Tüm kademelerde okula giden öğrenciler, yorucu geçen bir eğitim- öğretim döneminden sonra yaz tatiline girmenin sevinci içindeler. Tabi müfredatların bu kadar yoğun olduğu, okulda geçen zamanın çok olduğu ve daha önemlisi öğrenme ağırlıklı tabiri caizse “bilgi yüklemesinin” yapıldığı bir dönemden sonra uzun soluklu bir tatile girmenin sevincini yaşamamak mümkün değil. Bu arada müfredat demişken önümüzdeki dönemlerde uygulayama geçecek olan yeni maarif modelinin hedeflediği kazanımlar dikkate alındığında laik ,bilimsel ve demokratik eğitimin ciddi tartışma konusu olduğu gerçeği karşımıza çıkmaktadır. Bu modeli detaylı bir şekilde başka bir yazıda tartışmakta fayda var.
Yaz tatilinin başlamasıyla özel okul ve kurslarda çalışan on binlerce öğretmenin önemli bir kısmı ne yazık ki yaz döneminde de çalışmak zorunda bırakılıyor. Yine önemli bir kısmı 10 aylık sözleşmelerden dolayı ekonomik olarak zaten sıkıntılı olan durumları daha da sıkıntılı hale girmektedir. Büyük bir özveriyle çalışan özel sektör öğretmenleri , 26 Mayıs Ankara MEB eyleminden bu yana başta “taban maaş “ hakkı olmak üzere güvenceli çalışma koşullarının sağlanması için Ankara da başlayan ve ülkenin bir çok şehrine yayılan eğitim nöbetindeler. Haklarını alana kadar bu eylemlerini sürdürmekte kararlı olan eğitim emekçileri temel haklarını kullanamamanın sıkıntısıyla bu tatilde ve hatta bayram tatilinde de eylemlerini sürmek zorunda kalacak gibiler.(özel sektör öğretmelerinin taleplerini daha önceki yazılarımda dile getirmiştim. Ayrıca özel sektör öğretmenleri sendikasının sosyal medya hesaplarından güncel gelişmeleri takip edebilirsiniz.)
Milyonlarca öğrencinin uzun süreli yaz tatiline girmesiyle bu sürecin nasıl geçirilmesi gerektiği meselesi de kafaları kurcalamaktadır. İmkanı olan aileler yaz planlarını aylar öncesinden yaparken durumu sıkıntılı olan dar gelirli aileler ya ailece çalışmak zorunda yada yazı verimsiz geçirmek durumda kalacak. Ekonomik koşulların her geçen gün zorlaştığı ülkede milyonlarca insanın asgari ücret ve altında çalıştığını dikkate aldığımızda geçim sorunu yaşayan ailelerin çocuklarının verimli bir tatil geçirmeleri için ek bir bütçe ayırmaları ne yazık ki mümkün değil.
Son istatistiklere göre ülkede iki milyon çocuk çalışmak zorunda kaldıkları için okula gidememektedir. Yine yaz tatilini dinlenerek ve çeşitli aktivitelere katılarak geçirmeleri gereken yüz binlerce çocuk/genç zor koşularda çalışmak zorunda.
Her çocuğun/ gencin yaz tatilinde bir yandan dinlenirken diğer yandan da kendisini kişisel ve sosyal açıdan geliştirebileceği sportif, kültürel, sanatsal ve eğitsel etkinliklere katılmaları tüm gelişmiş ülkelerde herkesi içine alacak nitelik ve nicelikte iken ne yazık ki bizim gibi ülkelerde bu durum imkanları olan ile olmayanlara göre değişkenlik göstermektedir. Kamu kurumlarının eşit bir şekilde tüm gençlere dönük yaz boyunca yapmaları gereken aktiviteler kontenjanlar yönüyle sınırlı kalmaktadır. Uluslararası çocuk hakları, tüm çocukların eşit ve adil bir şekilde kendilerini geliştirebilecekleri ve boş zamanlarını verimli geçirmeleri için gereken koşulların oluşturulmasının zorunluluğundan bahsederken bizde ne yazık ki durum çok sıkıntılı. Gençlik ve spor bakanlığı ile yerel yönetimlerde her ne kadar son dönemlerde bu konuda olumlu gelişmeler meydana gelmiş olsa da öğrenci sayımız açısından oluşturulan kontenjanlar sınırlı kalmaktadır.
Her yaz bölge illerinden özellikle Urfa, Diyarbakır, Mardin ve Siirt gibi illerden farklı illere giden tarım işçisi olarak 40-45 derecelik sıcaklarda çalışmak zorunda kalan binlerce çocuk ülkedeki sosyal devlet anlayışının bulunduğu noktayı ortaya koymaktadır. Sosyo -ekonomik açıdan uçurumların artığı ülke koşullarında sosyal dengenin son zamanların en kötü seviyesinde olduğunu tüm ekonomik ve sosyal veriler ortaya sermektedir. Açlık sınırının altında yaşam sürdürmek zorunda bırakılan aile çocuklarının bırakın yaz tatilini verimli geçirmelerini, temel insani ihtiyaçlarını karşılamaları bile güç halde.
Tatile girilen bu günlerde sosyal medyada ve tv ler de çocuklar için programlar ve planlar ballandırılarak aktarılmaktadır. Açlıkla boğuşmak zorunda bırakılan milyonların olduğu bir yerde bu öneriler ne yazık ki konforlu kalmaktadır. Elbette ki yapılan öneriler iyi niyet taşısa da ve değerli olsa da hitap ettiği kesim açısından oldukça sınırlı kalması acı bir tabloyu ortaya sermektedir.
Gelişmiş tüm ülkelerin ve özellikle sosyal hukuk devletlerinin asli görevi, vatandaşlarını insani düzeyde yaşam sürdürmelerine zemin ve imkân sağlamaktır. Eğitim hakkı, kendini geliştirme hakkı, seyahat hakkı, tatil hakkı ve en önemlisi insanca yaşam hakkı ülkede yaşayan tüm kesimlerin hakkı ve hükümetler bunu sağlamla mükelleftirler. Aksi halde sosyal dengeden söz edilemez.
Sözün özü, her gencimizin gerek yaz dönemlerini gerekse diğer zamanlarını verimli geçirebilecekleri imkânların adil ve eşit bir şekilde sağlanması sağlıklı bir neslin yetişmesi için hem gerekli hem de zorunludur.
Yüz binlerce gencimize tatilde nereye gideceksin, neler yapacaksın sorularına verecekleri cevap buruk olacak ve onları ne yazık ki incitecektir. Bu durumun ortadan kalkacağı herkesin insanca yaşam sürdüreceği bir ülke özlemiyle…