Hani bir söz var; “ Geçmişini bilmeyen milletler, geleceğini inşa edemezler” derler.
Geçmiş ile gelecek arasında bir köprü kurmak ve bu köprüden sağlam ve emin adımlarla geçmek istiyorsak eğer; geçmişimizden çıkardığımız dersler ve geleceğimizde koyduğumuz hedeflerle bu köprünün her iki ayağını da sağlam temeller üzerine oturtmalıyız.
Evet; 4 etrafımız adeta ateş çemberi.
Evet; 3. Dünya Savaşı riski giderek daha da artmakta…
Her şey doğru.
Ancak bizim de Devlet olarak geçmişten gelen büyük tecrübelerimiz var. Yaşadığımız olaylardan çıkardığımız dersler var.
Ülkemiz zor günlerden geçmekte.
Bugün sizlere tarihimizden kısa bir anekdot aktaracağım.
Yıl 1897.
İsviçre’nin Basel şehrinde Theodor Herzl liderliğinde toplanan Dünya Yahudileri, Siyonizmi hayata geçirdiler. Kısa ve kaba bir anlatımla, Yahudilerin bir millet olarak Filistin topraklarına topyekûn yerleşmesini amaçlayan ve Büyük İsrail Devletini kurmak için sergiledikleri teşkilatlı çalışmaların adıdır SİYONİZM.
Herzl liderliğindeki Siyonistler için, Yahudi Devletinin kurulmasının önündeki en büyük engel Osmanlı Devleti’dir.
Siyonizm’in fikir babası olarak bilinen Theodor Herzl, kendilerine Filistin'de toprak verilmesi için Sultan II. Abdülhamit'le görüşme yapmak istedi. Bazı kitaplarda II. Abdülhamit'in onlarla görüştüğü ancak tekliflerini reddettiği söyleniyor. Oysa gerçekte II. Abdülhamit onlarla görüşmeyi kabul etmemiştir. Bunun üzerine Yahudi heyeti başbakan Tahsin Paşa yoluyla tekliflerini iletmişlerdir.
Yahudiler 1902 yılında Tahsin Paşa yoluyla padişaha ilettikleri tekliflerinde şunları bildiriyorlardı:
"Yahudiler aşağıda bulunan hususları taahhüt ederler:
1.Osmanlı devletinin otuz üç milyon İngiliz altınına ulaşan borçlarının tamamını ödemeyi,
2.İmparatorluğu korumak için 120 milyon altın franka mal olacak deniz filosu yaptırmayı,
3.Devletin mali durumunu canlandırmak için otuz beş milyon altın lira faizsiz borç vermeyi.
Bütün bunlar Yahudilerin, yılın herhangi bir gününde Filistin'e ziyaret maksadıyla girmelerine müsaade edilmesine ve Yahudilerin Kudüs-i Şerif'te kendi dinlerine mensup olanların ziyaretleri esnasında içinde kalabilecekleri bir müstemleke (kanton) kurmalarına izin vermesine karşılıktır".
Sultan II. Abdülhamid'e böyle bir teklifte bulunan heyetin başında Siyonizm’in babası Herzl vardı. Osmanlı'daki Yahudi lobisinin ileri gelenlerinden Emanuel Karaso da bu heyetin içinde bulunuyordu.
Yahudilerin bu teklifine Sultan II. Abdülhamid'in cevabı; Yahudi heyetini kovmak ve tapu dairelerinde Yahudilere arazi satışını yasaklamak oldu.
