Narin Güran cinayetinin ilk duruşması geçtiğimiz günlerde Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Tüm Türkiye’nin gözünün üzerinde olduğu dava 3 gün sürdü. Adliye içerisinde Narin için adalet mücadelesi sürerken, dışarıda ise Rojin Kabaiş için bir babanın adalet mücadelesi vardı. Diyarbakır adliyesinin önünde yalnızca siyasi parti temsilcileri, gazeteciler ve izleyiciler yoktu. Onların arasında, kelimelerle değil, ama gözlerindeki derin acıyla her şeyin en çarpıcı tanıklığını veren bir baba vardı: Nizamettin Kabaiş.
Rojin Kabaiş’in babası Nizamettin Kabaiş, 27 Eylül’de kaybolan ve 18 gün sonra Van Gölü’nde cesedi bulunan kızının katillerinin bulunması için sesini duyurmaya gelmişti. Rojin'in ölümü hala bir açıklığa kavuşmamışken, baba, Diyarbakır Adliyesi’nde Narin’in katillerinin bulunması için bir umutla duruşmayı takip ediyordu. Belki de kendi kızının katillerinin ortaya çıkması için bir ışık, bir yol açılırdı diye düşündü. Belki de kamuoyunun, Rojin’in hikayesini duyarak, sesini daha fazla duyurmayı umuyordu. Ama ne yazık ki, onun sesini duyan yoktu.
Nizamettin Kabaiş, o gün adliye önünde, acısı gözlerinde bir ok gibi saplı bir şekilde yürüyordu. Tüm duygularını içe atarak, sessizce ve derin bir hüzünle dışarıda geziniyordu. "Keşke bu kameralar benim de sesimi duyurabilse, işte o zaman belki de kızımın katilleri bulunacak" diyordu.
Ama o, yalnızca kendi acısını haykıran bir adam değildi. Aynı zamanda bu sessiz çığlık, Türkiye'deki kadın cinayetlerinin ve kaybolan, öldürülen kız çocuklarının arkasındaki bilinmeyen karanlıkları ortaya çıkarmak için bir çağrıydı. Nizamettin Kabaiş, kızının öldürülmüş olabileceği ihtimalini dillendirirken, “Benim kızım intihar edecek biri değildi. Deli doluydu” diyerek, ölümün aydınlatılmasını istiyorduBu bir baba feryadıydı, ama aynı zamanda tüm toplumun, her geçen gün artan kadın cinayetlerinin önüne geçebilmesi için farkındalık yaratma çabasıydı.
Rojin’in cesedi bulunduğunda, otopsi işlemleri hemen başlatıldı. Ancak üzerinden bir ay geçmesine rağmen hala otopsi raporu açıklanmadı. Bu durum, başta kadın hakları savunucuları olmak üzere, herkesin adaletin ne zaman sağlanacağına dair soru işaretleriyle beklemesine neden oldu. Rojin için adalet mücadelesi veren kadınlar ve hak savunucuları, #rojiniçinadalet etiketiyle seslerini duyurmaya çalışıyor. Her bir cinayet, her bir kaybolan kadın, kaybolan kız çocuğu, aynı zamanda bir adalet talebidir.
Bugün, Narin Güran’ın cinayeti ve Rojin Kabaiş’in trajik ölümü, Türkiye’deki adalet sisteminin, kadın hakları savunucularının ve kamuoyunun ne kadar önemli bir görev üstlendiğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Her cinayet, her kaybolan hayat, başka bir cinayetin önüne geçmek için çözülmeli. Çünkü her olayın ardında bir sır perdesi var ve bu sırları çözmeden, bu tür trajedilerin önüne geçmek mümkün olmayacak.
Narin ve Rojin'in ölümleri, sadece kendi ailelerinin acılarını değil, toplumsal bir adalet arayışını da yansıtıyor. Bu tür vakaların çözülmesi, toplumun her kesiminin üzerine düşen sorumluluğun farkında olarak hareket etmesini gerektiriyor. Bugün, kadın cinayetlerinin artması, sadece bir ailenin değil, tüm toplumun problemidir. Çözülen her bir cinayet, bir sonraki cinayetin önüne geçecektir. O yüzden, adaletin peşinden koşarken, gözlerimiz sadece duyduklarımıza değil, gözlerimizin içine bakarak, her bir sessiz çığlığı duymaya odaklanmalıdır.
Unutmayalım ki, sadece adalet sağlandığında, Narin ve Rojin’in hikayeleri, bir daha kimseye yaşatılmamak üzere sonlanmış olacak.