Unutulmaya Yüz Tutmuş Bir Geçmiş: Eski Diyarbakır! (4)
Unutulmaya Yüz Tutmuş Bir Geçmiş: Eski Diyarbakır! (4)
Bugünluh beni urma” deyidi.
Kuncikteki Fatma hanım ayni evde oturidi
Mızmız Mıheme’nin karısi kocasından dert yanidi
Zehra teyze oturmiş gelinlirini anlatidi
Her geline bir ad tahmiş adlarıni sayidi:
Böyük geline “Ögretmen”
Küçügüne “Telebe”
Birine “Çantasız avukat”
Öbürüne de “Sessiz teyyare” deyidi.
Şeherde bişe olsa başi üsti duyulidi
Birinin başına bir hal gelse koni komşi koşidi
Dar vakıtta, her vakıtta herkes yekvucut olidi
Yerlimiş, yabancimiş ayri gayri olmidi
Müfti Halil Efendi halka vaaz veridi
“Hak Allah’ın adidır, hak yemeyin” deyidi.
Esnafın sözi namus, el sıhmasi senetti
Hepisinin üregine şu sözler işlenmişti:
“Tartarken gıram şaşma
Ölçerken santim aşma
Her bereket istersen
Helala haram katma.”
NE SÜTE SU KATILİDİ, NE EKSİK TARTILİDİ
NE YÜZLER ASILİDİ, NE KAŞLAR ÇATILİDİ
DİYARBEKİR’DE YAŞAMAH ÖMRE ÖMÜR KATİDİ.
(M. Kadri GÖRAL- Küçe Kapısı 1996)
Diyarbakır’ın dışında yaşayanlar bir yakınları Diyarbakır’a gidecek olursa ondan dönüşte beraberinde getirmesi için bazı şeyler sipariş ederler sizin siparişleriniz nelerden oluşuyor?
Benim siparişlerim kolay kolay getirilecek şeyler değildir. Gidenlere diyorum ki;
Bir gün yolun düşerde Diyarbakır’ a gidersense
Kibarlıh olsun diye bahan bir şey getirme
Kibarlığın sahan kalsın
“Kibe kudur” senin olsun
“Kibe mumbar” orda dursun
Bahan çocuhluğumi getir
Bahan oyunlarımi getir.
Olur olmaz yerlerde aramiyasan onlari
Şimdikilere benzemez o günün oyunlari
O zamanlar çocuhlar oyuncah moyuncah bilmezdi
Bir çelik bir de çomah oynamah için yeterdi
Nahit daşlı avlular
Toz toprah harabalar
Hevsel’ deki bahçalar onların oyun yeriydi
Her oyunun bir yeri bir de zamani vardi
Ahşam ezani oldimi kimse küçede kalmazdi
“Evli evine
Köyli köyüne
Köyi olmayan siçan deligine”
Diyerahtan çocuhlar evlerine girerdi.
Analar çocuhların ardi sonra dolaşmaz
Çocuhta anasının işine bulaşmazdi
Küçükler ortancaya
Ortancalar böyüge
Cümlesi de hep birden Allah’ a emanetti.
Küçeden geçenlere tahılmah böyük zevkti
Kaçıp yahalanmamah en böyük marifetti
Eger küçeden geçen süsli püsli hanımsa
Gözünde renkli gözlük başında şapka varsa
“Tango mango
Arhasında piyango”
Diye tempo tutarah oni kızdırırlardi.
Küçeden deve geçse çocuhlar bayram eder
Çepik çalıp heyvanın ardına düşerlerdi
“Deve deve hop hop
Kulahlari top top
Sakız verdim çeynedi
Kıçına vurdum oynadi”
Şarkısını söyleyip ortada dönerlerdi.
Pırnapıf’ i görenler hemen eve koşardi
Bir parça ekmek alıp torbasına atardi
Fıkara Pırnapıf da:
“Pıfına pıf
Pıf pıf pırna pıf
Pırna pırna pırna pıf”
Ede ede onlari gülmahtan öldürürdi.
