HÜDA PAR liderinden DEM Parti ve İttifak açıklaması
Kaynak:Haber Merkezi
AMİDA HABER - HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, merkezi Erbil’de bulunan Rudaw TV’ye konuştu, güncel konularla ilgili soruları yanıtladı.
İşte Zekeriya Yapıcıoğlu ile yapılan röportajın bir bölümü
İran-İsrail savaşında Türkiye'nin nasıl bir rol ve pozisyon alması gerekiyor sizce?
Yani şunu görmek lazım. Yahudi’nin anladığı tek dil güçtür. Eğer size saldırdığında onu da canının ciddi bir şekilde yanacağını anlarsa size saldırmaktan vazgeçer. Başka türlü onu durduracak herhangi bir ahlak kuralı, herhangi bir hukuk kuralı, herhangi bir uluslararası tahammül falan yoktur. Kimse kendini aldatmasın. Ama sizin elinizde yeterince güç varsa, size saldırdığında onun canının yanacağını bilirse saldırmaz. Belki de dostça geçinmeye çalışır.
Türkiye'de güç mü kullanmalı ya da İran'dan yana mı durmalı?
İnsanlıktan yana durmalı. Şu anda bu savaş İsrail-İran savaşı değil. Tıpkı bir sene önce başlayan savaşın İsrail-Hamas savaşı olmadığı gibi. İsrail'in insanlıkla savaşıdır. Bu siyonist yapı, bu zihniyet bölge barışına en büyük engeldir. Bölgede onlar var olduğu ve bu zihniyette sahip oldukları müddetçe asla bölgeye huzur ve barış gelmeyecektir. Dünya barışına da en büyük tehdit belası siyonizmdir.
Dolayısıyla Türkiye insanlıktan yana olmalı. Aslında sadece Müslümanlar da değil insan olan herkes, insan kalabilen herkes, vicdan sahibi herkes tehlikenin farkına varmalı ve bu tehlikenin dünyayı ateşe attığını görmeli. Herkes bu ateşi söndürmek için elindeki su kovasının büyüklüğü neyse o suyu bu ateşin üzerine dökmeli.
İran'daki mevcut rejim çok baskıcı bir rejim. İran'daki Kürtlerin siyasal, sosyal yaşamını düşündüğünüzde neler söylemek istersiniz?
Şüphesiz bir yerde bir baskı olması sadece oranın rejiminin ismiyle alakalı bir şey değildir. Dolayısıyla orada yaşanan sorunlar hakkında doğrusu farklı kanallardan gelen bilgiler bunu farklı isimlendiriyor. Nerede bir zulüm varsa o zulümün durdurulması için benim inancım bana emrediyor. Allah bize mutlak surette adaleti emrediyor. Kim yaparsa yapsan adaletsizlik adaletsizliktir. Dolayısıyla bunun rejimin yapısından kaynaklı olduğu söylenir ama mesela önceki rejim yani Şah rejimi döneminde Kürtler çok mu rahattı?
Bir Kürt siyasetçi olarak, bir Kürt partisinin lideri olarak, İran'daki mevcut statükonun oradaki Kürtlerin özgürlüğü üzerindeki baskısını, özellikle idam gibi bir kartı sürekli canlı tutmasına karşı çıkmak gerekmez mi?
Sadece idama sırf idam olduğu için karşı çıkmak çok moda ama bazı suçların cezasının idam olması gerektiğini ben düşünüyorum. Yapılan şeyden dolayı yani ama her şeyden önce kanunlar herkese eşit uygulanmalı. Eğer herkese eşit uygulanmıyorsa, kanunlar kişinin kimliğine göre, sosyal statüsüne göre ya da servetine göre birine başka bir şekilde uygulanıyorsa, veyahut birileri bu idamı siyaseten kendisinden rakip veya tehlikeli olarak gördüğü kişilere karşı uyguluyorsa, suçsuz insanlara karşı uyguluyorsa, silah olarak kullanılıyorsa o zaman bu idam çok tehlikeli bir silahtır. Dolayısıyla idam cezasının olmaması lazım. Ama birilerinin idamı hak ettiğine inanıyorum ben. Mesela masum bir insan, masum bir çocuğu suçsuz, sebepsiz, menfaat için öldüren bir insanın bence önümden başka hiçbir sezasının olmaması gerekir.
İran'daki Kürtler için sizin parti olarak uygun gördüğünüz formül nedir? Bir statü sahibi olmalarını ister misiniz? Nasıl bir statü sahibi olmaları?
