Ortadoğu’da şiddet hiçbir dönem yok olmadı. Son yüz yıla baktığımızda şiddetin süreklileştiği, yüz binlerle ifade edilecek düzeyde insanın öldüğü, milyonlarca insanın yerinde edindiği bir bölge olarak halen çatışmaların merkezinde duruyor.
Ortadoğu’nun şiddetin ve çatışmanın merkezi olmasının tabi ki çok yönlü gerekçeleri bulunuyor. Bunun en önemli nedeni, bölgenin dünyanın en zengin ve geniş enerji yataklarına sahip olmasıdır. Bu nedenle uluslararası şirketlerin gözü-kulağı Ortadoğu’da olup çoğu kez bölgedeki çatışmaları süreklileştirmek için özel politikalar geliştirmektedirler. Bölge devletleri, örgütler ve hatta halk bilerek veya bilmeyerek bu çatışmanın bir tarafı olarak, sürekli bir birleriyle savaş halinde olmaya devam etmektedirler.
Şiddetin tarihsel olarak sorunların çözmediği tersine korunları karmaşıklaştırdığını Ortadoğu’nun son 25 yıllık tarihine baktığımızda görebiliriz. Afganistan, Irak, Suriye, Libya gibi ülkelerde savaşın ve şiddetin hiçbir çözüm üretmediğini, tersine yıkım ve felakete yol açığını, birlikte yaşayıp gördük ve görmeye devam ediyoruz. Suriye’de yaşanan çatışmalar yüz binlerce insanın ölümüne, yaralanmasına ve milyonlarca insanın yurtlarını terk etmesine yol açtı. Bugün ülkemizde resmi rakamlara göre 3 milyondan fazla Suriyeli bulunuyor. Bunlara kızıyoruz, ülke içinde ‘istikrarsızlık yaratıyorlar’ diyoruz. Peki, Suriye’de şiddet ve çatışma yaratılmasaydı, Suriyeliler göç edip gelmek zorunda kalırlar mıydı? Suriye halen bombaların patladığı, silahların konuştuğu çatışmaların merkezi olmaya devam ediyor.
Rusya-Ukrayna savaşında, her iki tarafta binlerce asker ve sivil yaşamını yitirdi. Savaş halen devam ediyor ve ölümler de her geçen gün artıyor. Milyonlarca Ukraynalı, savaş nedeniyle yurtlarını terk etmek zorunda kaldı ve tıpkı Suriyeliler gibi göçmen olarak Avrupa’nın dört bir yanına dağılmak zorunda kaldılar.
Şiddetin yıkım getirdiğinin en somut örneği; 7 Ekim 2023 tarihinde Hamas’ın İsrail’e yönelik gerçekleştirdiği eylemdir. İsrail, Gazze’yi tam ablukaya aldı ve karşılıklı saldırılar devam ederken her iki tarafta 3 binin üzerinde insanın yaşamını yetirdiği, 5 binin üzerinde yaralı olduğu kamuoyuna açıklandı. Ölü sayısının artacağından kimsenin kuşkusu bulunmuyor. İsrail, Gazze’yi kuşatarak yaklaşık 2,5 milyon insanı açlıkla karşı karşıya bıraktı. Bölgede, İsrail, Hamas/Filistin, Hizbullah/Lübnan ve hatta İran’ı kapsayacak bir çatışma, yıllara yayılacak olan yeni bir kaosun yaşanacağı tehlikesi bulunuyor.
Batı dünyasının kendisi arasında silahlı savaşları ve çatışmaları bıraktı. Bugün bilim ve ekonomik gelişmeler daha çok Batı merkezli olması, geçmişten ders çıkarmış olmalarındandır. İkinci dünya savaşına kadar birbirini boğazlayan Avrupa, bugün Avrupa Birliği çatısı altında adeta tek bir devlet gibi hareket ediyor. Aralarındaki sorunları, anlaşmazlıkları çatışma ile değil diyalog yoluyla konuşarak, tartışarak çözüyorlar.
İRA, yıllarca İngiltere yönetimine karşı savaştı. Sonuçta silahları bırakıp, diyalog yoluyla sorunları çözdü. ETA yine yıllarca İspanya devletiyle çatıştı ama sonunda karşılıklı diyalog kanalları yaratılarak sorunlar çözüldü ve ETA, silahlarını uluslararası gözlemcilere teslim etti. Güney Amerika’da Kolombiya’da FARC, devletle görüştü ve politik çözüm üzerinde anlaşarak silahları bıraktı. İrlanda’da İRA, İspanya’da ETA, Kolombiya’da FARC, artık parlamentoda siyaset yapıyorlar. Gelecekte, bunların liderleri devlet yöneticisi olacaklardı.
Batı, en zor olarak tanımlanan ‘ayrılıkçı’ sorunlarını dahi görüşme ve diyalog yoluyla çözüyor ve silahlı çatışmaları ortadan kaldırıyor. Ortadoğu’da ise tersine her zaman silah, çatışma öldürme ön plana çıkıyor. Bu düşündürücü bir durum. İsrail ile Filistinliler arasındaki sorunlar çatışmanın olmadığı, silahların sustuğu bir ortamda toplumsal diyalogla çözülemez mi? Suriye’de Şam yönetimiyle Kürtler ve diğer muhalefet güçleri bir araya gelip, görüşerek, konuşarak silahsız çözemezler mi? Hizbullah ile İsrail yan yana gelemez mi? Ermenistan-Azerbaycan, sorunlarını savaşsız çözemez mi? Türkiye’de herkesin kabul ettiği Kürt sorunu, şiddetin olmadığı, silahların masada kalktığı, diyalog koşulları yaratılarak çözülmez mi? Bütün bunların hepsi mümkündür.
Ne Ortadoğu’da, ne tek tek ülkelerde toplum, çatışmalardan bıkmış ve artık ‘silahların susmasını ne konuşulacaksa politik-diplomatik masalarda konuşulmalı ve çözülmelidir’ diyor. Gazze’deki çatışmalarda yüz binlerce Filistinli etkileniyor. Bu nedenle Hamas’ın yaptığı eylem Filistinli halka zarar verdi ve onların yıllardır devam eden haklı mücadelelerine gölge düşürdü.
Türkiye’de Kürtler artık çatışma istemiyor. 40 yıldır bölgede yaşanan çatışmalar, ölümler, göçler, ekonomik zorluklar, halkı ciddi oranda etkilediğini bölgede yaşayanlarımızı, çok net olarak görüyoruz.
Bölge halkı kalıcı bir çözüm ama aynı zamanda silahların artık susmasını istiyor. Silahlı çatışmaların bir çözüm üretmediğini görüyor. Bu nedenle dikkatlerin politik ve toplumsal barışa verilmesi gerekir. Bunun için hem Kürtlerin politik temsilcileri ciddi ve cesur bir sorumluluk alarak silahların olmadığı bir çözüm arayışına yönelmeliler hem de iktidar yeni bir yol haritası hazırlayarak, ön yargılardan arınmış bir diyalog sürecini başlatmalıdır.
Bu yol, sanıldığı gibi zor değildir. Yeter ki, silahların ebediyen sustuğunu, şiddetin ve çatışmanın artık çözüm üretmediğini, birey, toplum ve devlet olarak hepimiz görelim.
Birlikte başarabiliriz.