8 Ekim 2024 tarihinde TBMM’de yasama faaliyeti devam ederken MHP Genel Başkanı mecliste bulunan Dem Parti grubuna doğru yürüyerek tokalaşması ile “ Kürt Meselesi” tekrar Türkiye’nin gündemine oturdu. 8 Ekimden günümüze kadar televizyon kanallarında ( “ yandaş ve muhalif” ) hararetli bir şekilde gazeteciler akademisyenler siyasetçiler Dem Partililer dahil neredeyse tüm siyasi partilerin temsilcileri bu tokalaşma üzerinden tartışma başlamış oldu.
Tabi bu tartışmalar neticesinde Kürt Sorunu çözülebilir miyi anlayabilmek için Türkler İle Kürtlerin tarihlerine bir projeksiyon tutmanın faydalı olacağı kanaatindeyim.
Kürtler binlerce yıldır bugünkü Türkiye-İran-Irak-Suriye-Azerbaycan-Gürcistan ve Afganistan sınırları dahilin de olmak üzere bu coğrafyada yaşadıklarına dair Asur-Yunan-Roma ve birçok uluslararası tarihçilerin arkeologların antropologların çalışmaları neticesinde saydığımız topraklarda yaşamlarını sürdürerek bugüne kadar gelmişlerdir.
Türkler ile Kürtlerin ilk karşılaşması “1043 yılında Mervanî Kürt mirliği ile ilk defa temas sağlayan Selçuklular, 1071’de vuku bulan Malazgirt savaşından sonra, artık daha kolay bir şekilde, Kürtlerle bir arada Anadolu topraklarına doğru genişlediler.” 1043 ten öncede “1029 yılında Kaşgarlı Mahmut’tan kaçan 2000 Oğuz çadırını kendi topraklarına kabul etti ve böylece Türklerin Azerbaycan, Kürdistan ve Anadolu’daki yerleşik hayat serüveni başlamış oldu.” Kürtlerin Türklere kucak açması her iki halkın dilleri farklı olmasına rağmen Müslüman olmaların sebebiyledir. Süreç içerisinde aynı dine inandıklarından dolayı birbirlerinin kültürlerinden ve dillerinden etkilenmişlerdir. Yani konuyu başlığa getirecek olursam Türk boyları Anatolia’ya geldiklerinde Kürtlerden yer istemişler Kürtler kendi topraklarını (bir ensar gibi) Türklere açarak kucaklamışlardır.
1071 Malazgirt zaferine geldiğimizde Selçuklu İmparatoru Alpaslan Mervani Kürtlerinden Bizans İmparatoru Romen Diyojen’ e karşı “İslam” adı altında Kürtlerden yardım istemiş ve Kürtler 10.000 asker ile yardım ederek Bizanslıları beraber yenmişlerdir. Yani Türkler Kürtlerden 2. Defa yardım istemişler ve Kürtler 2. Defa Türklerin istediklerini yerine getirmişlerdir. İktidarını sağlamlaştıran Alpaslan dönüp Mervani Kürtlerini yerle bir etmiştir.
Okuyucularımı tarihi olaylara boğmadan ve çok detaya da girmeden Türklerin Kürtlerden istediği “ İslam” adı altında Kürtlerin, Türklerin isteklerini yerine getirdiği birkaç olaydan bahsettikten sonra bu faslı kapatıp güncel meselemize dönmüş olacaz.
Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşundan sonra Yavuz Sultan Selim Döneminde Osmanlıların isteği üzerine 23 Ağustos 1514 tarihinde Osmanlılar ve Safevilerin karşı karşıya geldiği Çaldıran Savaşında Osmanlı İmparatorluğu Safevilere karşı savaşmak üzere Kürtlerden yardım istemiş ve Kürtlerin yardımı ile ( birçok Alevi Kürdün katledildiği bir savaş ) Safeviler yenilgiye uğramış savaş esnasında her iki tarafta cepheye Kürtleri sürerek Kürtlerin daha çok öldüğü yine “ İslam” adı altında savaş sonuçlanmıştır. Yani 3. Defa Kürtler Türklerin isteklerini yerine getirmişlerdir.
Kanuninin 25 Mart 1548 tarihinde İrana yaptığı seferde de Kürtlerin yardımı ile Safeviler mağlup edilmiştir.
17 Mayıs 1639 tarihinde Osmanlı Padişahı 4. Murat İle Safeviler arasında yapılan savaşta da Osmanlı İmparatorluğunun Safevileri yenmesi yine Kürtlerin yardımı ile olmuştur. Bunun neticesinde Kasr-ı Şirin Antlaşması imzalanmış ve Kürt Coğrafyası ilk defa 2 ye bölünmüştür.
Osmanlı İmparatoru 2.Abdulhamit’in 1876 da ilan edilen 1. Meşrutiyeti ( 93 harbi olarak halk arasında bilinen ) Osmanlı-Rus savaşından sonra 1878 de Anayasayı askıya alarak meclisi kapatmıştır. 2.Abdulhamit’in uygulamaları neticesinde “İstibdad” dönemi başlamış muhalefet edenlerin bir kısmı hapse atılmış, idam edilenler olmuş bir kısmı da Avrupa’ya ( özellikle Fransa’ya) kaçarak Jön Türkler denilen sonra da İttihatçılara evrilecek olan bir cemiyet ortaya çıkmıştır.