Yani doğrusu biz Kürt meselesiyle ilgili başından beri şunu söylüyoruz; bölgede Irak Kürdistan Bölgesi’nde ya da İran'ın Kürdistan bölgesinde oradaki birkaç vilayette yoğun olarak Kürt nüfusu var. Her yerin kendine has şartları vardır. Mesela bir yerde belki federasyon bile yetmez deyip insanlar “bağımsızlık olmalı” diye tartışabiliyorlar. Nitekim hatırlayın Irak-Kürdistan Bölgesi’nde bir referandum yapıldı. “Bağımsızlık ilan edelim mi” yetmeyelim diye halka sordular. Büyük bir çoğunluk bağımsızlıktan yana tavır koydu. Şimdi Kürtlerin sahip olduğu statü yönünde en ileri seviyede olan yer neresi? Irak-Kürtistan Bölgesi. Bir federatif yapı var, kendi meclisleri var, kendi başkanları var, başbakanları var, hükümetleri var. Peşmerge orada iç güvenliği sağlıyor. Ama buna rağmen Irak Anayasası'nın bazı maddelerin uygulanmamasından dolayı bazı rahatsızlıklar oluştu ve orada bir referanduma gidildi.
Biz o zaman dedik ki belki biz bazı tavsiyelerde bulunabiliriz ama oradaki insanların iç işlerini karışmaya bizim hakkımız yok. Irak-Kürdistan Bölgesi’ndeki Kürtler kendi durumlarını daha iyi bilirler ve ne karar alırlarsa herkesin buna saygı duyulması gerekiyor. Bize düşen şey olur. Oradaki huzurun ve barışın temin edilmesi konusunda bize bir sorumluluk düşerse sorumluluğumuzu yerine getirelim. Ama kendimizi onların yerine koyup onlar adına karar alma hakkını biz kendimize görmedik.
Peki ya İran’daki Kürtler?
İran’daki Kürtler için de böyle. Oradaki insanlar kendileri için en uygun durumun ne olduğuna onlar karar vermeli. Bu kararı verirken gerçekten oradaki insanların huzurunu dikkate alıp emperyal bazı hesapların da farkına varmalı.
İran'daki Kürtler, bazı siyasi partiler şu sıralar mevcut rejimin yıkılması gerektiğini, daha özgürlükçü bir rejimin gelmesi gerektiğini düşünüyorlar. Bu yönde bütün Kürt partilerinin bir talebi olursa ve İran'da böyle bir süreç başlarsa tavrınız ne olur?
Yani gerçekten iş o noktaya gider mi? Evet aslında takip ettik. Bazı mesela İran KDP'sinden böyle bir çağrı geldi, “rejim yıkılmalı” denildi. Rejimin oradaki Kürtlerle özellikle o partilerle ilişkisi konusunda ben doğrusu çok detaylı bilgiye sahip değilim. Yani onu analiz edecek kadar konu üzerine eğilmiş değilim. Ama oradaki Kürtlerin ağız birliği ederek öyle bir şey söylemeleri durumunda o zaman orada ne oluyor bitiyor diye mutlaka gidip bakmak lazım.
MHP lieri Devlet Bahçeli'nin çağrısıyla bir süreç başladı ve devam ediyor. Siz HÜDA PAR olarak bu süreci neresindesiniz?
Aslında bu süreç başladığından beri ve hatta başlamadan önce de bizim sürekli tekrar ettiğimiz bir şey vardı. Biz diyorduk ki silah ve şiddet bir hak arama yöntemi olamaz, olmamalı ve mutlaka bu terk edilmeli. Bu süreç anlaşıldığı kadarıyla Milli İstihbarat Teşkilatı MİT ve PKK arasında uzun bir süre götürülmüş belli bir kıvama ulaştıktan sonra da Sayın Bahçeli tarafından deklare edilmiştir. Meclisin açıldığı gün bir şey söyledi, sonra 22 Ekim'de “eğer örgütü lağvettiğini ve silahın devrinin bittiğini söyleyecekse gelsin dem grubunda konuşsun” dedi. Çıtayı çok yükseğe koydu.
Biz bununla ilgili de evet mutlaka bu olmalı ama daha önce yaptığımız gibi, iki mesele birbirine karıştırılmamalı dedik. Belki sorunun bir boyutu şiddet boyutudur ama Kürt meselesi sadece şiddetten ibaret değil ki. Biz mütemadiyen söylüyoruz. Hatta parti programımıza yazdık. Yani Kürt meselesi eğer sadece bir şiddet, bir asayiş sorunu olarak görülürse ya da kısmen bölgesel ekonomik geri kalmışlık olarak görülürse bu sorun çözülmez. Sorunun siyasi boyutları vardı, sosyal boyutu vardı, psikolojik boyutu vardı, hatta uluslararası bir boyutu vardır. Dolayısıyla bütün bu boyutlarıyla birlikte bu sorun görülmeli ve ona göre çözüm adımları atılmalıdır.
