Diyarbakır’da biletler 3 bin TL: Sinema, tiyatro hayal oldu

AMİDA HABER - Diyarbakır’da şiddet olayları her geçen gün artıyor. Kavga, silahlı saldırılar ve kadın cinayetlerinin altında yatan birçok neden bulunuyor. Uzmanlara göre şiddet her yaş grubunda görülse de özellikle gençlerde giderek yükselişe geçtiği gözlemleniyor. Genç nüfusun yoğun olduğu kentte işsizlik ve öfke, şiddet vakalarının başlıca sebepleri arasında yer alıyor.
Konser bileti 3 bin TL
Ekonomik sıkıntılar ve artan maliyetler, gençlerin sinema, tiyatro, konser, sergi gibi sosyal-kültürel etkinliklere katılımını zorlaştırıyor. Tiyatro biletleri, 200-300, konser biletleri ise 3 bin liraya ulaştı. Kurslar fiyatları ise ne yazık ki herkesin ulaşabileceği bütçede değil. Bu imkânlardan mahrum kalan gençler streslerini doğru şekilde yönlendiremeyince şiddet, kendini daha fazla hissettiriyor.
‘Asgari ücretliye hayal oldu’
Sosyolog, eğitimci ve yazar Arslan Özdemir, kültürel aktivitelerin azalması ile şiddet arasındaki ilişkiyi Amida Haber’e değerlendirdi. Özdemir, kültürel etkinliklerin pahalı olmasının toplumsal eşitsizlikleri derinleştirdiğini belirterek şunları söyledi: “Diyarbakır’da bir tiyatro bileti ortalama 200-300 TL’yi bulurken, sinema ve konser ücretleri de asgari ücretle geçinen aileler için neredeyse ulaşılamaz durumda. Geliri yüksek sınıflar hâlâ bu etkinliklere katılabilirken, dar gelirli kesimler için kültür-sanat faaliyetleri bir ‘lüks’ haline geliyor. Bu da kentte kültürel eşitsizlikleri büyütüyor ve yeni bir toplumsal ayrışmaya yol açıyor.”
‘Şiddet eğilimi daha görünür hale geldi’
Gençlerin kültürel alanlara erişemediğinde kahvehane, internet kafe veya sokak gibi mekânlara yöneldiğini ifade eden Özdemir şöyle devam etti: “Bu mekânların çoğu, gençlerin sağlıklı sosyalleşme pratikleri geliştirmelerine, kolektif üretim süreçlerine katılmalarına ya da enerjilerini yaratıcı bir biçimde dönüştürmelerine uygun değildir. Özellikle kahvehanelerde uzun süreli pasif vakit geçirmenin veya internet kafelerde sanal dünyaya kapanmanın, bireyler arası ilişkilerde yüzeyselleşmeye yol açtığı; sokak gibi kontrolsüz kamusal alanlarda ise gerilim, çatışma ve şiddet eğilimlerinin daha görünür hale geldiği gözlemlenmektedir”
Pierre Bourdieu’nün “kültürel sermaye” kavramına atıfta bulunan Özdemir, şiddetin bireysel bir öfke boşalmasından çok yapısal bir sorun olduğunu vurguladı: “Kültürel faaliyetlerden mahrum kalan gençler, kendilerini ifade etme ve toplumda görünür olma ihtiyacını çoğu zaman yıkıcı ya da saldırgan davranış biçimleriyle ortaya koymaktadır. Bu durum, bireysel bir öfke boşalması olarak değerlendirilemeyecek kadar yapısal bir nitelik taşımaktadır. Zira ekonomik eşitsizliklerin ve kültürel imkânsızlıkların ürettiği bu boşluk, gençlerin potansiyelini pozitif alanlarda gerçekleştirmesini engellemekte ve toplumsal yaşamda şiddet riskini artıran bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır”
‘Orta sınıfın dahi gitmesi imkânsız hale geldi’
Diyarbakır’da orta sınıfın bile düzenli olarak tiyatro ya da sinemaya imkânsız hale geldiği belirten Özdemir, “Bu etkinlikler daha çok “özel imkânları” olan, yani ekonomik olarak rahat kesimlerin alanına sıkışmış durumda. Bu da toplumsal kutuplaşmayı besleyen bir unsur haline geliyor. Kültüre erişemeyen kesimler kendilerini dışlanmış hissediyor, erişebilenler ise daha ayrıcalıklı bir konumda görünüyor” dedi.
