Gazeteci mi içerik üreticisi mi?
Gazeteci mi içerik üreticisi mi? Teknolojinin gelişmesi ve sosyal medya araçlarının çeşitlenmesiyle beraber gazetecilik alanına her geçen gün yeni pratikler dahil oldu. Kullanılan araçlar ve metotlar değişirken dildeki değişimler de dikkat çekici. Bu da “haber ve içerik ile içerik üreticisi ve gazeteci farkı” tartışmasını beraberinde getirdi. Peki temel ayrım nasıl yapılmalı?
DataReportal’ın “Dijital Türkiye 2024” raporuna göre, Türkiye nüfusunun yüzde 86,5’ini oluşturan 74,41 milyon kişi internet kullanıyor. Ayrıca aynı rapora göre, toplam nüfusun yüzde 66,8’ine karşılık gelen 57,50 milyon kişi de sosyal medya kullanıcısı.
İnternete erişim, gelişen teknoloji, yurttaş gazeteciliği ve pandeminin de etkisiyle gazetecilik alanında kullanılan metotlardaki dönüşüm ve değişim hızlandı. Özellikle deprem, savaş, toplumsal olaylar ve kriz anlarında çok tıklanmak ve daha fazla kişiye ulaşmak için farklı yol ve yöntemle ile haber paylaşılıyor.
Kullanılan başlıklar, görseller, doğruluğu teyit edilmeyen ve kamuoyu yararından ziyade, etkileşim ve kitle kazanma önceliği ile paylaşılan bu “haberler”, gazeteci ve içerik üreticisi tartışmasını da beraberinde getirdi. Peki haber ile içerik, gazeteci ile içerik üreticisi aynı şey midir? Temel ayrım nasıl yapılmalı?
Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Prof. Dr. Süleyman İrvan ve Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden Doç. Dr. Ceren Sözeri Özdal bu konuyu 9.Köy’e değerlendirdi.
“Geleneksel bakış açısının biraz genişletilmesi gerekiyor”
Prof. Dr. Süleyman İrvan, teknolojinin gelişmesiyle beraber yeni pratiklerin de mesleğe dahil olduğunu, bu yüzden de geleneksel bakış açısının biraz genişlemesi gerektiğini aktardı:
“İçerik üreticiliği diye bir şey oluştu. Bu haber midir, gazetecilik midir? Bununla beraber kavramlar da çok tartışmalı hale geldi. Kime gazeteci, kime içerik üreticisi diyeceğiz; içerik mi haber mi diyeceğiz? Benim gazetecilik tanımım şudur: bir kişi habercilik yapıyorsa, haber üretiyorsa ve gelirini de buradan kazanıyorsa, haber üretim sürecindeyse o kişi gazetecidir. Ancak bu alan çok hızlı gelişiyor ve gazetecilik pratikleri açısından süreç çok karmaşıklaştı. Biraz genel düşünmekte fayda olduğunu düşünüyorum.”
“Kişinin kendisini nasıl konumlandırdığı, ayrımı ortaya koyar”
Bu tartışmada kişinin kendisini nasıl konumlandırdığı ve tanımladığının ayırt edici olduğuna dikkat çeken İrvan şöyle konuştu:
“Sosyal medyada yayımlanan her şey içeriktir. Benim X’teki bir paylaşımım da bir içeriktir, buna haber denemez. Haber denilebilmesi için güncelliği, haber değerinin olması, kamu yararı, etik ilkelere uygunluk gibi başka birçok koda uygun olması gerekiyor. Ancak gazeteci ya da kişi, ürettiği şeye haber değil de içerik diyorsa o zaman kendisini gazeteciliğin 5N1K’sından muaf tutuyor gibi geliyor. Bizi gazeteci olarak yargılamayın, biz sosyal medya ve başka mecralarda takipçilerimizin hoşuna gidecek içerikler üretiyoruz diyor. Bu durumda gazeteciyi eleştirdiğimiz gibi eleştirebilir miyiz? O zaman bakacağımız şey, sundukları şey nedir, haber midir, haber içeriği midir yoksa başka bir şeyin içeriği midir?”
“Mesleğe giriş ve pratik yapma açısından bir ön koşul yok”
Teknolojinin getirdiği imkanlarla kurumsal yapılara ihtiyacın da giderek azalmaya başladığını dile getiren Prof. Dr. İrvan şunları da ekledi:
“İnsanlar artık bir mecra gibi ortaya çıkabiliyor; ben bir medya kuruluşuyum, ben de haber üretiyorum, ben de bu alanda içerik üretiyorum diyebiliyorlar. Dolayısıyla geleneksel medyadaki kurumsal yapılar önemini yitirmeye başlıyor. Bununla beraber editöryal süzgeç de tartışmalı hale geldi. Bu ayrı bir tartışma konusu ancak mesleğimiz herhangi bir yerden izin alınarak giriş yapılan bir meslek değil. Avukatlık için baro, öğretmenlik için eğitim fakültesi mezunu olma koşulu varken gazetecilik için iletişim fakültesi mezunu olma şartı yok. Mesleğe giriş ve pratik olarak yapma açısından bir ön koşul olmadığı için de kişinin kendisini nasıl tanımlayıp konumlandırdığına bakmak gerektiğini düşünüyorum.”
