BALIKÇI ADAM
Balıkçı bir adam, bir gün güneş doğmadan önce denizin kenarında oturmuştu. Derken içi taş dolu bir torba bulur. Elini torbanın içine sokarak bir taş alır ve o taşı denize fırlatır. Taşı fırlattığı esnada suyun üzerinde taşın çıkardığı ses, balıkçının hoşuna gider. Tekrar ikinci bir taş alır ve onu da denize fırlatır. Çünkü taşın suya değerken çıkardığı ses balıkçıyı mutlu eder ve bu şekilde taşları teker teker denize fırlatır.
Bu arada güneşin ışığı yavaş yavaş yaklaşır ve torbanın dibi de gözükmeye başlar. Artık torbanın içinde sadece bir taş kalmıştır. Güneş açıp adam torbanın içine baktığında bir de ne görsün! Torbanın içindeki taşlar elmas imiş. Meğerse denize fırlattığı taşlar elmas imiş.
Çok pişman bir şekilde kendi kendine söylenmeye başlamış: “ Ey ahmak kişi! Eğer bu taşların elmas olduğunu bilseydim sadece sesi kulağıma hoş geldi diye onları hiç denize fırlatır mıydım?” Ancak iş işten geçmiştir.
Evet, bu kıssadan şu dersleri çıkarabiliriz:
- Balıkçı sensin.
- Aralıklarla denize fırlattığın elmasla senin ömründür.
- Denizin üzerinde taşın çıkarmış olduğu ses, yok olmaya mahkûm dünya süsü ve şehvetleridir.
- Gecenin karanlığı ise gaflettir. ( dünya hayatına dalmak )
- Güneşin doğuşu ise geri dönüşü olmayan ölümün ta kendisidir.
- Kardeşim! Şimdiden itibaren uyanık ol ve elmas değerinde hatta çok daha değerli olan vaktini ömür sermayeni faydasız şeylerle boşa harcama. Yoksa pişmanlığın fayda vermediği o çok çetin günde çok pişman olursun.