Friedrich Engels’e göre, “ İnsanı yaratan kendi emeğidir.”
Eski toplumlar emekleri ile varolmuşlardır. Belli bir yerden sonra emeğin yerini dil almış ve kültürel varoluşta bu şekilde başlamıştır. Dil geçmiş çağlardan bugüne kadar canlılığını korumuş ve toplumsal varoluşun ana unsuru haline gelmiştir. Bir toplumu var eden, o toplumun kültürünü, tarihini, geleneğini ve kültürel değerlerini doğru yansıtan yine o toplumun ana dili olmuştur.
Anadil tartışmalarında ki en önemli etken anadilin kullanılmadığı taktirde, asimilasyona kapı açacağı ve bireylerin ilerleyen zamanlarda içinden çıktıkları, onları var eden kendi toplumlarına karşı yabancılaşacağı, tarihini, kültürünü ve en önemlisi de birincil iletişim aracı olan anadilinden yoksun kaldığı takdirde kendi kimliğinden de uzaklaşacağı düşüncesidir.
Mezopotamya’nın en eski halklarından biri olan Kürtlerin tarihsel olarak baktığımız zaman ciddi bir kültürel miraslarının olduğu gerçeği dil ve tarih bilimciler tarafından kabul edilmektedir. Kürtlerde yazılı bir tarihten ziyade nesilden nesile aktarılan sözlü bir tarih vardır. Kimi zaman bu sözlü tarih dengbejlerin dilinden günümüze kadar çok uzun zaman diliminde olmasa dahi kısa zaman diliminde olayları günümüze taşıyabilmektedir. Bu yönüyle dilin gündelik hayattaki kullanımı, bireyin kimliği üstündeki etkisi ve toplumsal tarihi aktarması yönünden oldukça önemlidir.
Türkiye’de yaşanan anadil tartışmalarının son dönemdeki ekseni genellikle Kürtçe’nin okullarda seçmeli bir dil dersi olarak mı kullanılması veyahut özel kurslar yoluyla kullanımının önünün açılması gerektiği ya da demokratik reformlar eşliğinde anayasal güvenceye kavuşup kavuşmayacağı ekseninde yapılmaktadır.
Türkiye’de yaşayan milyonlarca Kürt için elbette ki Kürtçe’nin yasal statüler içine alınması toplumsal eşitlik bakımından oldukça önemlidir. Uygun toplumsal şartlar, psikolojik iklim, ikna, uyum ve uluslararası normlar göz önüne alındığında yasal statülerin bir hayli zaman gerektirdiği de kaçınılmaz bir gerçekliktir. Birçok çocuğun ve dahi yetişkinlerin günümüzde anadili olan Kürtçe’yi öğrenemediği ve konuşamadığı gerçeğini düşündüğünüzde en azından ileriki bir zamanda yasal statüler ile ilgili şartlar olgunlaşana kadar seçmeli ders veya özel kurslar kanalıyla Kürtçe’yi öğrenmeleri gerektiğini ve ömürleri boyunca bunun eksikliğini çekmemeleri gerektiğini düşünmekteyim. Gündelik hayatta ve hane içerisinde bireyin Kürtçe öğrenememiş olması ve öğrenmek için yasal statüleri beklemesinin de hayatın olağan akışına uymadığı gerçeğini de bir yerde kabul etmemiz gerekiyor.
Seçmeli dersleri kabul etmek yasal statüleri reddetme manasına gelmeyeceği gibi bundan feragat etme manasına da gelmemektedir.