hanımlarından bahseden âyetlerin içinde ne işinin olduğu merak edilebilir.Merak edilen bu husus şu şekilde aydınlatılabilirArap Dili ve Edebiyat’nda, konuşma arasına, konuyla doğrudan ilgisiz gibi görünen bir cümle sıkıştırmak yaygın bir gelenektir. Buna “itiraz / mu’teriza araya giren) cümlesi” denir. Kur’ân’da bunun örnekleri çoktur. Mesela: Kocası onun gömleğinin arkadan yırtılmış olduğunu görünce (karısına) şöyle dedi: “Bu sizin komplonuzun sonucudur. Kuşkusuz sizin komplonuz çok yamandır. Yûsuf, bundan söz etme.Ve sen (ey kadın) günahının affını dile. Sen gerçekten günahkârlardan oldun.”Yûsuf: 28-29 ve;“Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan hayvanlar … sizeharâm kılındı. Bunlar fısktır (yoldan çıkıştır). Bugün artık inkâr edenler, sidininizden yana umutlarını kesmişlerdir. Onlardan korkmayın, benden korkun! Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim,üzerinize nimetimi tamamladım vesize din olarak İslâm’ı uygun buldum.Kim açlıktan daralır, günâha kaçma maksadı gütmeksizin bunlardan yemek zorunda kalırsa; kuşkusuz Allâh bağışlayandır, esirgeyendir”Mâide: 3 âyetlerinde,altı çiili/kırmızı kısımlar buna örnektir Bu durum,sırf Arap Dili’ne özgü bir durum da değildir. Ehl-i Beyt’le alâkalı kesitin bu türden bir cümle olduğunu anlamanın iki yolu vardır: a) Rasûlüllâh’ın (s.a.a) hanımlarına hitap eden âyetlerin arasından,Ehl-i Beyt’le ilgili kesiti kaldırıp okuduğumuzda; beş âyetin konu bütünlüğüne bir zarar gelmediğini; en küçük bir cümle düşüklüğüne, anlam bozukluğuna uğramadığını görürüz.Şayet Ehl-i Beyt’le ilgili kesit de Rasûlüllâh’ın (s.a.a) hanımlarından bahsetseydi; bütünlük belirgin biçimde zarar görür, anlatımda bozukluk ortaya çıkardı.
b) Ehl-i Beyt âyetinin (= ki tathîr âyeti dendiğini yukarıda gördük)nüzul sebebin ilişkin ne kadar hadis,rivâyet ve anlatım varsa; istisnâsız hepsi,bu kesit“müstakil” olarak indiğini göstermektedir. “Ey peygamberin hanımları! Sizden kim apaçık bir edepsizlik yaparsa, onun azabı iki katına çıkartılır![Ahzâb: 30 hitabıyla başlayan ve “Evlerinizde Allah’ın ayetlerinden ve hikmetten okunanları hatırlayın.Ahzâb:34 ihtayla son bulan bu beş âyet, baştan sona Rasûlüllâh’ın (s.a.a) hanımlarına açıktan “uyarı” mahiyetindedir. Allah onları yanlış bir şe yapmamaları, Allah ve Rasûlü’ne itaat etmeleri, evlerinde edeplice (vakarla) oturmaları konusunda ikaz etmektedir. Ehl-i Beyt’le alâkalı kesitin bu ikazları arasında yer alması ise; ileride Ehl-i Beyt’e yüklenecek misyon gereği; onlara tabi olmaları ve onlarla dâima iyi geçinmeleri gerektiğini ihtar manas taşır.Demek ki,bir metnin arasına sokulan “itiraz” cümleleri boşuna değildir;söz konusu metinle aralarında Cemel Vakasında gerçekleştiği gibi“ince” bir bağlantı vardır Nitekim İmam Ali (kv.),on binlerce Müslümanın öldüğü Cemel vakasında, kendisine kılıç çeken Mü’minlerin annesi Hz.Aişe’ye bu ayet-i kerimeyi hatırlatrak onu bir grup muhafız ile huzur ve vakarla evine göndermişti