Evet, sen bir başkasın Diyarbakır!
Bakışın başka, duruşun başka…
Sana duyulan özlemle, yazdırdığın şiirlerle, yaktırdığın ağıtlar söylettiğin türkülerle bambaşkasın işte!
Dünyada kültürel açıdan en zengin topraklara sahip olan Anadolu; bağrında barındırdığı, üzerinde yeşerttiği sayısız uygarlıklar sayesinde, geçmişten geleceğe ışık tutan ve herkesin kendinden kendi geçmişinden mutlaka bir iz bulacağı engin bir coğrafyadır. Diyarbakır da, bu zenginlikten payına düşeni fazlasıyla almış kadim şehirlerimizin başında geliyor.
Bugün Ortadoğu’yu kan gölüne çevirenler, dönüp de Diyarbakır’ın tarihine bir baksınlar. Türkler, Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Süryaniler, Keldaniler, Yahudiler bir arada nasıl beraberce yaşayabilmişler bir anlayabilseler…
Sadece Müslümanların değil, diğer gayrimüslimlerin de inanç ve ibadetleri hukuk çerçevesinde kalmak suretiyle koruma altında imiş.
Gayrimüslim unsurların ruhani reislerinin de hiç birinin bir diğerine karışmadığı, hoşgörünün hâkim olduğu bir kadim şehir…
Din değiştirenlerin kendi rızasıyla mı yoksa baskı altında mı böyle bir karar aldıklarına kadar Devlet tarafından araştırılır ve sonrasında gereken yapılırmış. Ne dinde, ne dilde ne de yaşam şekillerinde hiçbir zorlamanın olmadığı; hoşgörü ve barışın hüküm sürdüğü güzelliklerin kenti Diyarbakır.
Diyarbakır’a yakışan; barışın, kardeşliğin ve hoşgörünün kenti olmaktır. Sevdaların doruklarda yaşandığı, insani her türlü duygunun halen hüküm sürdüğü; acıların, sevinçlerin, aşkların kenti Diyarbakır’ın sokaklarının anlatmak istediklerini hissettiğinizde zaten siz çoktan Diyarbakırlı olmuşsunuz demektir.
Bu şehrin bir de kedileri var…
Bence şanslılar…
Hemen her sokakta hatta kent müzesinde bile onları besleyenleri görebilirsiniz.
Hani derler ya; Hz. Adem’den sonra yaratılan iki hayvandan biri kedi, diğeri yılanmış. Kedi iyilik, yılan kötülük timsali imiş. Yılan kediyi görünce başına gelecekleri bilir, kokusunun olduğu yere bile uğramazmış.
Rivayete göre bir yılan Hz. Muhammed’e gelmiş ve kendisinden yardım istemiş. Hz. Muhammed de yılana yardım etmiş. Fakat yılan Hz. Muhammed’i sokmaya kalkışmış. O sırada bir adam yetişip kedisini yılanın üzerine salmış. Yılanın zehirli ısırığından kedi sayesinde kurtulan Hz. Muhammed kedinin sırtını okşamış. O gün bugündür kediler sırt üstü yere düşmezlermiş.
Bizler bu tür hikâyelerle büyüdük.
Aslında işin özü; insanın vicdanı…
İçinde bir zerre de olsa vicdan ve merhamet barındıran herkes; kötülüğün değil de iyiliğin hüküm sürdüğü bir dünyada yaşamayı ister. Barış ister, kardeşlik ve hoşgörü ister.
“Kötü bir barış, her zaman haklı bir savaştan iyidir” demiş Çiçero.
Zaten barışın kötüsü de olmaz.
Cennetten akan dört ırmaktan birinin (Dicle) yanı başında kurulan bu kadim kente kötülük asla uğramasın! Hep barış içinde sevgi dolu kalplerle kardeşlik ve hoşgörü ile yaşasın!