Dünyanın en çok bilinen çocuk hikayelerinden biri olan Heidi’nin ayakkabısız oluşu, onun yoksul bir çevrede büyüdüğünü ve toplum tarafından dışlanan bir sınıfa ait olduğunu gösterir. İsviçre’nin Verdingkinder* adı verilen sisteminde, çocukların birçok temek ihtiyaçtan yoksun bırakılmasını ifade eder. Bu sistem onların toplumdaki yerlerini şekillendiren bir faktör olarak karşımıza çıkar.
Heidi’nin ayakkabısızlığı, bir ihtiyaç meselesinden öte, bir sınıf ve statü sembolü olarak da işlev görüyordu. Benzer bir sembolizmin kullanımına yakın coğrafyada da tanık oluyoruz.
Farklı toplumlarda ayakkabı, yalnızca bir eşya değil, toplumsal eşitsizliği ve statüyü belirleyen bir sembol olduğunu ortaya koyar. Ayakkabı, istisnasız her kültürde, görünenden çok daha derin anlamlar taşır. Bazen bir sınıf ayrımı, bir dışlanma bazen de bir gücün gösterisi olarak karşımıza çıkar.
Aşağılama ve protesto sembolizmi açısından ayakkabı Ortadoğu’nun kültürel ve politik yapısında önemli bir yer tutar. Bu metinde ayakkabının ve ayakkabısızlığın protestolardaki yerini ve statü ile ilişkilendirilmesini ele alacağız.
Ortadoğu’da ayakkabının aşağılama ve hakaretin güçlü bir sembolü olarak görüldüğünü söylemiştik. Bunun nedeni, ayakkabının kültürel olarak "kirli" kabul edilmesine dayanan kanıtlardır. Yer ile çıplak ilişkimizi kesen, ve daime çamur, toz ve pislik taşıyan bir nesne olarak görülür ayakkabılar. Ve bu nesnenin doğrudan birine fırlatılması veya tabanının gösterilmesi o kişiye duyulan küçümsemeyi ifade eder.
Yine Protesto eylemlerinde ayakkabının metafor olarak kullanılması, yaygın bir biçimde aşağılayıcı politik ve toplumsal bir ifade biçimine dönüştüğünü gösterir.
Yakın tarih bunun örnekleri ile doludur. Örneğin 2003 yılında Saddam Hüseyin rejiminin yıkılmasında gerçekleşen protestolarda göstericiler Bağdat'taki Firdevs Meydanındaki Hüseyin’in 12 metrelik heykeli ayakkabılar ile dövüyorlardı.
2005 Irak seçimlerinde de yine Irak’ta benzer görüntüleri görmüştük. ABD destekli adaylara tepki gösteren Iraklı yurttaşlar bazı adayları işgalin uzantısı olarak görmüş, ve söz konusu adayların posterlerine ayakkabı fırlatmışlardı.
Tarihler 2008 yılını gösterdiğinde en medyatik ayakkabı protestosunu tüm dünya aynı anda izlemişti. Iraklı gazeteci Muntazar El-Zeydi, dönemin Amerika Birleşik Devletleri Başkanı George W. Bush’a ayakkabı fırlatarak, bu metaforun dünya çapında tanınmasını sağlamıştı.
Bu hareket, bireysel bir öfkeden öte, Irak halkının ABD işgaline karşı duyduğu kolektif tepkinin sembolüydü.
2009 seçimlerinde ise İran’da "Oyumuza saygı" sloganıyla sokaklara dökülen protestocular seçimlerin şeffaf yapılmadığını belirterek Ali Hamaney ve Mahmud Ahmedinejad gibi liderlerin heykel ve posterlerine ayakkabılar ile vurmuş, rejime duyulan tepkiyi sembolik olarak göstermişlerdi.
Suriye topraklarında da benzeri protestolara çoğu kez tanık olduk. Esad rejimine karşı düzenlenen protestolarda, yurttaşlar Esad'ın posterlerine ayakkabılarla vuruyordu. Son günlerde ülkedeki Rus askerlerinin üslere çekildiğini görüntülerde de protestocular askerlere ayakkabılarının altını göstererek protesto etmişti.
Ortadoğu coğrafyasında protesto aracı olarak bu kadar sık kullanılan ayakkabılar, onun hem maddi hem de sembolik bir nesne olmasından kaynaklanır. Biri ayakkabı fırlatıyorsa, bu hareket yalnızca bir nesne fırlatmadan öte bir ideolojiyi ve bir sistemi reddetme anlamına gelir. Ve buda halkın elindeki en basit ve en güçlü isyan araçlarından biri haline gelir.
Ayakkabının aynı zamanda toplumsal statüyü de temsil eden bir metafor olarak kullanıldığını söylemiştik. Ortadoğu kültüründe ayakkabılar, bireyin sosyal konumunu ve ekonomik durumunu yansıtır.
Lüks bir ayakkabı, dünyanın her yerinde kişinin varlıklı olduğuna işaret ederken, eski ayakkabılar , yoksulluk ve sosyal dışlanmışlıkla ilişkilendirilir.
Ortadoğu'da bir ayakkabının fırlatılmasının, bir liderin itibarsızlaştırılmasının veya bir heykelin ayakkabılarla çiğnenmesinin taşıdığı derin anlam, bu nesnenin sıradan bir eşya olmaktan çok, toplumsal bir dil haline geldiğini gösterir.
*Verdingkinder : İsviçre'de 19. ve 20. yüzyıllarda yetim veya fakir çocukların ailelerinden zorla alınarak çiftliklerde ya da zengin ailelerin yanında ucuz iş gücü olarak çalıştırıldığı bir sistemdir.