Bir gün kısmet olurda buralara dönersense
Adet yerini bulsun diye bahan bir şey getirme
Nahit daşlar sahan kalsın
Arbedaş’ ın senin olsun
Kara daşlar orda dursun
Bahan kardaşlarımi getir
Bahan arkadaşlarımi getir
Olur olmaz yerlerde aramiyasan onlari
Şimdikilere benzemez mahlemin çocuhlari
Onlar korhi bilmezler
Pehaslari sevmezler
Yanlış yapan oldimi
İflahıni keserler
Şemsilerde adami güneş gibi yaharlar
Cin Ali’ de insani cinden beter çarparlar
Çay ögüne çimmağa
Hevsel’ e dut yemeğa
Yıldızın arhası’ na maç etmağa giderler
Ola ki göremedin
Ola ki bulamadın
Olmiya ki gidip de hırpolardan sorasan
Soracahsan mahlemin çocuhlarına sor!
Soracahsan Şeho’ ya sor!
Soracahsan Reşo’ ya sor!
O da olmadi Yaşo’ ya sor!
(M. Kadri GÖRAL- Küçe Kapısı 1996)
Bildiğiniz gibi bir toplumda, bir toplulukta çok eskilerden kalmış olmaları dolayısıyla saygın tutulup kuşaktan kuşağa iletilen, alışkanlıklar, bilgi, töre ve davranışlara “Gelenek görenek” deniliyor. Günümüzde ne yazık ki, sadece sayılı birkaç ailede yaşatılan Diyarbakır halkının vazgeçilmez gelenek göreneklerini anlatır mısınız?
Toplumları birbirinden farklı kılan onların gelenek ve görenekleridir. Diyarbakır’da gelenek göreneklerin yerine getirilmesinde gösterilen hassasiyet kültürel değerlere olan saygının bir ifadesidir.
Ebe Meliha’ nın elinde bir cevher daha doğdu
Doğmasıyla beraber evi neşeye boğdu
Bir Cuma sabahında selavatlarla geldi
Dünyaya gelir gelmez kıçına tokat yedi
Bir yandan altına işedi
Öte yandan gelenekler işledi
O bikırtik başına olmadık işler geldi.
“Kırhi çıhti” dediler hamama götürdüler
Başından aşağıya okunmuş sular döktüler
El açıp Yaradan’a şöyle dua ettiler:
DAĞDA DAVARIM OTLASIN
OCAHTA AŞIM KAYNASIN
BEN BÜYÜTTÜM BESLEDİM
ALLAH YAVRUMİ SAHLASIN.
“Dişi çıhti” dediler tililili çektiler
Bir sinin içinde başına hedik döktiler
Etrafına eşyaları dizdiler
Hangisini alacak diye meraknan beklediler
Çocuğun eli makasa gitti
Herkes çocuğa bir meslek biçti
Kimisi “Berber olacah” dedi
Kimi de “Yoh kele terzidir” dedi
Anası ortaya atıldı
“Ameliyat tohtori olacah” dedi.
“Nezer degmiş” dediler üzerlik getirdiler
Tuz ile karıştırıp başında çevirdiler
Ateşe atanda da maniler söylediler:
ÜZERLİKSEN HAVASAN
HER DERTLERE DEVASAN
ÇITIR PITIR ETTİHÇA
KADA BELA SAVASAN.
Başındaki belayı dua ile savdılar
Eline elifba verip hocaya yolladılar
Hoca:
ELİF KESİN ENNİ
ELİF KESE İNNİ
ELİF KOTUR ÜNNİ dedi
Çocukcağız:
BE KESE BENNİ
BE KESE BİNNİ
HOCA KURBAN NENNİ dedi
Demesiyle beraber derin uykuya geçti.
Günler de su gibi akıp geçti
Okul, askerlik derken
Sıra “BAHSE KERE” ye geldi
Aile meclisi karar verdi
“OĞLANIN BAŞINİ BAĞLİYAH” dedi
Ana iş başi etti
Kızları kalite kontrolundan geçirdi
Kimini şişman buldu
“LEHEM ŞEHEMDİR” dedi
Kimini zayıf gördü
“ÇIRRİGİ ÇIHMİŞ” dedi
Kimini “YAĞI ALINMIŞ İMANSIZ PEYNİRE”
Kimini “TAHTA DARABA” ya benzetti
Kızın birinden su istedi
Kız bardağı bırakıp gidince
“DELİDEN SU İSTE ETEGİNİ TUT” dedi
Kiminin ağzını kokladı
Kiminin dilini yokladı
Kimini hamamda inceledi
Kimini evinde teftiş etti
“GAYRETİ OLANIN NAMUSİ DA OLUR” dedi
Gayretli olanını tercih etti.
