Yazar Akdağ ile ‘Kırık badem dalı’ üzerine konuştuk

Yazar Akdağ ile ‘Kırık badem dalı’ üzerine konuştuk
Edebiyat ve şiir kategorilerinde birçok kitabı olan yazar İbrahim Halil Akdağ yeni kitabı 'Kırık Badem Dalı''nı Amida Haber’e anlattı.

AMİDA HABER- Amida Haber’in ilk konuğu İbrahim Halil Akdağ ile birlikteyiz. Akdağ yazarımızı Mehmet Emin Aslan’a konuştu.

*Öncelikle Hoş geldiniz

- Hoş bulduk.

*”İkinci Dünya” ve uzun bir aradan sonra (uzun bir ara derken 6 yıl geçti ilk kitabınızı okuduktan sonra sabırsızlıkla beklediğimiz için uzun geliyor.) yeni kitap “Kırık Badem Dalı’yla şiir sevenlerle yeniden buluştunuz.

Nasıl bir duygu?

- “Ne kadar üşüdüğümü bilmediğim, çok sisli bir kış sona ermiş gibi hissediyorum. “

*Bizlerin ve okuyucularınızın bildiği İbrahim Halil Akdağ 1984 yılında Mardin’in Kızıltepe ilçesinde doğdu. Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Bilgisayar Öğretmenliği Bölümünden 2009 yılında mezun oldu. 2011 yılında Siirt’in Eruh ilçesinde öğretmenlik mesleğine başladı.

Daha sonra Kurtalan, Kızıltepe ve şimdi İstanbul’da öğretmenlik hayatına devam ediyor İbrahim Halil Akdağ.

İlk şiirleri 2012 yılında Kıyı dergisinin 275. Sayısında “Her Sayı Kıyı’da Bir Şair” adlı bölümde yer almıştır. İlk şiir kitabı İkinci Dünya (2016) Yasak Meyve yayınevinden ve ikinci şiir kitabı Kırık Badem Dalı(2022) Şey Kitap’ tan yayınlandığı.

Bunların dışında eklemek istediğiniz bir şey var mı?

-Ben bir ölüyü dürtüyorum bu hayatta. Konuşmaya zorluyorum onu, koşmaya. Ama onun bir ölü olduğunu unutuyorum dürterken. Bir de kim gerçekte ölü anlayamıyorum?

*Şiir maceranız nasıl başladı? İlk şiirinizi ne zaman yazdınız?

-Şiir maceram aslında bir şiiri okuyamamakla başladı. İlkokul beşinci sınıfta iken resmi törenlerden birinde şiir okumak için öğretmenim tarafından şiiri iyi okuyorum diye seçilen ben olunca sevinmiş, gururlanmıştım. Ama o bayram günü kürsüye çıktığımda heyecanlanmış , günlerce tek bir yerini bile şaşırmadan evin duvarlarına bakarak okuduğum şiirden bir harf bile hatırlayamamış, ağlayarak kürsüden inmiş, kürsünün arkasında duran kalabalığı kısacık o boyumla yarmış, bir duvar dibi bulup ağlamaya devam etmiştim…

-İlk şiirimi sanırım on üç yaşımda öğretmenler günü için okulda düzenlenen bir yarışma için yazmış ve yarışmada birinci olmuştum. Tek ve en özel birinciliğimdir.

*Etkisinde kaldığınız şairler var mı? Kimlerdir?

-İnsanın gördüğü ve okuduğu her şeyin etkisinde kaldığına inanıyorum. Kimlerden en çok etkilendim bilemiyorum ya da cevabını veremiyorum.

Ama çok özel iki şairim vardır.

Biri ev halini anlatırken aslında bana göre tüm dünyayı sessiz ve katıksız bir biçimde anlatan Behçet Necatigil, diğeri okurken hüznünü iliklerime kadar hissettiğim, meyhaneye her gidişimde aklıma mutlaka düşen Ahmet Erhan’dır. İkisi de yazdıkları ile yaşıyor ve yaşamaya devam edeceklerdir diye yürekten inanıyorum.

Şairin bavulunda ne var?

-En önce ülkesizlik var. Yolda olma isteği var. Çok konuşup anlatamama hali var. Çok sesli bir yerde dalıp gitme hali var. Kasaba meyhanelerinin kederli şarkıları var, karları erimeyen bir dağ doruğu var, tren istasyonlarının sessizliği var, hep bir yerleri unutulan türküler var, yaşlarından çokça kurşunla öldürüldüklerini bildiği çocuklar var, bir daha çekilmeyecek siyah beyaz fotoğraflar var. Bol bol tütün var. Toprak damlı bir ev var. Sonsuz, sarı ve sıcak, dümdüz bir ovanın dinmeyen sesi var. Bir de öperken dünyayı unuttuğu, kaybolduğu bir su çiçeği izi var.

25c42fa0-fb9f-41dd-887d-c40ba6e32146.jpg

*Kaleminizden dökülen nedir?

