Çarpıcı proje iddiası: DEM, HÜDA PAR ve TİP ile blokaja alındı
AMİDA HABER- Diyarbakır’da 1990’lı yılların zorlu davalarında avukatlık yapan, kentin canlı hafızası olan Baro eski Başkanı Mehmet Emin Aktar, 2023 seçimlerinde HDP’nin 9’uncu sıra adayı oldu. Ancak, yaşanan oy düşüşleri nedeniyle HDP Meclis’e 8 vekil gönderebildi, Aktar, seçilemedi. Aktar ile 31 Mart seçimlerini, seçim atmosferini, Kürt siyasetinin seçimlerdeki konumunu konuştuk.
Diyarbakır’da geçmiş dönemde bir adaylık başvurunuz oldu. Oradan kalan tecrübenize dayanarak soruyorum. Seçim sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz, atmosfer nasıl?
Genel olarak seçim heyecanı yok. Mayıs ayında da yoktu ama şimdi biraz daha düşük gibi geliyor. Bunun birkaç nedeni var. Aslında yer yer belli adayların, ya da DEM Parti’nin ağırlıklı olarak, seçimi rahat aşabileceği inancındayım. Demokratik mekanizmaların en önemlisi olan genel seçimlere inanç azaldı.
Diyarbakır ya da Kürt illeri üzerinde değerlendirdiğinizde de atmosfer aynı mı?
Bazı yerlerde öyle değil aslında. Mesela Serhat bölgesine gittiğimizde heyecanın olduğu görülüyor, gözlemleniyor. Onlar sanki bizim 1990'lar ya da 2000’lerin başındaki heyecanımızı yaşıyorlar gibi. 2015 yılından sonra buraya çok ciddi bir yönelim oldu. Devlet Diyarbakır'daki sivil toplumdan, politik hareketlere kadar bir çok kesimi, çok sert, ceza tehdidiyle karşı karşıya bırakarak, ceza vererek önemli ölçüde sindirdi aslında. Bu koşullarda hala ayakta kalmaya çalışan, hala yürümeye çalışan bir sivil toplum var.
Siyasi partilerin adayları, bahsettiğiniz bu sindirilmişlikten bir enerji çıkarabilecek profilde mi?
Bu dönem DEM Parti, adaylarını ön seçim ile belirledi. Bu önemli. Ama herkesin kafasında belli soru işaretleri oluşunca, kimi yerlerde aday sayısı hiç tahmin edilmediği kadar yükseldi. Belki başvurmayacak adaylar da başvuru yaptı. Bazı adaylar da başvurmadı. Ön seçim demokratik bir mekanizma. Önemli olan bir siyasi partinin üyelerinin de katkısıyla kendi adaylarının belirlemesi, çoğunluğun hayata geçirilmesi açısından çok önemli. Ama siz önceden bunun kurallarını doğru koymamışsanız, nasıl işleteceğinizi de bilmiyorsanız, insanların bu demokratik mekanizmaya inancı da kırabilir. Önseçim meselesi ilk kez uygulandığı için beraberinde bazı kırgınlıklar oluşturdu. Ön seçimde çıkmayan adaylar, çeşitli itirazlarla bunu dile getirdiler. Belli kırgınlıklar yaşadılar.
Ön seçimde oluşan kırgınlıklar sandığa yansır mı?
Genel olarak her seçimde böyle kırgınlıklar olur. Tabi bu ön seçimde, kırgınlığın daha yaygın olduğunu söylemek mümkün. Belli oranda bir oy düşüklüğe neden olsa da, son bir haftaya girildiğinde seçmen psikolojisi dediğimiz, “hiç olmazsa ya da her şeye rağmen yine sandığa gidip oyumu kullanayım” şeklinde bir eğilimle, bu sonucun çok etkili olmayacağını düşünüyorum. Ama şu çok önemli, ne kadar güçlü ve yüksek bir oy alınırsa, belediye başkanına kayyım tayin etmenin devlet açısından zorlaşacağını düşünmek gerekiyor. Bu nedenle de belki öne çıkarılması gereken şey daha güçlü gelmek, daha yüksek oy oranıyla seçilebilmeyi hedef olarak önüne koymak ve seçmelere de o kırgınlıkları, bu doğrultuda doğru anlatabilmek gerekir.
Selçuk Mızraklı yüzde 63 ile seçilmişti. Bu dönem DEM Parti aynı başarıyı yakalayabilir mi?
Eğer bir bıkkınlık, bir umutsuzluk ve tembellik oluşursa DEM Parti seçmeninde oy düşebilir. Ama bu olmazsa bu oranı yakalayabilir, geçebilir diye düşünüyorum.
