Kadınlar Kayboluyor, Cinayetler Çözülmüyor: Sessizlik Suça Dönüşüyor

Osman Ergün

Kadın cinayetleri toplumsal bir hastalığın ürünü olarak korkulacak boyutlara ulaştı. Kadınların sadece kadın oldukları için hedef alındığı bu cinayetler, cinsiyet temelli nefretin en acımasız dışavurumlarından biri olarak karşımıza çıkıyor. Birleşmiş Milletler’in verilerine göre, her yıl 50 bin kadın ve kız çocuğu, partnerleri veya aile üyeleri tarafından öldürülüyor. Türkiye özelinde ise, her gün ortalama üç kadın, katlediliyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Eylül 2024 verilerine göre,34 kadın erkekler tarafından öldürüldü ve 20 kadın şüpheli şekilde ölü bulundu.

Bu korkunç tablo, bir kadının yaşamına dair bir karar almak istemesinin, boşanmak ya da evlenmeyi reddetmesinin ya da sadece kendi hayatını yaşamak istemesinin bile bir ölüm sebebi sayıldığı gerçeğini gözler önüne seriyor. Öldürülen 34 kadından 12’si, kendi hayatlarına dair bir karar almak istedikleri için öldürüldü. Kadınların yaşama hakkı, en temel insani hakları, cinsiyet temelli bir tahakkümün hedefinde.

Dahası, birçok kadının ölüm sebebinin bile tespit edilememesi, toplumun bu ölümleri görmezden gelme eğilimini ve adalet sistemindeki boşlukları işaret ediyor. 18 kadının neden öldürüldüğünün tespit edilememesi, bu ölümleri görünmez kılma çabalarının bir parçası. Eğer kim tarafından ve neden öldürüldükleri belirlenmezse, adil yargılama yapılmaz ve suçlular caydırıcı cezalar almazsa, bu şiddet döngüsü artarak devam edecektir.

Türkiye’de kadın cinayetlerinin bu kadar artmasında etkili olan bir diğer unsuru ise, gerekli, caydırıcı cezaların uygulanmaması. Geçtiğimiz günlerde yaşanan

İstanbul’da vahşice katledilen Ayşenur Halil'i (19) ve İkbal Uzuner'i (19) kadın cinayetlerin ne kadar vahşet dolu bir boyuta ulaştığını gözler önüne serdi. Semih Çelik’in iki farklı genç kadını vahşice katletmesi sadece toplumun değil, aynı zamanda devletin de bu tür şiddeti engellemede yetersiz kaldığını gösteriyor. Önce ki gece yine İstanbul’da genç bir kadın yolda yürürken sokak ortasında iki erkek tarafında tacize maruz kaldı. Maalesef tacizciler serbest bırakıldı. Genç kadın şikayetini geri çekmek zorunda kaldı. Kadınlar şikayette bulunmakta dahi tereddüt eder hale geldi; çünkü dava açmaları durumunda adres bilgilerinin karşı tarafa açıkça gösterilmesi gibi hayati güvenlik açıkları mevcut.

Kadınlar, evlerinde, sokakta, iş yerlerinde her an tedirgin bir şekilde yaşamak zorunda kalıyor. Rojin Kabaiş ve Gülistan Doku gibi kayıp kadınların akıbeti, bu endişeyi körükleyen başka bir etken. Kayıp kadınlardan uzun süre haber alınamaması, kadınların güvenliklerinin sağlanamadığının açık bir göstergesi. Kadınlar artık sadece fiziksel şiddetten değil, aynı zamanda devletin ve toplumun bu şiddete göz yummasından da korkar hale geldi. Bu olay gündemleşmedikçe, cezai yaptım uygulanmıyor, serbest bırakılıyor.

6284 sayılı kanunun uygulanması ve kadına yönelik şiddeti önleyici tedbirlerin hayata geçirilmesi, acil bir zorunluluk haline gelmiş durumda. Kadınlar, bu kadar açıktan ve sistematik bir biçimde hedef alınırken, devletin bir an önce harekete geçmesi, caydırıcı yasaların yürürlüğe konması ve toplumsal bilinçlendirme çalışmaları yapılması gerekiyor. Aksi takdirde, kadın cinayetleri sadece birer istatistik olarak kalacak ve her yeni ölümle toplumsal vicdan biraz daha yaralanacaktır.

Kadınların yaşam hakkını savunmak, yalnızca kadınların değil, insanlığın ortak mücadelesi olmalıdır. Çünkü kadın cinayetleri, bir toplumun insanlık onuruna vurulmuş en büyük darbelerden biridir. Kadınlar özgür ve güvende yaşamadıkça, hiçbir toplum gerçek anlamda ilerleyemez. Bu yüzden, kadın cinayetlerini durdurmak ve kadınların yaşam hakkını savunmak, hepimizin sorumluluğudur.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.