Geleneklere uygun her şey yerine geldi
Selavatla dünyaya gelen oğlan
Tekbirle dünya evine girdi
Dünyaya gelende kıçına tokat yemişti
Dünya evine girende de beline yumruk yedi.
(M. Kadri GÖRAL- Küçe Kapısı 1996)
Diyarbakır sevgisi nasıl bir sevgidir? Bu sevginin kaynağı nedir?
Diyarbakır sevgisi tarif edilemeyecek büyük bir sevgidir. Değerli şairimiz Cahit Sıtkı Tarancı kız kardeşi Nihal hanıma yazdığı mektupta “NİHAL! DİYARBAKIR’I SEVMEK BİR VAZİFE HEM DE İHMAL EDİLEMİYECEK MUKADDES BİR VAZİFEDİR.” Demiştir. Sevmek demek korumak demektir. Ne yazık ki sözde Diyarbakırlılardan birileri “Eşraftanız dediler, şehir çocuğuyuz dediler gelip başına geçtiler. Başına olmadık işleri hep onlar getirdiler.”
Diyarbakır sevgisinin kaynağı bu şehrin mukaddes bir şehir oluşudur. Peygamber kabirlerinin olduğu yere “ARZ-I MUKADDES” denir. Diyarbakır ARZ-I MUKADDESTİR. Onun kudsiyetine saygı gösterenler mükâfatını görmüşler saygısızlık edenler de cezasnı çekmişlerdir. Bu diyara kötülük yapan çarpılır, iyilik yapan da mükâfatını kat kat gürür.
Ha bu Diyar, ha bu Diyar
Ha bu Diyar yokmu ha bu Diyar
İçime işlemiş benim bu diyar
Bağrımı yarsalar Diyar çıkar
Damarımı keseler bakır akar
Diyarbakır dedin mi
Gözüm dolar gönlüm coşar.
Bu diyarda saygı var
Bu diyarda sevgi var
Diyarbakır’ın üzerine
Nebiler duası var.
Kırklardağı’nda Kırklar
Yedikardaşlar’da Yediler
Hazreti Süleyman’da nice yiğitler
Diyarbakır için canlarını verdiler
Onlar hak eriydiler
Hak yolda Hak’ka erdiler
Son nefeslerinde Hak’ka şöyle niyaz ettiler
“Sevgi dolu dinimizi
Şeker şerbet dilimizi
Sana emanet ettik
Sıtar et ilimizi."
Dinleri iliğimize işledi
Dilleri dilimizden düşmedi
Diyarbakır elleri
Düşman eline düşmedi.
KURBAN OLAYIM DİYARBAKIR’A
DİYARBAKIR’IN TAŞINA TOPRAĞINA
DİYARBAKIR’A HAİNLİK EDENİN
TOPRAK BAŞINA OLA.
(M. Kadri GÖRAL- Küçe Kapısı 1996)
Son baskısını 2003 yılında yaptığınız insanların “Altın arasak buluyoruz, Küçe Kapısı’ nı hiçbir yerde bulamıyoruz” dedikleri şiir kitabınızından bazı şiirlerin de yer aldığı bu röportaja katılarak bizlere bir nebze olsun eski Diyarbakır’ı yaşattığınız için size okuyucularımız adına teşekkür ediyorum. Son olarak söylemek ya da paylaşmak istediğiniz bir şey varsa onu bizimle paylaşırsanız mutlu oluruz.
Kendileriyle ortak duyguları taşıdığımız Diyarbakırlı kardeşlerimizle beni bu röportajda buluşturduğunuz için size içtenlikle teşekkür ediyor okuyuculara sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Çok sevilen “Oğlum Ehsan!” Şiirimle onlara veda etmek istiyorum.
Bir anne duymuş ki zamanımızda kızlar oğlanlara “Mektebin bitir, anan baban yitir, arabayı getir, al beni götür” diyormuş. Bunu duyan annenin içi hiç rahat eder mi? Bakalım bu anne gurbetteki oğluna mektupta neler söylemiş,
Oğlum Ehsan!
