Profesör Şervan Gökhan uyardı: Son çıkıştayız

Profesör Şervan Gökhan uyardı: Son çıkıştayız

Kaynak:Haber Merkezi

Uzun süre Diyarbakır’da görev yapan Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şervan Göklan ‘tükenmişlik sendromu’ başlıklı bir yazı kaleme aldı.

AMİDA HABER- Dijital dönüşüm ve modernitenin birlikteliği günümüz dünyasında çalışanlar üzerinde adeta bir tükenmişlik sendromu pandemisine yol açmış durumda ve insanlık olarak bunun önüne geçmek için belki de köprüden önceki son çıkıştayız…

Tükenmişlik sendromu, günümüzde toplumların yaygın ve aynı zamanda yüksek düzeyde ihmal edilen ya da görmezden gelinen ciddi sorunlarından biridir. Modern yaşamın getirdiği yoğun iş yükü, kronik yorgunluk, sosyal baskılar ve hızlı yaşam temposu, bireylerin fiziksel ve zihinsel sağlığını olumsuz etkilemektedir.

Tükenmişlik sendromu, yüksek stres altında çalışanlarda görülen ve işlerine karşı duydukları heyecan, enerji ve motivasyon kaybı, hizmet verilen kitleye karşı duyarsızlaşma ile ortaya çıkan, kişilerin zihinsel ve fiziksel olarak tükenme belirtileri göstermesiyle karakterize ciddi bir durum olup sadece bireysel değil toplumsal düzeyde de yansımaları olan bir sorundur. Yapılan çalışma ve değerlendirmelerle sendromun geçici olmadığı aksine uzun sürebilen bir problem olduğu gösterilmiştir.

‘Salgın haline geldi’

Duyguların, yapılan işle harmanlandığı mesleklerde çalışanların yüklendiği stres ve işleri esnasında karşılaştıkları olumsuz davranışlar sonrasında çaresiz kalmaları bir süre sonra duygusal tükenme yaşamalarına neden olmaktadır. Yaklaşık 50 yıl önce Herbert Freudenberger’in tanımladığı ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından da önemli bir sağlık problemi olarak tanınan tükenmişlik sendromu, insanlarla sürekli etkileşim halinde olan, başta hekimler olmak üzere sağlık çalışanları, sosyal hizmet uzmanları, öğretmenler ve polislik gibi meslek gruplarında sıklıkla görülmektedir. Ancak günümüzde hemen her sektörde çalışanlar arasında bu durum adeta bir salgın hale gelmiş ve çalışma hayatına dair en sık karşılaşılan problemlerden biri olduğu görülmüştür. Bu yazıda, tükenmişlik sendromunun ortaya çıkış nedenleri, bireyler üzerindeki etkileri, toplumsal boyutları ve sorunla başa çıkma yolları ele alınacaktır.

‘Kaybetme korkusu’

Sanayi Devrimi’nden yaklaşık iki yüzyıl kadar sonra insanlık çok daha radikal olabilecek bir devrimin eşiğine adım attı. Dijital dönüşüm hem toplumları hem de çalışma ortamlarını derinden etkileyecek bir potansiyel taşımakta, yeni iş tanım ve akışları ortaya çıkmakta, çalışanların işe bakış ve adaptasyonunu dönüştürmekte ve insanların işlerini teknoloji nedeniyle kaybetme korkusu ile beraber toplumsal dinamiklerin de değişmesine neden olmaktadır.

‘Kronik stres’

Sanayi Devrimi sonrası ortaya çıkan toplu şekilde çalışma ve disiplin toplumu, çalışanlar arası örgütlenmeyi ve dayanışmayı ortaya çıkarmıştır. Dijital devrim ile beraber ortaya çıkacak kontrol toplumunda ise bireyselleşmiş çalışmanın daha baskın olacağı ve dayanışmanın geri planda kaldığı bir sistem içinde insanların yalnızlaşacağı, örgütlülüğün ve toplumsal desteklerin azalması ile çalışanların tükenmişliğe daha yatkın hale geleceği açıktır. İşlerin değişen niteliğine ayak uydurmaya çalışan milyonlarca insanın yaşadığı yüksek stres, uzmanlaşmanın getirdiği aşırı çalışma, taleplerin insani kapasiteleri aşması ve ortaya çıkan kronik stres hali çalışanların yaşamının bir parçası haline gelmektedir.

