Sosyolog Fırat: Gündüz programları mahremiyetin ifşası

AMİDA HABER - ‘Müge Anlı ile Tatlı Sert’, ‘Esra Erol’da’ ve ‘Didem Arslan Yılmaz’la Vazgeçme’ gibi gündüz kuşağı programları, her gün farklı travmatik olaylarla gündeme geliyor. Bu tür programlar, işledikleri konularla geniş bir izleyici kitlesine ulaşmayı başarırken, uzmanlar toplum üzerindeki olumsuz etkilerine dikkat çekiyor.
RTÜK ceza verdi
Bu programlarda yaşanan olaylar çoğu zaman en ince ayrıntılarına kadar kamuoyuyla paylaşılıyor. Suç aletleri stüdyoya getirilerek ekranda sergileniyor. Son olarak, Esra Erol’un programında damat ile kayınvalide arasında yaşanan olay büyük yankı uyandırdı. Çekilen videolar tüm kamuoyuyla paylaşıldı. Olayın ardından RTÜK tarafından programa ceza kesildi, olayla ilgili kişiler ise gözaltına alındı. Bu gelişmeler gündüz kuşağı programlarının toplumsal etkilerini yeniden tartışmaya açtı.
‘Kötülüğü engellemek yerine sıradanlaştırıyor’
Eğitimci Sosyolog Adnan Fırat Bayar, Amida Haber’e yaptığı değerlendirmede, bu tür programların toplumda kötülüğün sıradanlaşmasına neden olduğunu vurguladı. Bayar, “Bu programlar görünüşte mağduriyetleri gideriyor, suçluları ortaya çıkarıyor. Toplum da bunu böyle görüyor. Ancak kötülüğün sürekli teşhir edilmesi, zamanla onu sıradanlaştırır. Sıradanlaşan kötülüğe olan ilgi artar. Etik olmayan davranışlar normalleşir. Bu programların, kötülüğü önlemekten çok, yaygınlaştıran bir işlevi olduğunu düşünüyorum” dedi.
‘Yozlaşmayı derinleştiriyor’
Bayar, programlarda olayların detaylı şekilde aktarılmasının da tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini belirtti ve şöyle konuştu: “Reyting kaygısıyla suç aletlerinin ekranlara taşınması son derece yanlıştır. Bu tür yayınlar etik ve pedagojik açıdan ciddi sorunlar barındırıyor. Spesifik bağlamlar dışında bu tür ayrıntıların ekrana yansıtılması doğru değil. Toplumun gözü önünde yapılan bu yayınlar, yozlaşmayı derinleştiriyor.”
‘Adeta bir yol haritası sunar’
Bu programların iki yönlü olumsuz etki yaratabileceğine vurgu yapan Bayar, “Birincisi, böyle olayları daha önce hiç düşünmeyen bireylerin aklına benzer şeyleri yapma fikri gelebilir. İkincisi ise, böyle düşünceleri olan kişilere adeta bir yol haritası sunar. Bu nedenle yayıncılıkta asgari düzeyde bir özen mutlaka sağlanmalı” dedi.
‘Mahremiyetin ifşasıdır’
Bu tür programların bireylerin mahremiyetini ihlal ettiğine de dikkat çeken Bayar, “Ev içinde yaşanan olayların tüm ayrıntılarıyla ekrana getirilmesi, mahremiyetin ifşasıdır. Bu durum, izleyicinin ilgisini çekmek için olağanüstü olaylar üzerinden zihni uyarmaya yönelik bir taktiktir. Ancak bu taktik, mahremiyet duygusunun yitirilmesine ve insanların birbirine olan saygısının azalmasına yol açar. Mahremiyet ortadan kalktığında, insanlar birbirine benzemeye başlar; bu da toplumsal yapının çözülmesine neden olabilir” diyerek oluşacak olumsuz etkileri anlattı.
‘Sosyal dokuyu zedeliyor’
Bu programların olayları sunuş şekliyle gerçeklik algısını zedelediğini de dile getiren Bayar, “Bu programlar izleyiciye ‘film gibi’ hayatlar sunuyor. Olayların tamamen kurgu olup olmadığını bilemesek de, en azından çarpıcı bir şekilde dramatize ediliyor. Kurgu olmasa bile olayların sunum biçimi, onları gerçeklikten uzaklaştırıyor. Bu da izleyicinin topluma olan güvenini sarsabiliyor. İnsanlar, başkalarının hayatını izledikçe çevresine karşı daha temkinli, hatta güvensiz bir yaklaşım geliştirebilir. Bu da sosyal dokuyu zedeliyor” diye belirtti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.