İlk olarak 1889 da Tıbbıye-i Şahanedeki 4 tıp öğrencisinin İbrahim TEMO ( Arnavut ), Abdullah CEVDET ( Kürd ), İshak SÜKUTİ ( Kürd ), Mehmet REŞİT ( Çerkez ) İttihad-ı Osmanî Cemiyeti adlı gizli bir örgüt kurularak başlangıçta Osmanlı tebaasının tamamını kucaklayan bir örgütten kurucusunun Ziya GÖKALP’ in olduğu Türkçülük ideolojisini benimseyen bir cemiyet haline maalesef gelmiştir.
1915 yılında başlayan 1. Cihan Harbi neticesinde Osmanlılar Almanlar ile beraber savaşa girmiş 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Ateşkes Antlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu ve Alman İmparatorluğunun yenilgisi ile sonuçlanmıştır. Bu antlaşma neticesinde Osmanlı toprakları Avrupa devletleri tarafından işgal edilmeye başlanmış, dönemin Osmanlı aydınları ve paşaları işgal altında bulunan Osmanlı topraklarının kurtarılması için Vahdettin’inde onayı ile Mustafa Kemal Anadolu’ya gönderilmiştir. Eski bir İttihatçı olan Mustafa Kemal İttihatçıların benimsediği Türkçülük ideolojisini İttihatçılardan alarak merkezinde Türkçülüğün olduğu bir ulus devlet inşa edilmiştir.
“Kurtuluş Savaşı” öncesi ve sonrasında Amasya Tamiminde, Sivas Kongresinde, Erzurum Kongresinde, 1921 Anayasasında İslam esaslarına dayalı, Halifeliğin ortadan kaldırılmadığı kurulacak olan devletin Kürtler ile Türklerin devleti olacağı belirtilmesine rağmen Cumhuriyetin kurulması ile birlikte maalesef verilen sözler “unutularak” hem Kürtler hem de Müslümanlar kandırılmış ve yeni bir cumhuriyet kurulmuştur. ESAS KÜRT SORUNU CUMHURİYETİN KURULMASI İLE BAŞLAMIŞTIR.
MİSAK-I MİLLİSİZ Lozan Antlaşmasının imzalanmayacağını gören ve İngilizlere anlaşan Mustafa Kemal 27 Mart 1923 tarihinde Ali Şükrü Beyin öldürülmesi ile 1. Meclise “Darbe” Yapılarak 1. Meclisteki muhalefet sindirilmek istenmiş muhalefet sinmeyince 1 Nisan 1923 tarihinde meclis feshedilerek erken seçim kararı alınmıştır.
14 Eylül 2023 tarihinde Amida Haberin internet sitesinde yayınlanan “İttihatçılar attığı kör düğüm ve Misak-ı Milli” başlıklı yazımda 28 Ocak 1920 de Osmanlı Mebusan Meclisinin gizli bir oturumda aldığı Misak-ı Milli ( Milli Yemin ) kararının uygulanabilir olmasına rağmen ( bugünkü Türkiye’nin sınırlarını çevreleyen ve maalesef “sorunlu alanlar” olarak önümüzde duran Kuzey Suriye, Kuzey Irak ( Kerkük, Musul vilayetleri dahil ) ve Batum’un da dahil olduğu toprakları kapsamakta idi. Kemalistler tarafından berhava edilen Misakı Milli maalesef Kürt Sorunu ile birlikte bugün Türkiye’nin “Sorunlu Alan” olarak gördüğü çatışmalı bölgeleri kapsamaktadır. Kanaatimce Türklerin ve Kürtlerin yaşadığı toprakların Ortadoğu’daki adı olan Misak-ı Milli sınırları içerisinde bir devlet kurulmuş olsa idi bugün Ortadoğu’nun başta Kürt Sorunu olmak üzere Filistin sorunu ve diğer sorunlar olmayabilirdi.
Güncel meseleye dönecek olursak CHP ile ilgili birkaç kelam edip yazımı bitireceğim. 2013 yılında Erdoğan hükümeti tarafından başlatılan “Çözüm Sürecinin” başarıya ulaşamamasının en büyük nedenlerinden bir tanesinin CHP’nin tutumu olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bahçeli’nin tokalaşma ile “Başlatmış” olduğu DEM Parti ile diyalog ve Öcalan’a yaptığı çağrıyı da dikkate aldığımızda Kürt meselesinin çözümü ile ilgili oluşan ılımlı havanın Kemalist kodlarından kurtulması pek mümkün görünmeyen ve Cumhuriyet’in kurulması ile Kürt sorununu başlatmış olan CHP’nin Avrupa standartların da bir sosyal demokrat partiye evrilmesi ile ( örnek SHP ) yaratmış olduğu bu sorunu tarih önünde çözme sorumluluğu ve mecburiyeti vardır.
Hasılı kelam Kürtler bu bin yıllık Türklerle olan birlikteliklerinde “İslam” ve Türklerin lehine canını, malını, topraklarını feda ettiler. Kürtlerin elinde kalan şey Dilleri, Kültürleri ve Onurları kaldı. Hiç kimse Kürtlerden Dilini, Kültürünü ve Onurunu istemeye kalkmasın. Vicdan sahibi her Türkün özellikle de muhafazakar kesimin Kürt Sorununu çözülmesi noktasında elinden geleninin fazlasını yapması lazım. Türkiye içerisinde bu sorunu beraberce kardeşçe çözmezsek Türkiye “Kesinlikle” bölünecektir. Bunu bölen Kürtler olmayacaktır. Türkiye Devletinin 100 yıllık Kürtlerle ilgili paradigması değişmelidir değiştirilmelidir. Türkiye yarın bölünürse, Türkiye’yi bölen bu paradigma olacaktır.