Siyonist lider Theodor Herzl de anılarında, Sultan II. Abdülhamid'in kendilerine şu cevabı verdiğini yazmaktadır: "Doktor Herzl’e bu konuda yeni adımlar atmamasını öğütleyin. Çünkü ben bir karış toprak dahi veremem. Orası benim kendi mülküm değil milletimin mülküdür. Milletim bu yer için savaşmış ve orayı kanı ile sulamıştır. Yahudiler milyonlarını kendilerine saklasınlar. Bir gün gelir de İmparatorluğum parçalanırsa işte o zaman Yahudiler, Filistin'i para ödemeden alabilirler. Fakat ben sağ olduğum müddetçe bedenimin neşterle yarılması Filistin'in İmparatorluğumdan koparılmasından benim için daha kolay bir hadisedir. Bu imkânsız bir şeydir. Ben daha sağ iken bedenimizin üzerinde otopsi yapılmasına asla müsaade edemem." Abdülhamid Han’ın sert hareketleri, Siyonistlerin yıkıcı faaliyetlerini giderek arttırmıştır. Artık Siyonistler, Abdülhamid Han’ı devirmek ve Osmanlı Devletini yok etmek için her yolu mubah sayıyorlardı.
Siyonistler, Osmanlı Devleti’nin derhal yıkılması gerektiği inancı ile İngilizlerle işbirliğine gitmişlerdir. 2 Kasım 1917'de zamanın İngiliz Dışişleri Bakanı Arthur Balfour'dan adını alan deklarasyonda şöyle deniyordu: "Haşmetli İngiliz kraliyet hükümeti, Filistin'de Yahudi halkı için milli bir devlet kurulmasını memnuniyetle karşılıyor. Bu gayeye ulaşmayı kolaylaştırmak için en değerli mesailerini harcayacaktır. Şurası açıkça bilinmelidir ki haşmetli kral, Filistin'de bulunan Yahudiler dışındaki milletlerin dini ve medeni haklarına zarar verecek veya Yahudilerin başka herhangi bir ülkede elde ettikleri haklarını ve siyasi nüfuzlarını zedeleyecek hiçbir şey yapmayacaktır."
İngiltere Krallığı Balfour Deklarasyonu'nun yayınlanmasından çok kısa bir süre sonra yani 1917 yılında Filistin işgalini gerçekleştirdi. 9 Aralık 1917'de İngiliz işgal kuvvetlerinin komutanı General Allenby'nin komutasındaki birlikler Kudüs'e girmişlerdir. İngiliz işgali normalde ikinci haçlı işgaliydi. Ancak bu işgalin gayesi bölgede bir haçlı hâkimiyeti kurmak değil Siyonist hâkimiyetin alt yapısını oluşturmaktı. General Allenby'nin emrindeki askerlerin Kudüs'ü işgal etmeleri de Siyonist örgütlere yapılan vaatlerin yerine getirilmesi amacını taşıyordu.
Emperyalist güçlere karşı kanı pahasına kutsal toprakları savunan Türk Askerleri, Yahudilerin türlü pis oyunlarıyla maalesef bu kutsal toprakları ve Filistin’i kaybetmişlerdir. İşte onlardan biri de NİLİ idi.
NİLİ’Yİ BİLİR MİSİNİZ?
NİLİ; Yahudilerin sadece kadınlardan oluşturdukları bir gizli teşkilatın adıdır.
Bu kadın casusların tek amacı, Türk Subaylarıyla gönül ilişkisine girerek her türlü istihbari bilgileri ele geçirip İngilizlere ulaştırmaktı. NİLİ’yi size başka bir yazımda anlatacağım.
Bazen tarihimizde hiç bilmediğimiz hiç duymadığımız olaylar, geleceğimize yön vermemiz açısından hayati önem taşımaktadır. Yahudilerin kutsal kitaplarında vaat edilen toprakların adı olan KENAN ülkesi sınırları içerisinde bizim topraklarımızın bir kısmı da yer almaktadır. Bu da bize, bizim ülkemizi ve bizleri niçin karıştırmak istedikleri hakkında ipucu vermektedir.
Tarih bize öğretir.
Kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi ve nereye gideceğimizi bir şekilde öğretir. Önemli olan, bizim kendi geçmişimizden payımıza düşen gereken dersi almamızdır. Ve bu topraklar üzerinde her ne koşulda olursak olalım; birlik ve beraberliğimizi koruyalım. Gerisi LAF-I GÜZAF!