Diyarbakır’a ‘sıfır kadastro’ yetmedi: Hazine feragat etmeli

Diyarbakır’a ‘sıfır kadastro’ yetmedi: Hazine feragat etmeli
 Muhabir
“Mahkemenin ölümsüz bilirkişi aradığı” kadastro davalarında başlatılan “sıfır kadastro dosyası” çözüm olmadı. Deneyimli Avukat Cemal Batmanlı’ya göre, Hazine bazı davalarda, bedeli karşılığında taşınmazdan feragat ederse, davaların yüzde 30’u çözülür.

AMİDA HABER - Yılları bulan kadastro davaları hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hem de Anayasa Mahkemesi’nde hükümeti zora soktu. Mahkemeler, yıllardır sonuçlanmayan davalar için, “adil yargılama ilkesinin ihlali”ne karar verdi, bazı davalarda hak sahiplerine tazminat ödenmesini karara bağlamaya başladı. Yüzbinlerce dönüm araziye sahip Diyarbakır’da da davaların hızlandırılması için, Adalet Bakanlığı, 7 personel görevlendirdi. Peki bu çözüm mü? Diyarbakır Barosu’na kayıtlı Cemal Batmanlı 30 yıldır kadastro davası avukatlığı yapıyor. Batmanlı ile yarım yüzyılı aşan kadastro davaları ile Adalet Bakanlığı’nın 2024 yılında hızı arttırmak için başlattığı “sıfır kadastro” dosyasını konuştuk.

yilmaz-insaat-40.jpg

Diyarbakır’da göz önünde olan, duyulan ceza davaları ya da sık kullanılan tabir ile “siyasi” davalarıdır. Hukuk mahkemelerinde yılları bulan kadastro davaları da var ve tazminatla sonuçlanıyor. Nedir bu kadastro davaları?

Kadastro davaları kadastro mahkemelerinin bakmakla yükümlü davalar olup, ilk kadastro kanunu niteliğinde olan ve sadece şehir kadastrosu kapmasına alınan 15.12.1934 tarihinde yürürlüğe giren 2613 sayılı Kadastro ve Tapu Tahriri Kanunu olup daha sonra ise sırasıyla il ve ilçelerin belediye sınırları dışında kalan taşınmazların, kadastro iş ve işlemleri için 16.03.1950-12.07.1966 tarihleri arasında yürüklükte bulunan 5602 sayılı Tapulama Kanunu, 17.07.1964-12.05.1966 tarihleri arasında yürürlükte bulunan 509 sayılı Tapulama Kanunu (Bu kanunu Anayasa Mahkemesi iptal edince ) Yasa koyucu bu sefer 12.05.1966 yürürlük tarihli 766 sayılı tapulama kanunu çıkarılmış ve 1987 yılına kadar da bu kanun uygulanmış olup 1987 yılında çıkarılan 3402 sayılı Kadastro ile şehir ve köy farkını kaldırıp tek kanun ile arsa ve arazilerin kadastral sınırlarının çizilmesi ve mülkiyet sorunlarının giderilmesi için çalışılmış ve bu konuları çözmek için de ilçe bazlı kadastro mahkemeleri kurulmuştur.

yilmaz-insaat-37.jpg

Peki, kadastro mahkemeleri ne zaman devreye girer?

Kadastro mahkemelerinin görevi kadastro ekibinin görevi bitince yaptıkları işleri parsel bazında kadastro tutanağı düzenler ve askı ilanına çıkarır. Kesin askı ilanı dediğimiz bu askı ilan tutanağı ilgili yerlere asıldıktan sonra 30 gün içinde kadastro mahkemesine dava açılırsa Kadastro Mahkemeleri bakar. Süre geçerse görevli mahkeme değişir ve Asliye Hukuk Mahkemesi görevli mahkeme olur.

yilmaz-insaat-38.jpg

Biraz teknik olacak ama okurlarımızın merakı için sorayım. Bahsettiğiniz askı ilanına veya kadastro tutanaklarına her zaman itiraz edilebilir mi?

3402 sayılı Kadastro Kanunun 12’nci maddesi bu konuda 10 yıllık kesin süre dediğimiz hak düşürücü süre içerisinde itiraz edilmesi gerekir. Aksi takdirde kadastro öncesi sebeplerle açılan tüm davalar reddedilir.