-Mürekkep. Mürekkep. Mürekkep

*Elinizde sihirli bir değnek olsa neyi /neleri değiştirirsiniz?

-Bir şeyi değiştirmez , elimdeki o değneği kırardım. O sihirli değneği kırmış olmayı çok isterdim.

*Şair şiirini dünya şiirine nasıl ulaştırabilir?

-Herkesin önünden geçtiği şeyi, o herkese aslında hiç görmediği biçimde en yalın haliyle, aktarmayı başararak.

Şiirlerinizde öyküsel ve akıcı bir dil seçimi yaptığınızı görüyoruz. Öykünün şiirinizdeki yeri nedir?

-Anlatmayı seven bir yapım var. Bir olayı ayrıntılarına inmeden, kısa bir biçimde anlatmayı öğrenemedim de diyebilirim. Bir şeyi anlatırken çok öncesinden başlayarak anlatmayı seviyorum. Belki de bir olayı önceli anlatmam doğal anlatım biçimim. Zayıf yönüm, ya da aktarma yeteneğim de diyebilirim buna. Belirli bir konu etrafında yoğunlaşma isteğim, sanırım hikaye ile anlatma gereksinimimi tetikliyor. Elbette şiirimi hikayeden ayıran unsurları dikkate alarak, şiirimi şiirin temelleri ile ölçülendirdiğimi düşünüyorum. Şiirim bir hikaye değildir, ama içimde yer edinen her hikaye şiirimde kaçınılmaz bir biçimde yerini alıyor diyebilirim.

“kanlı hançerler kuyu diplerine atıldı kuyu diplerine inmek gerek”

* Kitabın benim için belki en can alıcı kısımlarından biri bu söz bize biraz açar mısınız?

Yazılan tarih bu kadar kanlı iken, yazılmayan tarih ne kadar kanlı? O kuyularda kanlı hançerler var. Ve yazılandan çok daha fazla, yazılmayan kanlı bir tarih.

*Yazmak sizin için ne ifade eder?

-Bir delinin özgür dünyasına ulaşma çabamı. ”madem sustum

yeniden doğmaya da inanmıyorsan bari öldüğümü okusunlar kulağıma doğarken okudukları gibi adımı” der Akdağ

*Kitabınız sese bürünmeyen çığlıklarınız mı?

Çığlık diyemem onlara. Yazdıklarım konuşarak anlatamadıklarım. Ben belki de, o sessizliğin sesini duymak-duyurmak için yazıyorum.

*Kendinizi kelimeler ile tanıtsaydınız hangi kelime yahut kelimelerle ifade ederdiniz?

-Çöl

*Hayat sloganınız nedir?

-Bir ölüyü dürtmek

*En sevdiğiniz çiçek ve en sevdiğiniz renk nedir?

-Fesleğen.

Geçen yıla kadar lacivertti. Artık sarı

*Bunun özel sebebi var m?

Uyandığımda başucumda dolu bir su bardağı duruyordu. Dünyam değişmişti. Bir rüyaya uyanmış gibiydim ama bir rüyada değildim. Dünya değişince o renk de değişiyormuş, öğrendim.

*Kitabınızdaki hangi karakter sizi yansıtır?

-Bir karakter olarak kabul edeceksek sanırım yabancı adını taşıyan şiirimdeki rüzgara direnen o tek yaprak.

*İlk kitabınızdaki sesler, İkinci kitabınızdaki vefa ve veda kısımlarının bir sırrı var mı?

-Sesler ben onlardan kaçtıkça yakamı bırakmayan sembollerden oluşuyordu. Annemin saçlarını tarayan ahşap tarak , Hz. Ali’nin duvarda asılı duran fotoğrafı, çok çocuklu bahçedeki dut ağacı, kara botlarıyla korku salanlar, Ayşe Şan… o seslerin kulağımı dolduran uğultularını dindirmek için yazdım onları. Belki de o sesler başka kulaklarda da uğultu olsun istedim diye.

Yeni kitabımdaki vefa bölümünde öldüğünde belki de hiç hatırlanmayacak olan Deli Sait , Hamal Cemil, Enver, Hıdır gibi insanların yaşamlarına duyduğum saygının bir sesi, bir yeri olsun istedim. İstedim ki onlar bu şiirle öldükten sonra da yaşasınlar ve hatırlansınlar.

Veda bölümünde yapmak istediğim belki de , muhatabına göndersem bile artık yerine ulaşmayacak bir mektubu insanlara okutma isteğimdi.

*Okuyucularınıza son olarak neler söylemek istersiniz?

-Nasılsınız?

Okurken her gün geçtiğim yolların, meydan kahvehanelerinin ya da yola sarkan zeytin dalının daha da bir anlam kazanmasını sağladınız. Yolunuza kaleminize taş değmesin. Bizi kırmayıp konuğumuz olduğunuz için tekrar teşekkür ederiz. Bol şiirli günler diliyorum. Bir sonraki konuğumuzla tekrar görüşmek dileğiyle. Keyifli okumalar. (Mehmet Emin Aslan)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.