Türkiye’de Sermaye Romantizmi
Türkiye toplumunun, sermaye ve zenginlik kavramlarına dair çelişkilerle dolu yaşamı oldukça açıktır.
Toplum olarak zenginliğe dair belirgin bir antipatiye sahipken, öte yandan belli zengin figürlere duyulan hayranlık ve şöhretlerini büyütme çabaları dikkat çeker.
Bu çelişki, çoğu zaman sermaye romantizmi olarak tanımlanabilir; yani sermaye ve zenginlik karşıtlığının, bireysel zenginlik figürleri söz konusu olduğunda yerini bir romantizme bırakması.
Zenginlik, kavramı insanlık tarihi boyunca farklı anlamlar ve değerler yüklenerek ilerlemiştir.
Antik Yunanda filozoflar zenginlik ve erdem arasındaki ilişkiyi fazlasıyla sorgulamışlardır.
Platon’un ‘Devlet’inde, zenginliğin eşitlik ve adaletin önünde bir engel olabileceğini öne sürerken, Aristoteles, zenginliğin amaç değil, erdemli bir yaşam için bir araç olması gerektiğini vurgulamıştır.
Orta Çağ'da durum biraz daha farklı bir hal almıştır. Zenginlik, daha çok dini bağlamda ele alınmış, aşırı mal birikimi ahlaki açıdan sorgulanmaya başlanmıştır. "Dünya malı dünyada kalır" anlayışı da tam burada yaygınlaşmış.
Modern dönemde ise zenginlik, kapitalizmin yükselişiyle birlikte, bireysel başarı ve toplumsal statünün göstergesi haline gelmiştir.
Adam Smith'in "Milletlerin Zenginliği" adlı eserinde, zenginlik üretimin ve emeğin bir sonucu olarak tanımlanmış ve ekonomik büyüme kavramıyla ilişkilendirilmiştir.
Ancak buna en büyük itiraz ise Karl Marx’tan gelir. Marx bu yaklaşımı eleştirerek, zenginliğin toplumsal eşitsizlikleri artıran bir araç olduğunu savunmuştur. Ona göre, sermaye birikimi, emeğin sömürüsüne dayalı bir sistemin sonucudur.
Bireysel düzeyde zenginlik, çoğu zaman özgürlük ve güvenlikle ilişkilendirilir. Ancak toplumsal düzeyde, zenginlik dağılımındaki eşitsizlik, adalet ve etik sorunları beraberinde getirir.
Televizyonun ‘Halkçı’ Sermayedarı: Ilıcalı örneği
Tüm bu kavramlara ‘Acun Ilıcalı’ örneği ile yaklaşmak nasıl olur diye düşünürken şöyle bir çıkarımda bulunabiliriz. Acun Ilıcalı’nın toplumsal popülerliği, aslında Türkiye toplumunun zenginlik algısıyla ilgili önemli ipuçları sunar. Yoksul bir altyapıdan gelerek medya dünyasında büyük bir sermaye birikimi yaratmış bir figürdür kendisi. Çok tartışılan projelerle tanınan Ilıcalı, aslında toplumsal eleştirilerin de ötesine geçerek bir popüler figüre dönüşmüştür.
Pek çok kişi tarafından “halkçı” bir şekilde görülmesine rağmen, yaptıklarının bir sermaye birikimi yaratma mekanizması olduğu görmezden gelinir.
Bir yandan, kendisini halktan biri olarak tanıtan Ilıcalı, şahsi başarı hikâyesiyle toplumun geneli için bir ilham kaynağı olarak gösterilir. Yoksul bir altyapıdan gelip zirveye ulaşması, ona dair sempati oluşturur. Ancak bu sempati, onun yarattığı ekonomik düzenin ve medya üzerindeki etkisinin sorgulanmasını engeller.
Bu durum, toplumsal psikolojideki "hayran olunan ve aynı zamanda kıskanılan" figür algısının bir tezahürüdür.
Televizyonda yaşananlar, halkın beğenisini kazanmak için genellikle basit, eğlenceli ve dramatik öğeler bulundurur.
Acun Ilıcalı’nın projeleri de bu formülü başarıyla uygulayarak hem izlenme oranlarını arttırmış hem de ekonomik gelirini katlamıştır. Ancak, toplumsal olarak bu projelerin aslında medya tüketimini yoğunlaştırdığı ve izleyiciyi pasifleştiren bir özelliğe sahip olduğu göz ardı edilir.
Ilıcalı’nın "halkçı" imajı, aslında tüm bu eleştirilerin arka planda kalmasına neden olur.
Toplumun Rolü: Zenginleştiren Eleştirmenler
Türkiye’de zenginlik eleştirisi yapan insanlar, paradoksal bir şekilde, zenginleri zenginleştiren toplumsal dinamiklerin de bir parçasıdır.
Televizyon programlarını izleyerek veya tüketim alışkanlıklarıyla bu figüre gücü veren, aslında toplumu oluşturan bireylerdir. Bu noktada, eleştiriden çok, toplumsal çelişkiyi anlamak gerekir. Zengin figürlere duyulan sempati ve hayranlık, aslında köklü bir antikapitalist bilincin eksikliğine işaret eder.
Türkiye’de sermaye romantizmi, toplumsal bilincin yetersiz kaldığı ve bireysel figürler üzerinden sermaye eleştirisinin yapılmaya çalışıldığı bir düzlemi ifade eder. Bu durum, sermaye eleştirisinin bireyler üzerinden yürütülmesine ve daha büyük toplumsal yapıların göz ardı edilmesine yol açar. Sonuç olarak, Türkiye’de hem zengin figürleri eleştiren hem de onlara hayranlık duyan çelişkili bir toplumsal dinamiğin varlığı söylenebilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.