Fransız arkeolog yıkımı durdurdu: Diyarbakırlar koruyamadı
AMİDA HABER - Diyarbakır Kalesi ve surlarının yapımına ne zaman başlandığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, günümüzdeki hâlinin MS 349 yılında Roma İmparatoru II. Constantinious tarafından inşa ettirildiği biliniyor.

İç kale ve dış kale olmak üzere iki bölümden oluşan Diyarbakır Surları, Dağ Kapı (Harput Kapısı), Urfa Kapı (Rum Kapısı), Mardin Kapı (Tell Kapı) ve Yeni Kapı (Dicle-Şat Kapı) olmak üzere dört ana kapıya sahip. Çin Seddi’nden sonra dünyanın en uzun ve geniş savunma duvarı olarak kabul edilen Diyarbakır Surları, 2000 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne, 2015 yılında ise Dünya Mirası Listesi’ne alındı.
Ancak surlar, tarih boyunca farklı imparatorlukların müdahaleleri, yıkımları ve onarımlarıyla günümüze ulaştı.

1932’de başlatılan yıkım Gabriel sayesinde durduruldu
1932 yılında dönemin Diyarbakır Valisi Faiz Ergun, “şehir hava almıyor, hastalıklar artıyor” gerekçesiyle surların Yenişehir yönüne bakan bir bölümünün yıkımına karar verdi. O dönemde kentte arkeolojik incelemelerde bulunan Fransız arkeolog Prof. Albert Louis Gabriel, yıkımın kültürel bir felakete yol açacağını fark ederek durumu Ankara’daki yetkililere rapor etti. Gabriel’in girişimleri sonucu yıkım kısa sürede durduruldu. Ancak bu süreçte Dağkapı Meydanı’ndaki surların bir kısmı ve Dağkapı tamamen yıkıldı; yalnızca Tek Beden Burcu ayakta kaldı.

‘Gabriel olmasaydı, bugün Urfa Kapı olmayabilirdi’
Amida Haber’e konuşan Prof. Dr. Aziz Yağan, surların tarihsel sürecini ve korunma gerekliliğini anlatarak şunları söyledi: “Binlerce yıllık Diyarbakır Kalesi, 1932 yılında dönemin valisi tarafından ‘hava sirkülasyonu yok’ gerekçesiyle yıkılmaya başlıyor. O dönemde kentte bulunan Gabriel, durumu Ankara’ya bildirip yıkımı durduruyor. Eğer bu müdahale olmasaydı, muhtemelen bugün Urfa Kapı bile ayakta olmayacaktı.”

‘Mısır piramitleriyle aynı kaderi paylaşıyor’
Yağan, Diyarbakır Surları’nın Antalya Kalesi ve Mısır Piramitleri’yle benzer bir tarihsel kaderi paylaştığını belirtti. Yağan, “Diyarbakır Kalesi’nin yıkılmaya başlandığı dönemde Antalya Kalesi’nde de benzer bir durum yaşanıyor. Mısır’da ise bir dönem piramitler bile yıkılmak istenmiş. Yaklaşık 200 taş sökülmüş, sekiz ay sürmüş ama baş edilemeyince durdurulmuş. Mısır Napolyon tarafından fethedildiğinde ya da alındığında Napolyon Fransa'dan 130 bilim insanını getiriyor ve araştırmalarda bulunuyor. Daha sonra piramitlerle ilgili bir rozetta taşı denilen bir tablet bulunuyor. O tablette hem hiyeroklüp hem de Yunan yazısı var. Napolyon’un Mısır’a getirdiği 130 bilim insanı sayesinde piramitlerin gizemi çözülüyor. Yaklaşık 200 taş sökülmüş, sekiz ay sürmüş ama baş edilemeyince geri çekiliyorlar. Bizde ise aynı dönemde kültürel değerler yıkım tehdidi altına giriyor.”

‘Kültürel miras için politika yok’
Diyarbakır’daki kültürel yapıların korunmasına ilişkin politik eksikliği eleştiren Yağan, şu ifadeleri kullandı: “Napolyon da Gabriel de Fransız’dı; biri Mısır’ı, diğeri Diyarbakır’ı kurtardı. Ama biz hâlâ onların metodolojik yaklaşımlarını bu kente uyarlayamıyoruz. Bizim Diyarbakır'da ya da bölgede tarihi eserlerle ilgili ne kültür ne de tarihi eserle ilgili politikamız yok. Napolyon gibi, Gabriel gibi bizim içimizde de bireyler, kurumlar ısrarla, ciddiyete endişeyle bu soruna ilgileniyor, önerilerde eleştirilerde bulunuyor. Ama bunlara kayıtsız kalınıyor. Sur taşlarının çalınması, burçların ticari mekân olarak kullanılması gibi sorunlar sürüyor.”

‘Burçlar kültür mekânına dönüştürülebilir’
Yağan, tarihi surların restorasyon ve kullanımında yeni bir yaklaşım gerektiğini belirterek önerilerini şöyle sıraladı: “Avrupa’da Brugge ve Nürnberg kaleleri aslına uygun biçimde korunuyor. Diyarbakır Kalesi de doğru bir restorasyon ve kültürel planlamayla hem korunabilir hem de gelir getiren kültürel alanlara dönüştürülebilir. N restorasyonunun doğru dürüst ilerlediğini görüyoruz, ne ticari işletmelerin buna gereken önemi, ciddiyeti, korumayı sağlamadığını biliyoruz. Onun için burada yapılması gereken şey bu kentte bir tarihi eser politikasının oluşturulması gerekiyor. Sur içindeki, kale içerisindeki herhangi bir burç, herhangi bir beden bu kentin kültürel ve tarihi eserlerini sergileyecek bir görev haline dönüştürülebilir. Böylece hem kendi geçimini, kendi giderini sağlayabilir hem de kentin binlerce yıllık tarihi kültürel birikimi ve günümüz sanatı, modern sanatı sergilenebilir.”

Burcun ismi değiştirilmesin
Kente ayakta kalan Tek Beden Burcu’na Albert-Louis Gabriel’in isminin verilmesine yönelik önerileri eleştiren Yağan, “Albert-Louis Gabriel’in isminin herhangi bir burca değil, bir park, cadde ya da alana verilmesi daha uygun ve değerli olur” dedi.
‘Surlar son 100 yıldır yıkılmaya devam ediyor’
Prof. Yağan sözlerini şöyle tamamladı: “Yüzyıllar boyunca ayakta kalmayı başaran Diyarbakır Surları, son 100 yıldır yıkım tehdidi altında. Kurumlar, kurullar, restorasyon çalışmaları bu süreci durdurmaya yetmedi. Görünen o ki, bu tarihi miras hâlâ korunmayı bekliyor.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.