“Çeviri ve kültürel hegemonyanın etkisiyle kavramlar olduğu gibi kullanılıyor”
Haber ve içerik kavramlarının birbiri içine geçme sebebinin biraz da uluslararası koşullara bağlı olarak konuşma kolaylığı sağladığı için tercih edildiğini belirten Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ceren Sözeri Özdal ise şu açıklamayı yaptı:
“Bir içerik daha öncesinde de başka bir şey ile tanımlanıyordu. Habere haber, yazıya yazı, edebiyata edebiyat denilirken kişiler kendisini içerik üreticisi değil de blog yazarı, sinema yazarı, tiyatro yazarı, haberci veya gazeteci olarak tanımlıyordu.
Ama bu ‘içerik sağlayıcı’ sözcüğü gibi en azından içerik üreticisi kadar beni rahatsız eden bir başka kavram da “haber odası” kavramı. Türkçe’de bunun karşılığı “haber merkezi” iken İngilizce’den doğrudan çeviri hali ile veya kültürel hegemonyanın etkisiyle bu kavramlar olduğu gibi kullanılmaya başlandı. Bu da beraberinde bu karmaşıklığı getiriyor.”
“Reklam çeken bir kişi ya da kurumun aynı zamanda haber yapma imkanı yok”
Bir şeyin haber olabilmesi için haberin sorumluluğunu taşıma ve haber üretim sürecinden geçmesi gibi belli kriterlere bağlılığın elzem olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Ceren Sözeri şöyle konuştu:
“Bir kişi hem bir şirkete reklam çekip hem de o şirketle ilgili haber yapıyorsa ona doğrudan haberci diyemiyoruz. Ayrıca bana göre reklam çeken bir kurumun haber yapma imkanı yok. Ama kendisini içerik üreticisi olarak adlandıran insanlar bir taraftan böyle bir sorumluluktan da kaçmış oluyor.
Sosyal medyada birtakım hesaplar var, onlar haber yaptıklarını iddia ediyorlar ama kim bu haberi yapan, künyesi ne, sahibi kim? Sosyal medyada ‘İBB Haber’, ‘Büyükşehir Çalışıyor’ örneğinde olduğu gibi birden bire bunların sahipleri değişebiliyor, hesaplar çalınabiliyor fakat ortada bir sorumlu bulunamıyor.”
“Temel ayrım, kamusal sorumluluk ve haber üretim süreci”
Sözeri sözlerine şunları da ekledi:
“Bir gazetede veya haber sitesinde çıkmış bir haber eğer yanlış veya eksik ise onun sorumluluğunu yazı işleri kadrosuna, editörüne, muhabirine veya tüm kuruma yükleyebiliriz. Sorumlunun bulunamadığı bir yerde üretilen şeye açıkçası haber dememeyi tercih ediyorum.
Ama gidip video haber çeken ve kim olduğunu bildiğimiz, kendisi gazetecilik eğitimi almamış ve kendisini bir gazeteci olarak tanımlamasa bile kamusal sorumluluk ve haber süreci çerçevesinde hareket eden iyi örnekler de var. Bize kanıtlanabilir ve gazetecilik ilkelerine bağlı bir olgu, bir gerçek sunduğu takdirde biz onu haber olarak nitelendiriyoruz.”
“Yurttaş gazeteciliği de bazen çok kötü sonuçlar verebiliyor”
Herkesi gazetecilik alanından dışlamanın doğru olmadığını ve geçen senelerde Pulitzer Ödülü’nün yurttaş bir gazeteciye verildiğini belirterek yurttaş gazeteciliğinin önemine değinen Sözeri, bir gazetecilik tedrisatı ve editöryal denetim olmadığı zaman ise yurttaş gazeteciliğinin çok kötü sonuçlar verdiğini de vurguladı:
“İstismara uğramış bir çocuğun konu olduğu bir haberde çocuğun yararını düşünmeden, soruşturma ve mahkeme tutanaklarının ve şikayet ifadelerinin paylaşılması, çocuğun açık kimliğinin teşhir edilmesi veya çocuğa tanık olduğu bir durum ile ilgili doğrudan görgü tanığıymış gibi, çocuk olduğu ve psikolojik durumu düşünülmeden sorular sorulması ya da bir kadın cinayeti veya kadına yönelik şiddette kadınların kamu yararına olmayan bazı bilgilerinin paylaşılması, şiddet failinin veya katilin ifadelerinin doğrudan yayınlanması, bütün bunların hepsi iletişim fakültelerinde de gazetecilik deneyimi içerisinde de kimi acı tecrübelerle öğrenilen şeyler. Yalnızca haberin heyecanı ve ilk duyuranı olma hevesiyle girişilen birtakım çabaların çok kötü sonuçlar da verdiğini gözlemliyoruz.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.