HÜDA PAR çok gündemde. Batman’da Serkan Ramanlı, Dersim’de Mehmet Ata Yüksel. Seçim propagandasında Kürtçeye özel yer veriyorlar. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şunu sormak gerekiyor: Dili, egemenlikten yararlanmak için bir araç olarak mı kullanıyorlar? Yoksa, Kürtçenin ikinci resmi dili olması, Kürtlerin bir statüye sahip olması (yani yaşadıkları topraklar üzerinde yönetime doğrudan doğruya katılarak sahip olması) gibi talepleri var mı? Bunu dillendiriyor musunuz? Yoksa sadece Kürtçeyi evinizde konuşun, sokakta konuşun daha ne istiyorsunuz mu diyorsunuz.
HÜDA PAR hangi noktada?
Bu soruyu onlara sormak lazım. Kürt siyasetinin, diğer partilerin Kürtler açısından belli talepleri var. Kimisi federasyon istiyor, kimisi özerklik istiyor, kimisi bir adım ötesini istiyor. Kürtçeyi herkes kullanıyor artık. Sokağa çıktığımızda bütün illerde, bütün ilçelerde adayların Kürtçeyi yaygın olarak kullandığıyla karşılaşırsınız.
HÜDA PAR, biz Hizbullah’ın DEM’de PKK’nin yaptıklarından sorumlu değildir diyor…
Hiç kimse, başkasının fiilinden sorumlu değil. Ama kabul etmek gerekiyor. Bugün HÜDA PAR'ın tamamı dün Hizbullah'ın etkilediği bir taban, bunu kabul etmek lazım. İdeolojik olarak da oraya yakınlar. Bugün HÜDA PAR’ın aktörleri ideolojik olarak Hizbullah'a ideolojisine yakın isimler. DEM Parti, nasıl Kürt siyasetinde ideolojik olarak belli bir yakınlık duyuyorsa aynı şey orada da geçerli. Bunun doğrusunu söylemek gerekiyor bu böyledir. HÜDA PAR’ın asıl meselesi, olumlu dile rağmen doksanlarla yüzleşmeyi istemiyor. Yani çıkıp dese de buna ek olarak “evet biz 90'larla da yüzleşelim yani o gün yaşananları masaya yatıralım ve tartışalım” o zaman samimiyeti görülür.
Peki, HÜDA PAR’ın bir proje olduğu fikrine katılır mısınız?
Devlet ona bir alan açıyor ve o alan içinde bir proje gibi yürüyor. Bu son derece sıkıntılıdır. Bu arkadaşlarımız Kürtçeyi iyi kullanıyor. Elbette kullanabilir, kendi kültürlerine sahip çıkabilirler. Kürtlerin özgürlüğünü de savunabilirler, saygı duyarım. Ama siz dün olanları masaya yatırıp onunla yüzleşmediğimiz sürece travma orada durdukça, bir sayfa açma, yeni bir yakınlaşma, birbirini kabul etmek çok zordur. Yani HÜDA PAR’ı şunu sormak lazım, 1990’lı yıllarda insanlar sokak ortasında öldürüyordu ve fail yakalanmıyordu. Düne ilişkin bugün bize güven vermek için ne söylüyorsunuz? Yani dün olanlarla ilgili ne söylüyorsunuz ki bugün size güvenelim, bir ilişki kuralım? O açıdan bir eksik var. Yoksa öbür türlü pozitif dil çok zor derecede yararlıdır. Yani çatışma üretmeyen bir dil yararlıdır. Ama bu toplumun 90’lardan kalan bir travması var. Bir bagajı var. Bu bagajı boşaltmadan güvenli yürümek zor. Kürtlerin kaderi İstanbul seçimlerine mi bağlı?
“Kürtlerin kaderi İstanbul seçimlerine bağlı, AK Parti İstanbul’u alırsa kayyım atanmaz” görüşüne katılır mısınız?
Siz güçlü oldukça iyi dikkate alınırsınız. Örneğin geçtiğimiz seçimlerde Yeşil Sol Parti, kendi başına bir cumhurbaşkanı adayı çıkarmış olsaydı yüzde 13 -14 civarında bir oy alsaydı, parlamentoda şu anda mevcut milletvekili sayısında yaklaşık yüzde 50 fazlasıyla yer alırdı. Bu durumda bu güç elini güçlendirirdi. Kayyım atamasını da güçleştirirdi. Seçime katılma yüksek olursa kayyım tehlikesini o ölçüde bertaraf ederiz. Çünkü sonuçta alacağınız oy ne meşruiyetinizi ve güçlü olduğunu gösterir. Bu nedenle İstanbul seçimlerinden çok aslında, bu coğrafyadaki oyu ve gücün önemli olduğunu düşünüyoruz. Örneğin, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ni oy oranını düşünerek kazandınız, zayıflamış olursunuz zaten. İstanbul seçiminin kıymeti yoktur zaten. Herkes bunun üzerine duruyor ama, Erdoğan Kürtlerin oyuna talip değil İstanbul'da. Kürtlerin rakiplerine oy vermemesi istiyor sadece. Ama bu bir pazarlık sonucu mu, hayır değil. Çünkü Kürt siyaseti, DEM çok açık bir biçimde kent uzlaşısını öne çıkardı. Ve bunu CHP ile de tartıştı. Ama kimse Kürtlerle birlikte yol yürümek istemedi. İstemeyince siz ne yapacaksınız o zaman? Kendi başınıza seçime girip oyunuzu korumaya çalışacaksınız. Hatta asılmaya çalışacaksınız. İstanbul'da aslında güçlü bir adayla girmesinin nedeni de bu.
