Endülüs Devleti’nin Kurtuba şehrinde müzik, gastronomi, moda, hijyen ve daha bir çok alanda getirdiği yeniliklerle hem Avrupa kültür yapısına hem de insanlık tarihine önemli katkılar sunmuş gerçek adı Ebul –Hasan Ali Bin Nafi olan bu değerli şahsiyeti sizlerle paylaşmak ayrı bir keyif.
Yazıyı hazırlarken birçok kaynaktan edinilen bilgiler ışığında bir derleme yazı hazırlama gayretinde oldum.(Bitlisname, wikipedia, İndependent Türkçe, TDV İslam Ansiklopedisi, Dergipark, Ziryab Endülüs Güneşi Kitabı)
Ziryab, 789 yılında Musul şehrinde yaşayan Kürt bir ailenin ferdi olarak dünyaya gelmiştir. Abbasi Halifesi El Mehdi’nin hizmetinde çalışan Ziryab daha sonra azad edilerek birçok vasfından dolayı Bağdat’ta ilgi görür. Ziryab burada daha çok müzisyen ve besteci bir öğrenci olarak tanındı.
Musul’un küçük bir Kürt köyünde dünyaya gelerek İspanya kültürünü, müzik, yemek, hijyen ve giyim alanlarında ciddi anlamda etkileyen bu renkli şahsiyetin lakabı Kürtçe de altın su anlamındaki ‘ zer ab/ar’ isminden gelmektedir. Ona bu isim üretken ve çok yönlü oluşundan dolayı verilmiştir.
Bağdat’ta sarayda görevli olan babası ona şehrin bilinen en önemli müzik okulunda eğitim aldırır ve kısa sürede ilerlemesine vesile olur. Ziryab Bağdat’ta yaşadığı dönemde müzik alanında özgün çalışmalar yaparak dikkat çekmiştir. Kendi bestelerini yine kendi icat ettiği, diğer udlar dan daha küçük olan bu enstrümanıyla dile getirir. Kendi yaptığı udun diğerlerinden farkı ebadının daha küçük ve beşinci telinin olmasıdır. Beşinci teli kırmızı renge boyayarak bunu da şuna bağlar; beşinci tele ruh adını vermiş ve ruhun renginin kırmızı olduğunu düşünerek bu rengi verdiğini savunur.
Ziryab gösterdiği üstün başarı ve gördüğü ilgiden dolayı sarayın baş müzisyeni seçilir. Kendisine hocalık yapmış Bağdat’ın bilinen en büyük okulunun sahibi olan Islah onu rakip görmeye başlayarak tehdit eder ve şehirden göçe zorlar. Böylelikle şartlardan dolayı Ziryab birçok ülke dolaşır ve en son Endülüs şehri Kurtuba’ya yerleşir.
Çok dinli ve kültürlü Kurtuba’da Sultanın desteğiyle kısa sürede tüm İber yarımadasında öncelikle müzisyen kimliğiyle ünlenir. Kurtuba şehrine gelmeden önce yaşadığı yerlerde geleneksel Kürt müziği olan Dengbejliği ve özellikle Kürdistan ile Mezopotamya ezgilerini Arap ve Afrika motifleriyle harmanlayıp birikimini zenginleştirerek Endülüs- İspanyol kültür mirasına katkıda bulunmuştur.
Ziryab, şimdiki İspanya sınırları içinde yer alan, dönemin Endülüs Devletinin başkenti sayılan Kurtuba’da(Cordoba)Avrupa’nın ilk müzik okulunu açar. Emevi Hükümdarı Sultan II.Abdurrahman’ın takdir ve desteğini alarak ülkenin diğer şehirlerin de de okullar açar.
Ziryab, İspanyol müziği olarak bilinen Flamenkonun kurucularından olduğu bilinir.
İspanya’da ki “nauba” ve özellikle Tunus, Cezayır ve Libya’da etkin olan “ maluf” tarzlarının temelleri Ziryab’a aittir. İspanyolların gitar enstrümanının oluşmasında kendi yarattığı udun perde ve tel özellikleri etki etmiştir.
Ziryab’ın yaşamı müzik alanı dışında da oldukça renkli geçmiştir. Yemek kültürüne damga vuracak katkıları olmuştur. Kuşkonmaz yemeğini dünya mutfağına kazandıran kişidir. Yemeğin üç öğün olarak yenebileceği ve masa örtüsü üzerinde sunulmasını, içecekler için metal yerine kristal kap kullanımını getirmiştir. Ayrıca yemek sırası, çorba, ana yemek ve tatlı şeklindeki düzeni yine Ziryab getirmiştir.(Hem Endülüs’e hem de Avrupa ya)
Ziryab ilkleri yapan yönüyle oldukça özgün bir şahsiyet olmuştur. Mezopotamya’dan Tembur’u(sazı)Avrupa’ya getiren ilk kişidir. Mevsimine göre giyinme tarzını yine o getirmiştir. Yaz mevsiminde kıyafetlerde ipek ve pamuk, kışın ise yün kullanımını sağlamıştır. Ziryab bakım konusunda da saç tıraşı, saçın enseye kadar kısaltılması gibi yeni uygulamaları Endülüs’e kazandırmıştır.
Ziryab’ın Endülüs ve İspanya için yaptıkları sadece İber yarımadası ile sınırlı kalmayarak tüm komşu ülkelere de ciddi anlamda etki etmiştir. Ziryab, tarihe doğu ve batı medeniyetlerini harmanlayarak buluşturan kişi olarak geçmiştir.
857 yılında 68 yaşında Kurtuba’da vefat eden Ziryab, Kürt kimliğiyle Endülüs ve İber yarımadasın da geçirmiş olduğu 35 yıllık yaşantısında bilim, kültür, sanat ve hayatın daha bir çok alanında dünya kültürüne eşsiz katkılar sunmuş bir şahsiyet olarak hakkettiği ilgi ve alakayı görmesi gerekir.