Arslan ÖZDEMİR

Arslan ÖZDEMİR

Diyarbakır’da uyuşturucu madde kullanımı, fuhuş ve sessizliğin bedeli

Diyarbakır’da uyuşturucu madde kullanımı, fuhuş ve sessizliğin bedeli

"Diyarbakır’ın taşları susar, ama çığlığı susturamazsın; sessizlik çürütür, dayanışma kurtarır."

Diyarbakır, taş duvarlarının ardında sadece tarihini değil, sustukça ağırlaşan bir toplumsal yükü de taşıyor. Bu kadim kent, yüzyıllardır politik mücadelelerin, kültürel direnişin ve toplumsal dönüşümlerin merkezi oldu. Ancak, özellikle 1990’lardan itibaren zorunlu göçlerin, yoksulluğun ve devlet politikalarının gölgesinde, madde kullanımı ve fuhuş gibi derin yaralarla sarsılıyor. Bu sorunlar, bireysel zaaflardan çok, yapısal bir çürümenin, toplumsal dışlanmanın ve siyasal baskıların birer yansıması. Diyarbakır’ın sessiz çığlığı, bu yaraların ardındaki insan hikâyelerini ve çözülmeyi bekleyen toplumsal düğümleri gözler önüne seriyor.

1990’lar, Diyarbakır için bir kırılma noktasıydı. 1993-1996 yılları arasında binlerce köyün boşaltılması, kırsal yaşamın dayanışma mekanizmalarını yok etti. Göç-Der’in 2009 raporuna göre, bu süreçte yüz binlerce insan, kent çeperlerinde Bağlar, Şehitlik, Benusen, Suriçi gibi mahallelerde bir araya geldi. Ancak bu mahalleler, dayanışmanın değil, güvencesizliğin ve izolasyonun merkezi haline geldi. Kırsalda akrabalık bağları, komşuluk ilişkileri ve kolektif üretimle ayakta kalan topluluklar, kentte işsizlik, yoksulluk ve dışlanmayla karşılaştı. Bu, özellikle gençler ve kadınlar için marjinalleşmenin başlangıcı oldu.

TÜİK’in 2023 verileri, Diyarbakır’daki yapısal sorunların ciddiyetini ortaya koyuyor: Genç işsizlik oranı %35’i aşarken, 15-24 yaş arasındaki gençlerin %40’ı ne eğitimde ne de istihdamda (NEET). Eğitimsizlik ve işsizlik, gençleri sadece ekonomik değil, duygusal ve sosyal bir çıkmaza sürüklüyor. Devlet politikalarının güvenlik eksenli yaklaşımı ise bu çıkmazı derinleştiriyor. Sosyal hizmetlerin neredeyse yok denecek kadar az olduğu bu mahallelerde, gençler uyuşturucu ağlarının kolay hedefi haline geliyor.

Diyarbakır’da madde kullanımı, artık sokaklarda açıkça görülen bir gerçek. Bonzai, metamfetamin gibi ucuz ve yıkıcı maddeler, özellikle yoksul mahallelerde kol geziyor. Yerel gözlemler, bu maddelerin bazı semtlerde açıkça satıldığını, hatta gençlerin “taşıyıcı” veya “satıcı” olarak bu ağlara çekildiğini gösteriyor. Kimi gençler için bu, kısa vadeli bir kazanç kapısı gibi görünse de, uzun vadede bağımlılık ve suç döngüsüne hapsoluyorlar.

Zelyut’un (2021) Uyuşturucu, Devlet ve Ekonomi adlı çalışmasında da belirtildiği gibi, uyuşturucu ticareti, sadece bireysel değil, sistematik bir sorun olarak ele alınmalı. Ancak Diyarbakır’da bu sorun, rehabilitasyon yerine kriminalizasyonla yanıt buluyor. Madde kullanan bireyler, toplumdan dışlanıyor, damgalanıyor ve çoğu zaman hiçbir destek almadan kendi hallerine bırakılıyor.

Diyarbakır’da fuhuş, kadın yoksulluğunun ve toplumsal dışlanmanın en acı yüzlerinden biri. Kadının İnsan Hakları Derneği’nin (KİH-YÇ) 2020-2023 raporlarına göre, aile desteğini kaybetmiş, boşanmış veya şiddetten kaçan kadınlar, ekonomik çaresizlik içinde fuhşa sürükleniyor. Diyarbakır’da yalnızca bir resmi kadın sığınma evinin bulunması, bu kadınları kayıt dışı barınma alanlarına ve dolayısıyla sömürü ağlarına itiyor. Çocuklu kadınlar, özellikle bu döngüde en savunmasız olanlar. Kimi zaman “gönüllü” gibi görünseler de, bu, hayatta kalmak için verilen bir tavizden ibaret.

Fuhuş, artık sadece sokaklarda değil, dijital mecralarda da örgütleniyor. Telegram grupları, sahte “masaj” siteleri ve eskort platformları, bu sömürü ağlarının yeni yüzü. Yerel bar ve otellerin bu sistemle işbirliği yaptığına dair saha aktarımları, sorunun ne kadar karmaşık bir hal aldığını gösteriyor. Kadınlar, bu ağlarda hem fiziksel hem de psikolojik şiddete maruz kalıyor. Ancak çoğu, resmi makamlara başvurmanın kendilerini daha fazla riske atacağını düşünerek sessiz kalmayı tercih ediyor.