Bugün de eğer iki mesele birbirine karıştırılırsa ya da biri diğerinin şartı olarak görülürse çözümün ve bu sürecin tıkanma riski vardır. Nihayetinde on sene önce benzer bir süreç yaşandı. O dönem de söyledik. Dedi ki bu mesele bir hak hukuk meselesidir. Ben PKK'li değilim, elimde silah da yok. Ama eğer benim talep ettiğim bir hakkı bana tanımak için irademin dışında bir şey istiyorsanız benden, mesela PKK'nin silah bırakması şartına bağlıyorsanız buna hakkınız yok. PKK'nin elindeki silahı ben ona bıraktıramam. Ne ben onlara söz geçirebilirim, ne de zorla alabilirim. Öyleyse niçin PKK'li olmayan, hatta PKK'nin kendisine zarar verdiği düşünülen, ciddi bir şekilde PKK'de mağdur olmuş olan çok geniş halk kitleleri var. Bunların meşru ve makul talipleri var. Bunları niye PKK’nin silah bırakması şartına bağlayalım?
Cumhur İttifakı'nın içinde yer alan bir parti olarak diğer paydaşlarada bunu söylüyor musunuz? Ve ne bekliyorsunuz? Bir ana dilde eğitim söz konusu olacak mı sizce?
Bizce mutlaka olmalı. Ana dilde eğitim sadece Kürtler için değil. Herkes için temel bir haktır. Siz irade olarak ortaya koyarsınız, dersiniz ki ben bunu hak olarak tanıyorum, bunun hazırlıklarına da başlıyorum. Planladık, hedef olarak beş yıl sonra isteyenler kendi ana dilinde eğitim alabilecekler. Bu memleketi rahatlatır. Resmi dil Türkçe ise herkes öğrensin. Herkes öğrenir zaten. Ama ana dilde eğitim bu memleketi bölmez. Bence bu memleketin farklı unsurlarını birbirine karşı kışkırtmaya çalışan, kötü niyetle onları birbirine düşürmeye çalışan insanların elindeki kozu almış oluyor.
PKK ile devlet arasında yürüyen bu süreç bir noktaya erdiğinde ve ihtimal dahilinde DEM Parti Cumhur İttifakı'nda yer alırsa, siz kimyası uyuşmayan iki Kürt partisi olarak ne olur ne öngörüyorsunuz?
DEM Parti şüphesiz oraya geleceği zaman HÜDA PAR'a soracak değil ya da AK Parti, DEM Parti ile bu görüşmeleri yapıp onları da Cumhur İttifakı'nın çatısı altına davet edeceği zaman yine onu bizim kabul etmemiz şartına bağlayacak değil. Nihayetinde biz bütün siyasi partiler arasında diyalog olması gerektiğini söylüyoruz. Elbette farklılıklarımız olabilir. Bizim AK Parti ile de farklı düşündüğümüz pek çok nokta var. MHP ile bizim farklı olduğumuz pek çok nokta var. Ama nihayetinde aynı birlik içerisinde, Cumhur İttifakı çatısı altında birlikte seçimlere girdik. Şimdi o birbirine çok sert bir şekilde eleştiri yöneltenler ya da işte Malazgirt'te Sayın Bahçeli'yle yan yana olmamıza şiddetle eleştiri yöneltenleri 1 Ekim'de gördünüz. Mesela bayramlaşma ziyaretlerinde MHP ile DEM Parti gittiler birbirleriyle bayramlaştılar. Ne oldu? MHP mi DEM Parti'ye yaklaştı ideolojik olarak, Rusya Dem Parti mi MHP'lileşti? Hangisi? Bence hiçbirisi de değil.
Öcalan sizin için HÜDA PAR için zamanında Kürtlerin MHP'si diye bir tanımlamada bulunmuştu.
Öcalan’ın söylediklerini çok ciddiye almıyorum. HÜDA PAR’ı kurduğumuzda Öcalan sanki çok tanışıyormuşuz ve askerlik arkadaşımızmış gibi şöyle diyordu; “Bunların gidip lokantada yemek yiyecek parası yok nasıl parti kurdular?” Yani o yüzden bazen konuşur böyle. Bazen de ne dediği çok anlaşılmaz. Hatta anlaşılmasın diye çok özel ve yoğun bir çaba içerisine de girer.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.