Ana heyran nasılsan?
Ne haldasan?
Biz seni aramasah sormasah
Sen bizi ne arisan ne de sorisan
Sen ne hersiz bir evlatmışsan
Bemırad olmiyasan
Hahın kızinan gezisen dolaşisan
Edemisen anan mektup yazasan?
Heç Allah’tan korhmisan bizi merakta bırahisan?
Dünegin diyazan oğli Hüsen gelmişti Ankara’dan
Getmişem sağlık haberin ondan almişam
Seni belediye otobozunda görmiş bir kıznan
Sözlüm diye bahsetmişsen o kızdan
Bir de yüzük tahmişsan barmağan
Niye oğlum sen anasız kalmişsan
Sansahan evlanmağa kahmişsan?
Hüsen’e dedim ki
“Hüsen! Hele birezim kızi anlat”
Dedi ki
“Ne anlatayım diyaza ay parçasi bemırad
Gülende güller açi ağliyanda incinen mercan saçi
Bele güzel ne görülmiş ne duyulmiş
Hak teala öz nurundan yaratmiş”
Ehsan! Niye sen hırıf olmişsan
Böyükleren danışmadan evlanmağa kahmişsan?
Kardaşındanda mi ibret almisan?
Getti bir tango kız getirdi
Ne kendisi rehet etti
Ne de bizi rehet ettirdi
Kız da kız olaydi üregim yanmazdi
Ele zaif ele zaifti ki
Ayni Çirtik Eso’ya benzidi
Çirpi gibi bacaği
Emin Ağa’nın ayaği gibi ayaği
Çamaşır tokaci gibi de elleri vardi
Ne ağlidi ağliyasan
Ne gülidi gülesen
Ne konuşmağımızi begenidi
Ne bişirdığımızi yeyidi
Zıkkımın köküni yiyeydi
Hırçikli meftüneyi ağzına koymidi
Kibekudura kaşığını degdirmidi
Pencegoşt kebabından hanımın meğdesi bulanidi
Herbişede kusur bulidi
Herbişeye yengi yengi adlar tahidi
Ben deyidim babakanuç
O deyidi patlıcan ezmesi
Ben deyidim lebeni
O deyidi yoğurt çorbası
Ben deyidim hılorik aşi
O deyidi ekşili İzmir köftesi
Yoh! Carut degil faraşmiş
Küçe degil sokahmiş
Hebene degil destiymiş
Havuça pırçikli demah ayıpmiş
Ben bele konişiyam diye benden utanimiş
Niye kendi yaptığından utanmidi?
Gün evle olidi yatahtan kahidi
Ne hevşi süpüridi ne ayahyoluna su dökidi
Benim elimden çaput
Onun elinden roman düşmidi
Gezmağa gidende de en öge o düşidi.
Bir gün baban tükenden geldi
Sakosi çininde içeri girdi
Hanımın kızı yerinden bile teprenmedi
Baban çoh ağırına getti
Bırahsam alimallah saçıni pırçigini yolacahti.
Ben ne şanssız bir karimişam anam!
Kaynanaların zalım zamanında gelin olmişam
Gelinlerin zalım zamanında da kaynana olmişam
Kime ne etmişem ki bulmişam?
Ehsan! Sen senolasan
Akli başında bir kız alasan!
İster Diyarbakırlı olsun
İstersen yedi yabancıdan olsun
Yeter ki helal süt emmiş bir kız olsun
İstiyem ki sonradan peşman olmiyasan
Kari kısmi ayakkabi degil ki sıhtimi çıharan atasan
“Namusumdur” diyecahsan
Ömribillah çekecahsan
Ehsan! Biliyem eyisen hoşsan
Her şeye çabuh kızisan
Kızanda da alalo gibi kabarisan
Oğlum! Asebi erkeğin kahri çoh olur
Kahır çeken kari zor bulunur
Onun için kariların hamuri sabırnan yoğrulmuştur
Onlar hanımdır
Onlar hatundur
Onlar sultandır
Onların mekânı cennet-i âlâdır
Onlar ışıktır
Onlar nurdur
Onlar yüce Allah’ın erkeklere bir lütfudur.
(M. Kadri GÖRAL- Küçe Kapısı 1996)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.