Kadastro dosyalarını ya da mahkemelerini diğer hukuk mahkemelerinden ayıran özellik nedir?

Öncelikle kadastro davaları özel mahkemeler niteliği taşıyan kadastro mahkemelerinde görülür. Kadastro mahkemeleri adli tatile tabi değil. Davaya girip girmemek fark etmez. Çünkü bu davalarda müracaata kalma ve düşme yok. Delil serbestisi var. Eşler bile birbirini temsil edebiliyor. Kadastro hakimi veraset ilamı bile çıkarabiliyor.

yilmaz-insaat-39.jpg

Adalet Bakanlığı geçen yıl uzayan kadastro davalarını çözmek için, “sıfır kadastro” dedi. Nedir sıfır kadastro dosyası?

Türkiye’de mülkiyet hakkı, herkes için önemli ve herkes önem verdiği halde Cumhuriyet öncesi yürürlükte bulunan mülkiyete ilişkin kanunlar ile Cumhuriyet dönemi kanunları ve her iki dönemin geçiş ve bağlantıları sağlayan yürürlük kanunları muğlak, hazineyi koruma güdüsü (Türkiye’de Hazine adına kayıtlı tapu miktarı ile Rusya’da bulunan Hazine miktarından fazla olduğu düşünüldüğünde) ile hareket edinen yerel mahkemeler ile Yargıtay’ın geliştirdiği uygulamalar nedeniyle kadastro davaları uzun bir zamana yayılmakta ve davayı açan sonucu görmemekte nihayet çocukları veya torunları ancak sonucu görebilmektedir. Daha önce değindiğim kadastro kanunları incelendiğinde görüldüğü üzere bu davalar erken bitsin diye adli tatile dahi tabi tutulmamış ve taraf gelmezse bile hâkim davayı yürütsün ve mülkiyeti çözsün diye düzenlemeler yapılmıştır. Bu kayıtsız şartsız bütün kadastro kanunlarına konulmuştur. Ama ne yazık ki bu kurallar kâfi gelmemiştir. Onun için uzun bir dönemdir. HSK kurulu kadastro davalarına bakacak hâkimin istediği ile tayinine önem vermekte ve uzmanlaştırma yolu denenerek kursa katılmalarını sağlamakta ve fiziki koşullar ile yeteri kâtip ihtiyacı giderilerek çözüm bulmaya çalışmaktadırlar.

Sonuç getirdi mi?

Sıfır kadastro ile yani kadastro mahkemelerinin görevine giren davaların bitirilmesi ve kadastro mahkemelerinin kapatılması amaç edinen bu çabaları desteklemek gerekir. Ancak kâtip ya da hâkim sayısının artırılması ile ya da kaleme ek bilgisayar verilme ile bu konunun çözüleceği demek abartılı olur ve sadece kamuoyuna oynamak demektir. Konun çok farklı yönleri ve el atılması gereken çok önemli tespitleri vardır.

30 yıldır bu davalarla ilgilenen bir hukukçu olarak sizin öneriniz nedir?

Öncelikle ispat kuralı kadastro davalarında her taraf için HMK’da ön görülen kural burada da uygulanması gerekir. Yani iddia eden iddiasını ispat etmelidir. Kadastro davalarında hazine demek haklı demektir. Hazine açtığı davada şöyle der: Bu taşınmaz eşhası mütegayyip yani yitik kişilerden kalmadır. Bu taşınmaz meradır. Bu taşınmaz dere ve tepedir. Bu taşınmaz ormandır. Ve taşınmazdan miktar fazlası vardır. Bu iddia ortaya atılır ve karşısındaki vatandaş ise bu iddiayı çürütmek için yıllarca uğraşır. Hazine ise söylediği ile kalır. Yani hazine olunca iddia yön değiştirir. Uzun süren tüm davalarda kayıtsız şartsız davacı ya da davalı hazinedir. Bu davaları hükümet çözümde ısrarcı ise ve sıfır kadastro istiyorsa çözüm yolu çok basit. Eğer bir kadastro dosyasında sadece vatandaş ile hazine varsa yani karşılıklı olarak iki vatandaş değilse yani sadece vatandaş ile hazine arasında ise ve dosya kapsamında dava konusu taşınmaz özel mülkiyete konu olabiliyorsa yani su mecrası, kıyı, orman ve tahsisli mera değilse çıkarılacak bir kanunla vatandaşın kabul ve talep etmesi halinde taşınmazın belediye rayiç değeri oranındaki bedelle vatandaşa satın alma teklifi getirilirse bu davaların yüzde 30’ü bu haliyle hemen çözüme kavuşur.