Madde kullanımı ve fuhuş, Diyarbakır’da birbirini besleyen bir kısır döngü oluşturuyor. Özellikle madde bağımlısı kadınlar, maddeye ulaşabilmek için fuhşa zorlanıyor. Bu, onları hem bağımlılığa hem de erkek şiddetine esir ediyor. Şiddet, bu kadınların günlük gerçeği: Madde sağlayıcılarından, müşterilerden ve hatta toplumun ahlaki yargılarından kaçamıyorlar. Toplum, fuhuşun “müşteri” tarafını, yani genellikle orta-üst sınıf erkekleri, tartışmaktan kaçınıyor. Bu çifte standart, fuhuşun bir “kadın sorunu” olarak görülmesine ve erkek sorumluluğunun görünmez kılınmasına yol açıyor.

Diyarbakır toplumu, madde kullanımı ve fuhuş karşısında karmaşık bir tutum sergiliyor. Bir yanda bu sorunlara karşı sert ahlaki yargılar var; diğer yanda ise bu sorunların kökenindeki yapısal eşitsizlikler ve dışlanma görmezden geliniyor. Madde kullanan gençler “suçlu”, fuhuş yapan kadınlar “ahlaksız” olarak damgalanırken, bu bireylerin içine düştüğü çaresizlik nadiren sorgulanıyor. Erkeklerin fuhuşun “talep” tarafındaki rolü ise neredeyse hiç konuşulmuyor. Bu sessizlik, bir tür toplumsal onay gibi işliyor ve sorunların derinleşmesine zemin hazırlıyor.

Devletin Diyarbakır’daki bu krize yaklaşımı, sosyal politikalar yerine güvenlik odaklı çözümlerle sınırlı. Rehabilitasyon merkezlerinin yetersizliği, sosyal destek projelerinin parçalı yapısı ve kadın sığınma evlerinin eksikliği, sorunların çözümünü imkânsız hale getiriyor. Dahası, Diyarbakır’ın yapısal yoksulluğu, Kürt kimliğinin sistematik dışlanmasıyla da yakından bağlantılı. Anadilde eğitim eksikliği, siyasal temsil yoksunluğu ve sürekli baskılar, toplumu bir tür “pasif direniş”e itiyor. Madde kullanımı, fuhuş ve hatta artan intihar vakaları, bu direnişin yıkıcı biçimleri olarak ortaya çıkıyor.

Yerel yönetimlerin çabaları, bazı STK’ların kısıtlı olanaklarla yürüttüğü projelerle sınırlı. Ancak bu çabalar, devletin kapsamlı bir sosyal politika eksikliğini telafi etmekten uzak. Yılmaz’ın (2017) Kentsel Yoksulluk ve Dışlanma adlı çalışmasında vurguladığı gibi, Diyarbakır’daki çevre mahalleler, sadece ekonomik değil, sosyal ve kültürel bir dışlanmanın da merkezi. Bu dışlanma, madde kullanımı ve fuhuş gibi sorunları besleyen temel dinamiklerden biri.

Diyarbakır’ın bu sessiz çığlığına kulak vermek, sadece ahlaki bir sorumluluk değil, aynı zamanda toplumsal bir zorunluluk. Sorunların çözümü, yüzeysel müdahalelerle değil, yapısal reformlarla mümkün. İşte bazı öneriler:

Madde kullanımının yaygın olduğu mahallelerde, gençlere sanat, spor ve mesleki eğitim sunan ücretsiz merkezler kurulmalı. Bu merkezler, gençlerin potansiyellerini keşfetmelerine ve kendilerini değerli hissetmelerine olanak tanıyabilir.

Barınma, istihdam ve psikolojik destek sağlayan kapsamlı kadın merkezleri, kadınların sömürü ağlarından kurtulmasına yardımcı olabilir. Bu merkezler, özellikle çocuklu kadınlar için güvenli bir sığınak olmalı.

Madde bağımlılığıyla mücadelede, kriminalizasyon yerine şefkat odaklı, toplum temelli rehabilitasyon programları yaygınlaştırılmalı. Bağımlı bireyler, dışlanmak yerine topluma kazandırılmalı.

Mahallelerde güven sağlayan kadın ve gençlik dernekleri, yerel halkın ihtiyaçlarını daha iyi anlıyor. Bu STK’lar, devlet ve yerel yönetimler tarafından desteklenmeli.

Mahalle bazlı farkındalık kampanyaları, halk toplantıları ve seminerlerle, toplumun sessiz onayı sorgulanmalı. Dayanışma kültürü, ahlaki yargıların yerini almalı.

Diyarbakır, sadece taşlarıyla değil, insanlarının direnciyle de ayakta duruyor. Madde kullanımı ve fuhuş, bu kentin bireysel hikâyelerinden çok, zorunlu göç, yoksulluk, kimlik baskısı ve devlet politikalarının ihmali gibi yapısal sorunların birer sonucu. Bu sorunlar, ahlaki öfkeyle değil, toplumsal dayanışma ve politik kararlılıkla çözülebilir. Sessizliği bozmak, bu kadim kentin geleceğini kurtarmak için hepimizin ortak borcu. Diyarbakır’ın taşları, suskunluğun bedelini anlatıyor; sıra bizde, bu çığlığı duyup harekete geçmekte.

Kaynakça

1-TÜİK, 2023 Genç İşsizlik Raporu

2- Göç-Der (2009). *Zorunlu Göç Raporu: Diyarbakır Örneği*

3- Yılmaz, K. (2017). *Kentsel Yoksulluk ve Dışlanma: Diyarbakır’da Çevre Mahalleler*

4- Zelyut, A. (2021). *Uyuşturucu, Devlet ve Ekonomi*

5- Kadının İnsan Hakları Derneği (KİH-YÇ) Raporları (2020–2023)

6- Alan gözlemleri ve yerel STK temsilcileriyle yapılan görüşme notları (2024, derlenmiş kaynaklar)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arslan ÖZDEMİR Arşivi