2016 yılında, sokağa çıkma yasaklarının ardından Toplu Konut İdaresi (TOKİ) Başkanlığı tarafından gerçekleştirilen kentsel dönüşüm projesi ile tarihi Sur içerisinde büyük değişimlere yaşandı. Bu projeler kapsamında 6 bin 300 parselde, 367 ev ve iş yeri inşa edildi. Kafeler, butik mağazalar ve çeşitli iş yerleriyle dolan bu yapılar, mahallelerde ticari yaşamın canlanmasını sağlansa da farklı usulsüzlükleri doğurdu. Yeşil alanların ticari kullanımına yönelik yapılan müdahaleler, bu dönüşümün olumsuz yönlerini gözler önüne serdi.
Özellikle yaz aylarında, kafe sahipleri tarafından yeşil alanların işletmelere dahil edilmesi, bu bölgelerdeki halkın açık alanlardan yararlanma hakkını kısıtladı. Minderler ve yastıklarla düzenlenen bu alanlar, hem estetik hem de erişim açısından problemler yarattı. Kent sakinleri, açık havada vakit geçirme konusunda daha sınırlı seçenekler bulur hale geldi.
2019 yılında Fiskaya ile Mardinkapı arasında inşa edilen kentin ilk Millet Bahçesi, bu sorunun bir başka örneğini oluşturuyor. Genişliği ve serinliğiyle dikkat çeken bu alan, Hevsel Bahçeleri ve Dicle Nehri kıyısında bulunması nedeniyle cazip bir mekân haline geldi. Ancak, araç trafiğine açık olması ve yüksek sesli müziklerle rahatsız edici bir atmosferin oluşması, toplumsal huzuru bozuyor. Hafta sonları aileleriyle zaman geçirmek isteyen kent sakinleri, bu durumu sıkça şikâyet eder hale geldi.
Bu iki örnek, kent genelinde yaşanan benzer sorunların sadece bir kısmını yansıtıyor. Yeşil alanların ticari kullanımı, trafik sorunları ve yüksek ses gibi problemler, şehir hayatının kalitesini olumsuz etkiliyor. Peki, bu sorunların kökeni nedir ve nasıl çözümler üretilebilir?
Öncelikle, yeşil alanların ticari kullanımıyla ilgili kuralların netleştirilmesi gerekmektedir. Bu alanların halkın ortak kullanımına açık olması, ancak ticari amaçlarla yapılan müdahalelerin sınırlanması hem estetik hem de fonksiyonel açıdan dengeli bir çözüm sağlayabilir. Ayrıca, Millet Bahçesi gibi büyük yeşil alanlarda trafik düzenlemelerinin ve ses kontrol önlemlerinin hayata geçirilmesi, bu alanların huzurlu ve keyifli bir ortam sunmasını sağlayabilir. Akşamları trafiğe kapatılması gibi önlemler, bu tür alanlarda toplumsal etkileşimi ve vatandaş memnuniyetini artırabilir.
Bu sorunların önüne geçmek için hem yerel yönetimlerin hem de toplumsal bilinçlenmenin önemli olduğunu unutmamalıyız. Yeşil alanların korunması ve halkın bu alanlardan eşit bir şekilde faydalanabilmesi için daha etkin düzenlemeler ve denetimler gereklidir. Ateşi körüklemek yerine, bu ateşi söndürmek için hep birlikte sorumluluk almalı ve daha yaşanabilir bir kent için çaba göstermeliyiz. Kent yaşamının kalitesini artırmak, yalnızca yönetimlerin değil, her bireyin de ortak sorumluluğudur. Sadece bir tek benle bir şey olmaz denilmemesi gerekiyor. Damlaya damlaya göl olur misali bir yerden başlanması gerekiyor.