Son günlerde tek konumuz, futbolcuların milyon dolarlarını ve fenomenlerin nasıl üçkâğıt çevirdikleri…
Ekonomik ve sosyal adaletin tam olarak tesis edilemediği bizim gibi toplumlarda maalesef bütün bunlar ne ilk ne de son olacak. Bir yanda milyon dolarları olan futbolcular, diğer yanda her türlü görgüsüzlük örneğini sergileyerek “zenginliklerini” başkalarının gözüne soka soka sergileyenler.
Zenginin malı, züğürdün çenesini yorar misali, biz de toplum olarak hemen her dakika her türlü medya vasıtasıyla bunlara pirim vermeye devam ediyoruz. Ekonomimiz tam anlamıyla rayına oturmadığı sürece de böyle fırsatçılara gün doğuyor. Bizde bir söz var; “Ağzı açıkların malını gözü açıklar yer!” Bu nedenle önce kendi ekonomimizi idare etmesini öğrenmemiz gerekiyor ki; gözü açıklara, açgözlülere fırsat doğmasın.
Sahi EKONOMİ nedir?
İnsani ihtiyaçların karşılanması adına yapılan her türlü faaliyete ekonomi denmez mi? Ekonomi kısaca; üretim, ticaret, dağıtım ve tüketim, ithalat ve ihracattan oluşan insan etkinliğidir. Ekonomik faaliyetler arasında kolay yoldan haksız kazanç sağlamak yoktur. Emek olmadan yemek olmaz diye boşuna söylememişler. Hiç çaba sarf etmeden bir anda büyük servetlere konanlar ya da konmak isteyenler elbet bir gün bunun ceremesini çekeceklerdir. Ekonomist değilim ama her şeyin başının ekonomik durumumuz olduğunun da bilincindeyim.
Bize sunulan ekonomik tablo, pespembe…
Özellikle mi pompalanıyor bilemem ama milyon dolarların havada uçuştuğu bir ülkede yaşıyoruz sanki! Hal böyle olunca da, o milyon dolarlara kısa yoldan sahip olmak isteyenlerin sayısı da giderek artıyor. Bir takım kişiler de kendi çaplarının izin verdiği ölçüde, bu haksız ve ahlaksız kazanca ulaşmak için elinden geleni yapıyor. Toplumumuzun çivisi çıkmak üzere. Her türlü değer yargılarımız ayaklar altına alınıyor. Ahlak ve ekonomi arasındaki bağ iyice incelmiş neredeyse koptu kopacak. Ahlâk; iyilik, dürüstlük, yardımseverlik, sözünde durma, yalan söylememe, gibi özelliklere sahip olmak değil midir? Peki, bu gün içinde bulunduğumuz ekonomik durumda ahlaki değerlerimize sıkı sıkıya bağlı kalabiliyor muyuz?
Neyse; daha fazla karamsarlığa kapılmadan bu hafta sizlere bazılarımızın “ekonomiye bakış açılarını” bir TEMEL fıkrası ile gülümsemeniz dileğiyle aktarmak istiyorum:
Temel, yıllar sonra biriktirdiği parasıyla ikinci el bir Murat 124 alır. Arabasıyla memleketine giderken araba arızalanır. Yolun kenarına çeker, motor kapağını açar, ne olduğunu anlamaya çalışırken bir Ferrari yanaşır:
— Hayrola hemşerim, arabanın nesi var? İstersen senin arabayı benimkine bağlayalım, çekeyim ilk tamirciye kadar.
Temel bu teklife çok sevinir. Ara halatı ile Murat'ı Ferrari’ nin arkasına bağlarlar. Ferrari’nin sahibi genç uyarır:
— Ben hız yapmayı çok severim. Eğer farkında olmadan aşırı hız yaparsam, sen selektör yap beni uyar!
Temel:
— Tamam.
Yola koyulurlar. Bir süre sonra Ferrari gaza basmaya başlar; 60, 80, 100 derken Murat 124 arkadan selektör yapar.
Ferrari durumu anımsar ve yavaşlar, bir sure sonra Ferrari yeniden gaza basar; 60,80,100... Selektör yeniden anımsatır.
Ferrari yavaşlar. Yolda bu şekilde ilerlerken bir Lamborghini
Ferrari' ye yaklaşır:
— Kapışalım mı?
Ferrari yanıtlar:
— Nesine?
— 340 km ötedeki benzinliğe ikinci varan, ilk varanın deposunu doldurur.
Ferrari hemen onaylar ve yarışa başlarlar.
120, 140, 180, 220...
O arada trafiği denetleyen helikopterdeki görevli polis, genel merkeze bilgi vermektedir:
- Komiserim, şehrin kuzeyindeki yolda trafik güvenliği tehdit altında. Üç araç yarış yapıyor.
Ferrari ile Lamborghini saatte 300 km hızla yan yana gidiyorlar, arkadan da Murat 124 onları geçmek için 10 dakikadır selektör yapıp yol istiyor!
HEP GÜLÜMSEMENİZ DİLEĞİYLE…