‘Kopuşlara ve şiddet eğilimlerine dönüşebilmektedir’
Özdemir, Diyarbakır’da son dönemde artış gösteren kavga, silahlı saldırılar ve kadın cinayetleri, yüzeyde yalnızca bireylerin öfke kontrolü sorunu gibi görünse de, aslında çok daha derin toplumsal dinamiklerin bir yansıması olduğu söyledi. Özdemir, “Kentte yaşanan ekonomik daralma, işsizlik oranlarının özellikle gençler arasında yüksek seyretmesi, kültürel ve sanatsal aktivitelerin giderek erişilemez hale gelmesi, bireylerin gündelik yaşam pratiklerini doğrudan etkilemektedir. Bu durum, yalnızca bireylerin psikolojik dünyalarında değil, aynı zamanda kamusal alandaki ilişkilerinde de şiddeti besleyen bir potansiyel yaratmaktadır. Diyarbakır gibi sosyo-politik açıdan yoğun baskıların yaşandığı bir kentte, ifade kanallarının sınırlanması ve kamusal özgürlüklerin daraltılması, bireylerde “çıkışsızlık” hissini pekiştirmektedir. Bu hissiyat, zamanla öfke birikimine, toplumsal normlara yönelik kopuşlara ve şiddet eğilimlerine dönüşebilmektedir” diye konuştu.
‘Toplumun yapısal sorunlarının doğrudan bir yansımasıdır’
Bireylerin öfke kontrolünde yaşadıkları zorluklar ya da psikolojik sorunların daha geniş bir perspektiften bakılması gerektiğine dikkat çeken Özdemir, “Derinleşen ekonomik eşitsizlikler, kültürel dışlanma, sosyal faaliyet alanlarının daralması ve politik baskılar, şiddetin toplumsal düzeyde yeniden üretilmesine zemin hazırlamaktadır. Diyarbakır’daki şiddet olayları, yalnızca bireylerin anlık tepkilerinin değil, toplumun yapısal sorunlarının doğrudan bir yansımasıdır. Çıkışsızlık hissi, sosyal eşitsizlikler ve sistematik baskılar, bireylerin şiddeti hem bir ifade biçimi hem de bir varlık gösterme stratejisi olarak kullanmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda Diyarbakır’daki şiddet olaylarını anlamak için, bireysel psikolojiye indirgenen dar bir çerçeve yerine, toplumsal ve yapısal nedenlerin bütünüyle ele alınması gerekmektedir” dedi.
‘Eski düzeyde bir noktaya henüz gelmemiştir’
Belediyelerin ve yerel yönetimlerin sosyal eşitsizlikle mücadelede kültürel etkinlikleri önemine vurgu yapan Özdemir, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Diyarbakır’da belediyelerin kültür-sanat alanında yürüttüğü çalışmalar zaman zaman dikkat çekse de, bu faaliyetler toplumun ihtiyacını karşılamada yetersiz kalmaktadır. Özellikle gençlere yönelik olarak belediyeler; Büyükşehir Belediyesi Tiyatrosu aracılığıyla ücretsiz ya da düşük ücretli tiyatro gösterimleri sunmuş, Cegerxwîn Kültür Merkezi çatısı altında müzik, resim, dil ve edebiyat atölyeleri düzenlemiş, ayrıca gençlerin enerjilerini olumlu alanlara yönlendirmesi için çeşitli spor etkinlikleri ve turnuvalar organize etmiştir. Bunun yanında Mehmet Uzun Edebiyat Günleri gibi edebiyat odaklı kültürel buluşmalar da kentin kültürel kimliğini besleyen önemli girişimler arasında yer almıştır. Ancak kayyum uygulamalarıyla birlikte bu merkezlerin büyük bir kısmı ya kapatılmış ya da faaliyetleri ciddi ölçüde sınırlandırılmıştır. Bu durum, Diyarbakır’ın kültürel çeşitliliğini ve toplumsal dinamizmini besleyen damarları zayıflatmış; kentte özellikle gençlerin kültür-sanat alanlarına erişim imkânlarını daha da kısıtlamıştır. Bu anlamda Belediyeler tekrar bu çalışmalarına başlamış ancak eski düzeyde bir noktaya henüz gelmemiştir. Aram Tigran konservatuarının yeniden açılıyor olması umut verici bir durumdur.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.