Resul Çetin

SEN ÖĞRETMEN MİSİN?

Değerli okuyucular;

Hepinizi en derin, en içten dileklerimle selamlıyorum. Özgür Haber Ailesine yeni katıldım. Bundan böyle burada köşe yazılarımla sizlerle birlikte olmaya çalışacağım.

Efendim bendeniz, Milli Eğitim Camiasının çeşitli kademelerinde görev almış, 33 sene bir fiil çalıştıktan sonra emekli olmuş,emekli öğretmenim.

Dolayısıyla bu ilk yazımızda size meslekteki bir anımı aktarmak isterim müsaade buyurursanız.İlk görev yerim olan Çorum'da bir yıl çalıştım.

Özür grubundan tayinimi ikinci sene Diyarbakır'a aldırmıştım. Rahmetli annemin sağlık sorunları sebebiyle gelebilmiştim. Anneme bakmakla yükümlü olduğumdan bana verilen yasal hakkımı kullanmıştım. Depo tayinim Yavuz Selim İlkokulu'na çıkmıştı. Gidip orada göreve başladım. Aynı gün asıl görev yerim olan Alipaşa Ilkokulu'nda göreve başlamak üzere yazımı hazırlayıp bana verdiler.

Heyecan içinde yazımı alıp Alipaşa Ilkokulu'a gittim. Müdür odasının kapısını çaldım. Girdim kimse yoktu. Üst kata birilerini bulurum ümidiyle çıktım. Merdivenlerin karşısında Öğretmenler Odasını gördüm. Girdim. Girişte hemen solda müdür yardımcısı Yaşar Tikiz hocamızın masası duruyor.

-Hocam, ben Çorum'dan geliyorum. Okulunuza öğretmen olarak atandım.

Yaşar öğretmen ayağa kalktı, şöyle tepeden tırnağa beni bir süzdü.

-Bana bak, yalan söylüyorsan alırım ayağımın altına.

Şok geçirdim.

-Nasıl yani hocam?

Çok bozulmuştum. Çok da şaşkındım. Neden böyle bir yalan söyleyeyim. Anlam verememiştim. Daha şaşkınlığımı üstümden atamamıştım ki Yaşar Bey'in sesiyle irkildim.

-Göster bakalım kararnameni!

--Buyrun hocam, deyip uzattım.

Okudu ve yüzüme baktı, baktı. Bir daha tepeden tırnağa süzdü.

-Sen gerçekten öğretmenmişsin, diyerek gülümsedi. Otur hocam

Rahatlamıştım,  oturdum.

-Kusura bakma hocam, o kadar genç duruyorsun ki inanamadım. Çay içtik, o arada zil çaldı. Öğretmen arkadaşlar birer ikişer geldiler. Yaşar Bey, tüm öğretmenlere dönerek:

-Arkadaşlar Resul Bey, okulumuza yeni atanan öğretmenimiz.

-Aaa nasıl olur şeklinde uğultular oldu.

Daha sonra isminin Yurdagül Yorulmaz olduğunu öğrendiğim Yurdagül ablam yerinden kalktı bana baktı.

- Oğlum sen daha çocuksun, nasıl öğretmen olmuşsun böyle. Söyle bakayım kaç yaşındasın?

-20 yaşındayım hocam.

Yanaklarımı sıktı. Kurban olurum. Şuna bak, pek de küçükmüş.

Tam o esnada okul müdürümüz içeri girdi.

-Müdür Bey, okulumuza atanan genç arkadaşımız bu, diyerek beni işaret etti. Döndünce çok şaşırdım ve çok da sevindim. Zira okul müdürümüz Cumhuriyet İlkokulu'ndan öğretmenim Sadık Sarı'dan başkası değildi. Tanımadı tabi. Kendimi tanıtarak öğrencisi olduğumu söyledim ve elini öptüm.

Çok güzel yıllarım geçti orada. Mesleğe çok genç yaşta başlamanın, minyon tipli olmanın bazen gülümseten, bazen zor durumda bırakan çok durumlarını yaşadım. Tüm öğretmen arkadaşlarım beni çok seviyordu.

Hele bir Mustafa Yavuz abim vardı. Beni çok severdi. Ben de onu çok severdim. Hep bana

- Yahu Resul sen bizim küçük kardeşimizsin. Bu okulun ve bizim maskotumuzsun derdi.

İşte böyle değerli okuyucular.

Sürçü lisan ettiysek affola.

Saygılarımla...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.