Asrın Felaketi Eşi Ve İkiz Çocuklarını Almıştı! Diyarbakırlı Hediye O Anları Anlattı!
Asrın Felaketi Eşi Ve İkiz Çocuklarını Almıştı! Diyarbakırlı Hediye O Anları Anlattı! Diyarbakır’da 100 kişiye mezar olan Hisami Apartmanı enkazından 56 saat sonra çıkartılmıştı.
6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerin birinci yıldönümüne sayılı günler kaldı. Diyarbakır’da 100 kişiye mezar olan, ikiz çocuklarını ve eşini kaybeden Hediye Aslan (43), enkaz altından 56 saat sonra çıkartılmıştı.
Hediye Aslan, bir yıl sonra, enkaz altında yaşadıklarını anlatarak, 17 yaşında ikizleri ve eşi olduğunu, deprem sırasında çocuklarının kendisini kaldırdığını söyledi.
“Bir mezar gibi yerin altındaydık”
Kalktığında çok sallandıklarını, ne yapacağımı bilemediğini belirten Aslan, şöyle konuştu:
“6’ıncı kattayız, atlasak olmuyor. Kalktım, kapıyı açarken duvar üzerime geldi. Yıkıldı, ben orada kaldım, çocuklarım da içeride kaldı. Birbirimizi göremedik, hiçbir ses gelmedi. Çok saat geçti, hep karanlıktı, bir mezar gibi yerin altındaydık. Çalışma yapanların sesi bana geliyordu, benim sesim bir türlü onlara gitmiyordu. En son itfaiyeci bir dayı Kürtçe konuşuyordu, sesi geldi. Yan tarafımda epeyce çalıştı, sesimi ona duyurmak istedim. Sesim ona gitti ve üstüme çalıştılar. İtfaiyeciler beni buldu.”
“Kendimi bıraktım çocuklarımı düşünüyordum”
“O acıyla niye sesimi duymuyordunuz diyemedim” diyen Aslan, “Çocuklarımı hep soruyordum. Dediler sağdır. Hastaneye gidinceye kadar hep sağ dediler. Daha sonra söylediler. Hep çocuklarımı düşünüyordum. Kendimi bırakmıştım. Taşların içinde küçük bir parça kilim vardı. Mezar gibiydi, zorla dönerek sırayla yan tarafımı ısıtıyordum. Çok üşüyordum. Çocuklarım çok başarılıydı, hedefleri vardı, avukat olacaktı, olamadı” dedi.
“Yetkililere çağrım, bana TOKİ’den ev versinler”
75 yaşındaki annesinin yanında kaldığını, kardeşinin işsiz olduğunu ifade eden Aslan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Burada da kalsam bir evim yok, kendimi burada misafir olarak görüyorum. Koşuyolu’nda bir evim vardı. Onu da satmıştım müşterek tapusu olduğu için daha tapuyu devretmemiştim. Kız kardeşim de kentsel dönüşüm için orayı aldı. Tapu işini şimdi hallettim ama bana TOKİ vermiyorlar. Bir tane müşterek takılı kalmıştı. Dedim o müştereği bulup sonra tapumuzu hallederiz. Adam da Şırnak’taydı. Bugün yarın derken iki sene bitti. Kız kardeşimdir deyip hallederiz, o adamı da buluruz. Şimdi hallettik devlet sistemde bende böyle buluyor. Bu nedenlerden dolayı bana TOKİ’den ev vermiyorlar. Üstümde ev varmış diye. Yetkililere çağrım, bana TOKİ’den ev versinler. Yaşanacak gücüm yok. Çalışayım, sıfırdan hayat kurayım böyle bir gücüm yok. Valilik, beni İŞKUR üzerinden bir okula koydu. O da 4 ay kaldı. Bari düzenli bir işim olsun. Kalıcı bir işe koysunlar. Depremin yıldönümü yaklaşıyor, umarım sesimi duyarlar.”
Yerin altındayken çocuklarının kanepenin yanında olup kurtulacakları umuduyla beklediğini aktaran Aslan, kendisinin boş bir yerdeyken kurtulduğunu, pencerenin yanında olan çocuklarının da kendisine hep bir umut olduğunu kaydetti.
“Çıkarttıklarında da doktora götürdüklerinde kan değerlerimi ölçtüklerinde hepsi standarttı”
Yattığı sırada sanki 5 dakikalık bir uyku olduğunu belirten Aslan, “Korkuyordum ve günler geçiyormuş. Avukat olmak isteyen oğlum Abdullah’ın 5’inci sınıftaki Din Kültürü öğretmeni rüyamda bana yiyecek getiriyordu. Kan değerlerin düşmesin diyordu. Bana su getiriyordu. Gözümü kapattığım zaman bana pop kek ve su getiriyordu. Sanki melekler bana getiriyordu. Din Kültür öğretmeni bayandı. Uyandığım zaman sanki gerçekten yemiş gibiydim. Susama, acıkma hiçbir şey hissetmiyordum. Çıkarttıklarında da doktora götürdüklerinde kan değerlerimi ölçtüklerinde hepsi standarttı. Sofradan sanki yeni kalktığımı söylüyorlardı. Orada ne yediğimi sordular. Hiçbir şey yemediğimi söyledim. Rüyalarımdan da bahsetmedim. Çocuklarımı kaybetmenin şoku vardı, kendime sakladım” diye konuştu.
“Çocuk korkuyordu, sonra sesi yavaş yavaş kesilmeye başlandı”
Yerin altındayken çocuklarına seslenirken kendi çocuğu yaşında olan Muhammed’in cevap verdiğini dile getiren Aslan, “Çocuklarım Abdullah ve Şiyar diye seslenirken bir çocuktan ses geldi. Şiyar’ı zannettim. O çocukta ay ay ay diye inliyordu. Şiyar sen misin diye seslendim. ‘Yok, ben Muhammed.’ Onu teselli etmeye çalıştım. Bak hepimiz bu duruma düşmüşüz, sakin ol. ‘Abla bu neydi başımıza gelen.’ diye cevap verdi. Ne durumdasın dediğimde, ‘yerin altındayım, sadece kafam gözüküyor’ dedi. Ben sustukça o, ‘abla susma’ diyordu. Çocuk korkuyordu. Sonra sesler yavaş yavaş kesilmeye başlandı” ifadelerin yer verdi.
Öte yandan, geçtiğimiz günlerde görülen duruşmada mahkeme, tutuklu sanık Mehmet Ali Korkut’un tutukluluk halinin devamına, Mehmet Meşe ile Ahmet Özcan’ın tutuklanmasına, tutuksuz sanık Nurettin Özcan hakkında da tutuklanmaya yönelik yakalama kararı vererek, duruşmayı 14 Mart’a ertelemişti.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.