Navnîşan’ın hafıza yolculuğu
İnsan bir yeri değiştirdiğinde değil, adını unuttuğunda kaybeder. Peki ya bir yerin adı zorla unutturulursa?
Navnîşan (Adres) filmi, tam da bu sorunun peşine düşen bir öğretmenin hikâyesiyle dilin ve kimliğin mekân ile iç içe geçtiği derin bir sorgulama sunuyor.
1985 yılında geçen film, yeni atandığı köyü haritada bulamayan Edip öğretmenin serüveniyle başlıyor. Ona söylenen isim Yeşilköy’dür, ancak ne kayıtlarda ne de haritalarda böyle bir yer görünmektedir.
Fakat bölge halkı, çok daha eski bir adı hatırlamakta, ama yüksek sesle söylemekten çekinmektedir.
Navnîşan, yalnızca bir öğretmenin kaybolmuş bir adresi arayışı değildir; aynı zamanda devlet eliyle yürütülen bir unut(tur)ma politikasının da eleştirisidir.
Film, Kürtçe, Ermenice, Süryanice ve Rumca yerleşim isimlerinin zorla değiştirildiği yılların devamlılığını anlatırken, adların kayboluşu üzerinden bir hafıza kaybını da gözler önüne seriyor. Çünkü bir yerin adı giderse, orada yaşanan tarih, kültür ve kimlik de eksilir.
Filmin atmosferi, isimsizleştirilen yerlerin sessiz çığlığını yansıtıyor. Öğretmen Edip’in sorduğu her soru, sessizlikle ya da korku dolu bakışlar çarpıyor. Çünkü bir adı söylemek, bazen bir kimliği hatırlatmak, bazen de bir yasaklı geçmişi anmak anlamına gelir.
Yeşilköy'ün gerçek adı nedir? Bu sorunun yanıtı, yalnızca bir köyün geçmişini değil, aynı zamanda unut(tur)ulan bir tarihi de su yüzüne çıkaracaktır.
Coğrafya yalnızca toprak parçalarının toplamı değildir; o, insanlar ve onların hafızalarıyla birlikte anlam kazanır. Bir dağın adı değiştirildiğinde, ona dair anlatılan hikâyeler, ona tırmananların anıları ve ona karşı duyulan hürmet de silinir mi? Bir nehrin adını değiştirdiğinizde, o nehrin suyuyla yıkanan hafıza da akıp gider mi?
Devletlerin, iktidarların ve ideolojilerin mekâna isim koyma ve isim değiştirme çabaları, aslında geçmişi şekillendirme arzusundan başka bir şey değildir. İsimler yalnızca birer kelime değil, aynı zamanda insanlık tarihinin şifreleridir.
İsimler, yalnızca bir coğrafyanın değil, o coğrafyanın taşıdığı hikâyelerin, yaşanmışlıkların ve kolektif hafızanın taşıyıcılarıdır. Ezilen halklar için dil, yalnızca bir iletişim aracı değil, aynı zamanda hakikatin kendisidir. Bir yerin adı değiştirildiğinde, oraya dair anlatılar da silinmek istenir; fakat hakikat, müdahalelere rağmen, her zaman insanın belleğinde ve direnişinde yaşamaya devam eder.
Tarih boyunca iktidarlar, ezilen halkların hakikatini çarpıtarak kendi meşruiyetlerini inşa etmeye çalışmıştır. Jacques Derrida’nın “sous rature” (silinmiş ama varlığını sürdüren) kavramı gibi, Kürtçe yer isimleri de resmî söylemde silinmeye çalışılmış, ancak halkın kollektif hafızasında, anadilinde ve gündelik yaşamında var olmaya devam etmiştir.
Bu yüzden, yer isimlerini korumak ya da hatırlamak, sadece bir dil meselesi değil, hakikati savunmanın bir biçimidir.
Bu bağlamda, Navnîşan, yalnızca bir öğretmenin kayıp bir köyün adını arayışı değil, aynı zamanda insan hafızasının nasıl silinmek istendiğinin de hikâyesidir. İnsanlar, yaşadıkları yerlere isim verirken, aslında onları sahiplenirler. O yerleri hatıralarıyla, yaşanmışlıklarıyla içselleştirirler.
İsimlerin yok edilmesi, yalnızca haritalardaki bir değişim değil, aynı zamanda kolektif hafızanın, geçmişin ve kültürel kimliğin de yok edilmesidir.
Film, yer isimlerinin yalnızca coğrafi tanımlamalar değil, aynı zamanda bir halkın hafızası olduğunu hatırlatıyor. Her isim bir hikâyedir ve o hikâye silindiğinde, bir toplumun belleği de eksilir.
Navnîşan, hafızamıza kazınması gereken bir yapıt. Çünkü unutulan her adres, aslında kaybolan bir kimliktir.
Filmi YouTube'da izleyerek bu unut(tur)ulmuş hikâyeye siz de tanıklık edin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.