Bölgedeki belediyelere kayyım atanır mı yeniden?
Eğer, İstanbul'da oyunuzu korursanız, Diyarbakır'da da yüksek oy ile çıkarsanız Şırnak'ta belediyeyi geri alırsanız, belki Urfa, Bingöl gibi illerde belediye başkanlığı kazanırsanız, bu önemli bir göstergedir. Bu göstergenin tümünü doğru bir dille ve siyasi akılla harekete geçirdiğinizde 1 Nisan’dan sonra olumlu bir gelişme olabilir.
Nedir olumlu gelişme?
Kürt meselesini çözümünde daha makul bir dil. Çünkü Türkiye'nin de buna ihtiyacı var. Türkiye de tıkandı artık. İşte, dün NATO'da ben üyelikleri veto ediyorum, dediniz. Güç gösterisinde bulunuyorsunuz, Ama bugün ne oldu? Türkiye onay verdi. Niye onay verdin, çünkü ona gücünüz yok artık. Batı ittifakıyla ilişkilerin en önemli parametresi Kürt meselesinin çözümüdür. Herkes bir çözüm süreci başlangıcı bekliyor ama, yeni döneme uygun şekilde yeni enstrümanların harekete geçirilmesi mümkün.
Ne olabilir bu enstrümanlar?
Politik tutuklular bırakılır. Kobani davası gibi davalarla gündeme gelen, seçilmiş insanlardan oluşan siyasi aktörler bırakılır. Belediyelere kayyum tayin edilmez. Kendi faaliyetlerine başlar. Belediye başkanları görevlerine dönerler. Bunlar olursa, toplumda bir umut gelişirse destekleyici olur. Kaldı ki, iktidar kimse ile görüşmeden Kürt meselesinde adım atabilir. Mesela, kayyım uygulamasına imkân veren belediye yasasında değişiklik yapmaya meclis çoğunluğu yok mu var. Ya da böyle bir değişiklik getirdiğinde CHP, DEM, diğer partiler destek vermeyecek mi, destekleyecekler. Çok rahatlıkla Meclis’ten onu geçirebilir. Bu adımları atmanız için bir görüşme yapmanıza gerek yok.
Türkiye’nin yaşadığı tıkanmayı Kürt siyaseti de yaşamıyor mu?
2015'ten sonra devlet Kürt siyasetini daraltmak için belli enstrümanları harekete geçirdi. Ben üç alanda bunun başarılı olduğunu düşünüyorum. Bir Kürt siyasetinin tabanı önemli ölçüde dindarlardan oluşuyor. Hatta geçmiş dönemlerde bir AK Parti İl Başkanı “Seçimlerde dindar Kürtler HDP’ye oy veriyor” dediği için görevden alınmıştı. O, hakikati söylüyordu. Bunu görenler HÜDA PAR’a bir alan açtı. HÜDA PAR 'a yakın isimler yönetime geldi. İki şeyi gözlemliyorum. (HÜDA PAR) Bir olumlu bir dil kullanıyorlar. Yani herkes için daha barışık bir dil gibi. İkincisi Kürtçe. Bunun doğru okunması gerekiyor. İkincisi seküler Kürtler açısından CHP çekim merkezi haline geldi. Seküler Kürtlerin oraya yönelmesi söz konusu, 2023 seçimlerinde bu gerçekleşti. CHP yıllar sonra Diyarbakır'dan milletvekili çıkaracak noktaya geldi. Metropollerde, TİP gibi partilere Kürt gençleri kaydı. TİP' e de bir alan açıldığını düşünüyorum. Ama elimde bunu destekleyecek somut bir delil yok.
DEM bunlara karşı atak geliştiremedi mi?
Hayır, ne yazık ki, karşı atak oluşturamadı. Diyarbakır’da 14 Mayıs seçimlerinde 40 bin oy geçersiz sayıldı, vekil sayısı düştü. Kürt siyaseti, üçüncü yolda ısrar etmiş olsaydı, inanıyorum ki Kürt siyaseti başka konumda olacaktı. (Gönül Morkoç)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.