Batsın diziniz, batsın ‘aşiretiniz’!
AMİDA HABER - Dizi dünyası bir süredir ara verdiği “Kürt-aşiret dizilerine” yeniden döndü. Çekimleri Mardin’de yapılan “Uzak Şehir” dizisinin ilk bölümündeki bazı sahneler ciddi tartışmalara neden oldu. Dizide, vefat eden eşinin vasiyeti üzerine 5 yaşındaki çocuğuyla Kanada’dan Mardin’e gelen kadının, maruz kaldığı “aşiret” baskısı ele alınıyor. Dizinin ilk bölümünde, cenaze töreni sırasında silahların patlaması, sosyal medyada büyük tepkilere yol açtı. Türkiye medyasının yıllardır ara verdiği “Kürt-aşiret” dizileri ile ilgili Eğitimci Sosyolog Adnan Fırat Bayar Amida Haber’e konuştu.
‘Bakış açısını ülke geneline yayarak güvende hissedecektir’
Türkiye’de hâkim olan egemen kültürün kendi varlığını sürdürmesi için Kürtler üzerine bir algı oluşturduğunu ifade eden Bayar, “Türkiyede egemen kültür var. Bu egemen kültürün muktedir olduğu coğrafyada başka kültürler var. Bunlara sosyolojik olarak ‘alt kültürler’ var. Kürt kültürüne ‘alt kültür’ demek yanlıştır. Çünkü Kürt kültürü güçlü bir kültürdür ve sadece Kürtler namına müesses bir devlet ve muktedir bir nizam olmadığı için bu alt kültürmüş gibi görünüyor. Bu egemen kültür kendini korumak için egemen olduğu bu coğrafyada diğer kültürlere dair bir bakış açısı geliştirmek zorundadır. Bu bakış açısını ülke geneline yayarak kendini daha güvende hissedecektir. Kürtleri ve Kürt kültürünü tanımama ona nüfuz etmeme, onu gerçekte olduğu gibi algılayamama haliyle bu tutumun bir sonucudur” dedi.
‘Kültürel ağa sirayet eden siyasal bir pozisyondur’
Egemen kültürün Kürtleri olduğu gibi değil, görmek istediği gibi yansıttığına dikkat çeken Bayar, “aşiret” dizilerinde Kürtlere iki rol biçildiğini ifade etti. Bayar, “Birincisi, egemen kültürün görmek istediği şeyi gösterme, yani olan şeyi değil, nasıl görünmesi gerektiğine ilişkin bakış açısı geliştirme. İkincisi de Kürt kültürüne yönelik olası bir ilgiyi ve merakı önleme. Çünkü, Kürt kültürü eğer bu dizilerde olumlu bir şekilde yansıtılırsa ilginç şekilde egemen kültür kendini tehdit altında hissedecektir. Aslında olay siyasaldır. Kültürel ağa sirayet eden siyasal bir pozisyondur. Dolayısıyla bu diziler sistemin bir bütün olarak kendini muhafaza etmek, kendini güvence altında hissetmelidir. Tezahürü olarak Kürtlere bu tür payeleri vermektedirler” diye konuştu.
‘Eğitim, egemen kültürün, egemenlik aygıtlarıdır’
Kürtlerin, Türklerin kültürünü, tarihini çok iyi bildiğini fakat Türklerin Kürtleri tanımadığını belirten Bayar, bunu temel sebebinin eğitim sistemi ve egemen kültürün güvenlik kaygısı olduğunu ifade etti. Bayar, “Eğitim, egemen kültürün, egemenlik aygıtlarıdır. Kürtler sistemin okullarında büyüdüğü için ve Türkleri tanıma konusunda daha fazla bilgiye sahiptirler. Bu algının batıda değişmemesi, değişmiyor olmasının sebebi, hala da bu egemen kültürün, duyduğu korkuyu ve güvenlik kaygısını yansıtıyor. Adı konulmamış bir korku var ortada. Kürt kültürünü merak etmeye, önemsenmeye değer bulmuyorlar. Bu değerde görmüyorlar. Bu değerde görmemesin temel sebebi de egemenlik sistemin onlar için kurduğu tezgâh. Eğitim sistemin propagandanın bir ürünü olmaya devam ediyor” şeklinde belirtti.
‘Kürdistan’da şiddet spesifik bir durumdur’
Bayar, dünyanın her tarafından egemen kültürlerin kendisi için tehdit olabilecek diğer kültürleri “öcü” olarak gösterildiğini söyledi. “Üç tarafı denizlerle, 4 tarafı düşmanlarla kaplı” ülke algısının içeride de “öcü, kaba, tehlikeli”, “alt kültür” algısına dönüştüğüne işaret eden Bayar şunları söyledi: “Bu kabul üzerinden tabii ki biz Kürtler bir netlik elde edemeyiz. Bu üretilmiş bir kabuldür, üretilmiş bir algıdır. Elbette ki bütün toplumlar gibi Kürt toplumunda da silahlı şiddetin tezahürleri vardır. Fakat dizilerde konulan bu biçimiyle bu şiddette, bu bağlamda değildir. Bu çok spesifik bir bağlamdır. Aşiret ilişkilerden kaynaklı Kürdistan’da şiddet spesifik bir durumdur.”
‘Kürtlere karşı, bilinçli olarak sürdürülen kabulün tezahürüdür’
Kürtlerin son 30-40 yılda modernleşen bir toplum olduğunu anlatan Bayar, “Dizilerin ürettiği algı üzerinden bakacak olursak aşiret kültürünü çok yaygın olduğu, egemen bir toplummuşuz gibi algılanması aslında Kürtlerin bir toplum olarak kabul edilmesinin bir ürünüdür. Çünkü aşiret yapılanmasını inşa eden ve sağlayan altyapı artık yok. Bu bahsettiğim süreci aşiret yapılarında işlevsiz kılıyor. Zaten, 30 40 yıl öncesine de Kürtler, aşiret yapılanması bünyesinde alınacak bir toplum değillerdi, bugün hiç değildir. İsim olarak belki yaygındır ama işlev olarak yok. Bugün aşiretlerin ismen olarak var olması işlev olarak var olduklarını göstermiyor. Aşiret tamamıyla tarihe gömüldü, gitti, mezara koyduk manasında demiyorum. Ama aşiret sistemi can çekişen bir yapıdadır. Kentselleşme, bireyselleşme ve kapitalleşme vesilesinde modern bir toplum bunlar. Dolayısıyla bunlar dizilerde gösterdikleri haliyle elbette değillerdir. Dizilerde ortaya konulan Kürt aşiret, egemen formasyonun Kürtlere karşı, bilinçli olarak sürdürülen aymazlığın ve onların haliyle geri kalmış olan bir toplum olduğuna dair bir kabulün tezahürüdür” diye konuşmasını sonlandırdı.
Görüşleriniz bizim için önemli. Habere yorum yazmayı unutmayın.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.