Diğer taraftan hazinenin mera iddiası ile ilgili çok çarpık bir uygulama ve mevzuat var.

Çarpık mevzuat derken, biraz açar mısınız?

Hazine iddiasında taşınmaz meradır denildiğinde akan sular durur ve taşınmazın mera olmadığını bu sefer vatandaş ispat etmeye çalışır. Bir yerin mera olup olmadığı kadimlik ve tahsis ile ortaya çıkarılıyor. Bu güne kadar hiçbir yargıç, hiçbir avukat çıkıp ta kadimlik hususu nasıl tespit ediyorsunuz, denilmemiştir. Kadimlik demek başı belli olmayan çok çok eski bir dönem anlaşılır. Bu durumda kadim yer Osmanlı için Söğüt ilçesidir. Tüm keşifler de 50-70 yaşlarında birisi eskiden beri burası hayvan otlatırdı denildiğinde yargıtay ve mahkemeler direkt burası kadimden beri mera deyip vatandaş aleyhine hüküm kurarlar. Bu davalar da yıllarca vatandaşın hakkını elinden alınmış ve uzun süre devam etmektedir. Bu konunun da yasal yolla değiştirilmesi ve sadece tahsisli mera ile sınırlandırılması gerekir. Diğer bir husus da hava fotoğrafları ile ilgili yapılan çalışmalardır. Hava fotoğrafları Türkiye’de 1952 yılından bu yana vardır. Bunlar da dönemlik olup en çok yılda bir çekim yapılmıştır. Eğer dava ettiğiniz yer diyelim ki 1955 tarihli haritada çekim zamanında o yıl boş bırakılmışsa o vatandaş yandı.

Neden?

Çünkü bilirkişi kullanım yok denilecektir. Yani bu durumda dinlettiğiniz tanık ve mahalli bilirkişi beyanları vatandaş aleyhine işletilmektedir. Hazine ise sadece sonucu beklemektedir. Yani taraflar arasındaki bu eşitsizliği de giderilmesi gerekir. Son olarak çıkan UYAP nedeniyle davada taraf olan bir şahıs vefat ettiğinde hemen sistem uyarı vermektedir. Kadastro dosalarında ise hemen hemen tüm taraflar vefat ettiğinden bunlar yönünden taraf teşkili eksik olarak görünmekte ve tüm mirasçıları bulup dosyaya dahili sağlanıncaya kadar yıllar almaktadır. Bu hususu kanunla ile sadece kadastro davaları yönünden düzenlenip sadece esas karar ile yetinilecek şekilde düzenleme getirilmesi gerekir.

Sizin takip ettiğiniz ilginç bir dosya var mı?

Yıllarca bu davaları takip ediyoruz. Mesela Bismil ilçesinde, Mardin Derik, Adana Ceyhan, Diyarbakır Merkez, Diyarbakır Silvan Muğla Milas gibi yerlerde taraf sayısı 3 bin 500 kişi üzerinde ve 1955 yılından gelen onlarca davamız var. Ve hepsinin ortak özelliği davacının hazine olmasıdır. Kadastro ekibi vatandaş adına tespit yapılmış hazine ise ya miktar fazlası demiş ya yitik kişilerden kalan yer demiş ya da kadim mera demiştir. Vatandaşlar da bu haksız iddia çürütmek için önce dedeleri, sonra babaları ve şimdi ise kendileri takip ediyorlar. Mahkemeler ise 1955 yılını bilen yaşlı ve okur yazar bilirkişi için hep yazı yazar durur. Yani ölümsüz bilirkişi arayışı içindedirler. Hükümet bu konularda, vatandaş lehine yasal düzenleme yaparak sıfır kadastro hedefine ulaşabilir. Fazla kâtip atayarak, uzmanlaşmış hâkim atayarak veya kaleme renkli fotokopi makinası alınarak bu amaca ulaşma imkânı yoktur.

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.