Derler ki:
“Dünyada yükselmeyi arzu eden kimselerle ilgili olarak birbirinden tamamen farklı iki teori var; biri, çevresindeki insanları aşağı itip, onların sırtlarına basarak daha yüksek bir yere çıkan insanla ilgili teori; diğeri, çevresindekilerle beraber daha yükseğe çıkmak için, onlara yardım eden insanla ilgili teori…”
Birinci teoriyi temel alacak olursak, kimin sırtına binip yükseldiysen ya da kimleri basamak olarak kullandıysan; gün gelir devran döner bir gün yine aynı basamakla inmek zorunda kalırsın. Artık bu iniş nasıl olur bilemem. Onun için sen sen ol, asla bu yolu tercih etme ettiysen bile inerken düşmemek için kullanacağın basamakları iyi seç. İyi seç ki, düşüşün baş aşağı olmasın.
SİGMUND FREUD şöyle der:
“Herkes zirvede olmayı hedefler ama hiç kimse bilmez ki zirve; yükselişin sonu, inişin başlangıcıdır.” Evet ineceğiz. Ne kadar yükseklere çıkarsak çıkalım, bir gün elbet başladığımız yere döneceğiz. İşte bu yüzden tırmanacağımız zirveyi de iyi seçmeliyiz. Tek kişilik olmamalı örneğin, Hep beraber tırmanılan bir zirvenin inişi de yine hep beraber ve daha kolay olur. En azından sendelediğinde tutunacak bir dost eli bulabilirsin. Zirvenin büyüsüne de kapılmamalı insan. Çok yükseldiğinde kendisini zirveye taşıyanlara vefasızlık yapmamalı. Ahde vefa, sadece sözlükte kalan bir kelime olmamalı. Zaten zirveye çıktığında seni bekleyen tek şeyin, tırmanılması gereken başka zirveler olduğunu göreceksin. O zaman ne yapacaksın? Vefasızlık ettiğin dostların yanında olacaklar mı?
Zaten ne yaparsanız yapın ne söylerseniz söyleyin, hiç kimse vefasız olduğunu asla kabul etmez. Herkesin sözüm ona kendince haklı gerekçeleri vardır. Ama bir de asl olan vefa borcu var ya, işte onu her babayiğit ödeyemez. Hoş, zaten onlar da babayiğit sayılmaz. Çünkü vefasızdırlar. Babayiğit o dur ki, zorunlu olmadığı halde kendisinden beklenen davranışı gösterir. Ancak vefakâr insanlar zirveyi hak ederler. Çünkü onlar bilirler, zirveler yalnız ve soğuk çekilmez. Zaten onlar, düşecekleri yere de çıkmazlar!
Ahde vefasızlık da böyle bir şey işte!
Asla unutma: Hangi basamakla çıktıysan, yine o basamakla inersin…
Sözlerimi, rahmetli Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’in anlattığı meşhur fıkralarından biri ile noktalamak istiyorum:
TEK BEN KALSAM DA
“Tatbikat varmış. Mehmet elde tüfek yerde yatıyormuş. Komutan gelip sormuş: – Düşman önden gelirse ne yaparsın? Mehmet cevaplamış, komutan tekrar sormuş: – Şu yandan, bu yandan, arkandan gelirse ne yaparsın? Mehmet yine cevap vermiş. Komutan en sonunda: – Ya düşman tepeden gelirse? Diye sormuş. Mehmet cevap olarak: – Bu memleketin tek askeri ben miyim komutanım?”
İşte, bu memleketin tek “Doğrucu Davut’u” ben kalsam da doğru bildiğim yoldan asla sapmayacağım, inandığım ilkelerden ne pahasına olursa olsun asla vazgeçmeyeceğim. Her zaman ve her yerde vefalı olacağım. Umarım bu vefanın sefasını da süreriz…
NEREDEN GELİP NEREYE GİTTİĞİMİZİ UNUTMAZSAK, YÜRÜDÜĞÜMÜZ BÜTÜN YOLLAR ELBET BİZİ BİR GÜN YA SON’A YA DA SONSUZLUK’A ULAŞTIRIR. TERCİH BİZİM…