‘Yeterli söz hakkı sahibi olmaması’

Teknolojik olanaklardan dolayı sadece çalışma saatlerinde değil tüm gün boyunca kişinin erişilebilir olması işten tamamen kopmayı engellemekte ve dinlenme sürelerinin düşmesine yol açmaktadır. Bu durumda bireylerin kendilerini sürekli iş baskısı altında hissetmeleri söz konusu olmakta ve bu da tükenmişlik sendromuna zemin hazırlamaktadır. İş yükünün çok fazla olup uzun ve yoğun çalışma saatleri arasında yetersiz dinlenme sürelerinin olması, kişisel yaşam ile iş yaşamı arasındaki dengenin sağlanamaması, yapılan işin aşırı stresli olması, iş yerinde sosyal destek sistemlerinin yeterli olmaması, kişinin yaptığı işin fizyolojik ve psikolojik etkileri hakkında kontrol sahibi olamaması, karar alma süreçlerinde yeterli söz hakkının bulunmaması, alınan ücretlerin yeterli alım gücü ve beklenen ortalama yaşam koşullarını sağlayamaması gibi etmenler tükenmişlik sendromunun önemli nedenleri arasındadır.

‘Enflasyon alım gücü, işsizlik’

Ekonomik krizler, işsizlik, enflasyon ve politik belirsizlikler, bireylerin geleceğe dair kaygılarını artırır. Bu tür belirsizlikler, toplumda genel bir güvensizlik ve tükenmişlik hissi yaratabilir.

Bir ülkenin ekonomik yapısında ciddi bozulmaların yaşandığı dönemlerde sıklıkla yüksek işsizlik oranları, enflasyon, alım gücünün azalması, işletmelerin kapanması ve genel ekonomik durgunluk yalnızca finansal göstergeleri etkilemekle kalmaz, aynı zamanda bireylerin ve toplumun psikososyal yapısını da derinden etkiler. Ekonomik krizlerde insanlar, işlerini kaybetme korkusu, mali zorluklar, geleceğe yönelik belirsizlik ve genel bir umutsuzluk hissi ile karşı karşıya kalırlar. Bu tür stres faktörleri, bireylerin psikolojik dayanıklılığını zayıflatır ve tükenmişlik riskini artırır. Özellikle iş güvencesizliği, sürekli bir belirsizlik hali ve mali kaygılar, bireylerin kesintisiz stres altında kalmalarına ve bu durumun zamanla tükenmişlik sendromuna dönüşmesine neden olabilir.

Sonuç

Tükenmişlik sendromunun yaygınlaşması, bireysel ve toplumsal hayatı olumsuz etkilemesi, çalışanların ve kurumların bu sorunla başa çıkmak için çeşitli stratejiler geliştirmesini gerektirir. Bu stratejiler bireysel, kurumsal ve toplumsal düzeyde ele alınmalıdır. Hükümetlerin bu sorunu ciddiye alarak, çalışanların fiziksel ve ruhsal sağlıklarını koruma yönünde adımlar atmaları, toplumsal refahın artırılması ve daha sağlıklı bir toplum oluşturulması açısından büyük önem taşımaktadır. Bireylerin, stresle başa çıkma becerilerini geliştirmeleri, sağlıklı yaşam alışkanlıkları kazanmaları, sosyal medya kullanımını sınırlamaları, finansal ve dijital okuryazarlıklarını geliştirmeleri, kendileri ve ailelerine zaman ayırmaları, hobi edinmeleri, sosyal destek ağlarını artırmaları, zaman yönetimi becerilerini geliştirmeleri, ortaya çıkacak tükenmişlik sendromunu önlemede yararlı olabilecek adımlardır. Kurumsal düzeyde geliştirilecek politikalar çalışanların iş ve özel hayat dengesini korumalı, esnek çalışabilme imkânı tanımalı, kişisel yaşamlarına zaman ayırabilmelerine olanak tanımalı ve psikososyal destek mekanizmalarının hayata geçirilmesini sağlamalıdır. Toplum genelinde ise bu sorunla ilgili farkındalık artırma çalışmaları düzenlenmeli, toplumsal beklenti ve normlar yaşamın gerçekleri ile uyumlu hale getirilmeli, birey ve toplumun sosyoekonomik güvenliği sağlanmalı ve bu soruna karşı sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri ve işverenler ortak çalışmalar düzenlemelidir.

Dijital dönüşüm ve modernitenin birlikteliği günümüz dünyasında çalışanlar üzerinde adeta bir tükenmişlik sendromu pandemisine yol açmış durumda ve insanlık olarak bunun önüne geçmek için belki de köprüden önceki son çıkıştayız…

Yazının tamamı için: https://www.perspektif.online/

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.