Hırçın çocuklara nasıl davranılmalı?
Hırçın çocuklara nasıl davranılmalı? Hırçınlığın çocuğun kendini ifade etme biçimi olduğunu belirten Psikolojik Danışman Feyzullah Akdağ, "Çocuk kendini sözel olarak ifade edemiyorsa ve kendini ifade etmeyi bilmiyorsa bu sorun ortaya çıkıyor" dedi.
Ailelerin zorlandıkları konulardan biri de çocukların hırçın davranışlar sergilemesidir.
Hırçınlık; öfke, ısrar etme, inat, tutturma, saldırgan davranışlar, zarar verme, ağlama nöbetleri, karşı gelme, uzlaşmama gibi davranışlarla kendini göstermektedir.
Çocukları hırçınlığa iten sebepleri ve çözüm önerilerini İLKHA muhabirine konuşan Psikolojik Danışman Feyzullah Akdağ, ebeveynlere önemli uyarı ve tavsiyelerde bulundu.
Çocuklarda hırçınlık barındıran davranışların Pandemi ile birlikte artış gösterdiğini vurgulayan Akdağ, "İnternet çağı çocukları dediğimiz, özellikle 2010 yılı ve sonrası sosyal medyanın da hayatımıza ciddi manada girdiği süreçte artık 'hırçın çocuk', 'yaramaz çocuk', 'yerinde durmayan çocuk', 'öfke kontrol problemi olan çocuklar' diye bize sık sık başvurular oluyor." dedi.
"Çocuk hırçın olarak nitelendiriliyorsa iki temel ihtimal vardır"
Çocuklarda hırçınlık sebeplerinin iki temel ihtimal dairesi içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Akdağ, "İlk olarak ebeveynlere tavsiyelerden önce şuna bakıyoruz, çocuk hırçın olarak nitelendiriliyorsa iki temel sebebi vardır. İki temel ihtimal vardır daha doğrusu, birincisi organik bir problem olabilir yani çocuğun hormonlarında ya da çocuğun kendi sağlığında problemler olabilir ya da kendini ifade etme noktasında dil problemi olabilir veya çocuk bunu öğrenmiştir. Eğer organik bir problem varsa öncelikle hastaneye sevk edip, orada gerekli hormon testleri yapılmalı, dil problemi varsa dil konuşma üzerine çalışılmasını tavsiye ediyoruz. Eğer ki bunlar yoksa da bu sefer öğrenme üzerinde ilerliyoruz çünkü çocukların hırçınlığı öğrenme ihtimali çok daha fazladır." diye konuştu.
"Hırçınlık çoğu durumlarda kendini ifade etme biçimidir"
'Çocuk kendini sözel olarak ifade edemiyorsa ve kendini ifade etmeyi bilmiyorsa işte o zaman sorun ortaya çıkıyor' diyen Akdağ, "Peki, çocuklar neden hırçınlık yoluna başvurur? Çocuğun içindeki hisleri bir şekilde dışarıya yansıtması gerekiyor. Bu her insanın temel ihtiyacıdır. Dil ihtiyacı, konuşma ihtiyacı çocuğun ve bizim en temel ihtiyaçlarımızdan biridir ancak çocuk bunu bilmiyorsa ve dışarıdan da o şekilde öğrenmesi, kendini ifade ediş biçimi olarak bu durumu ortaya koyabilir. Hırçınlık çoğu durumlarda kendini ifade etme biçimidir. Bunu anneden, babadan öğrenmiş olabilir ya da maalesef son dönemlerde bu durum sadece anne babayla sınırlı değildir, rol, model noktasında ekranda bir rol model olabiliyor çocuklarımızın bu noktada bir şeyi istemesinde. İstediği bir şeyi bağırarak ya da hırçın bir şekilde vurarak, öfke problemleri ile büyük öfke patlamalarıyla ortaya koyabiliyor. Neden? Çünkü ekranda o şekilde yaparsa, istediğini elde bilen ede bildiğini gören bir karakter görmüş olabilir. Ya da bunu anne, babası üzerinden, yakın çevresi üzerinden, anne babası o şekilde davranınca elde ettiği bir şeyi görmüştür ve bu şekilde bunu taklit edilerek ortaya koyar. Bundan dolayı, bizim bu noktada hırçınlığa müdahale etmeden evvel bunun temel nedenini anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmalıyız. Bu noktada anne ve babalar, 'benden mi öğreniyor, eşimden mi öğreniyor, yakın çevresinden, okuldan mı öğreniyor, ekrandan mı öğreniyor, sorusuna ciddi manada cevap vermesi gerekiyor fakat büyük oranda ekrandan öğreniyorlar çocuklarımız." şeklinde konuştu.
"Anne, baba olarak bu çocuğu terbiye etmekle mükellefiz"
Hırçın davranışlarda bulunan çocukların ebeveynlerine tavsiyelerde bulunan Akdağ, "Anne, baba 'hırçın' diye nitelendirebileceği bir evlada sahip ve bunun analizini yaptığında, baktığında çocuğun hastalığı yok ama ağırlıklı olarak bunu öğrenmiş. Peki, nasıl öğrenmiş? Ekrandan öğrenmişse bizim yapacağımız temel şey bellidir. Biz bir çocuğun anne, babasıyız ve anne, baba olarak bu çocuğu terbiye etmekle mükellefiz. Terbiye etmek için de anne, babanın manipüle etme, engelleme, bir şeyden koruma durumu vardır. Yani bu problem ekrandan geliyorsa, burada bir sıkıntı varsa biz bu noktada ekranları nasıl yöneteceğiz? Yapacağımız sınırlamalar aynı zamanda ekranın içeriği ile de ilgili olmalı yani ben çocuğa günlük 40 dakika izin veriyorum, ekrana bakması için ve oyun oynasın diye. Kırkıncı dakikada alıyorum, bu da yeterli değildir. Kırk dakika boyunca bu çocuk nerelere giriyor, neler seyrediyor, hangi sitelere giriyor, hangi videolara maruz kalıyor, bu videolardan neler öğreniyor? Bunlar çok önemli detaylardır. Anne, baba olarak, evlatlarımıza 'al tableti 40 dakika hakkım var' deyip, bir köşeye, odasına yollayıp bir köşeye silmesine izin vermemeliyiz. Evladımız gözümüzün önünde, rahatlıkla ulaşabileceğimiz, geçerken görebileceğimiz yerlerde oyunlarını sınırlı zamanda oynamalıdır. Orada bir problem olduğunu görüyorsak, orada bir şiddet, yanlış bir model olduğunu gördüğünüz anda müdahale edin. 'Hayır, bunu izlemiyoruz' demeniz gerekiyor. İşte bu gerçekten aktif bir ebeveyn tutumudur." ifadelerini kullandı.
"Anne, baba arasında ve ev içerisinde bir elektriklenme varsa bunu hissedebiliyorlar"
Evin içinde gergin bir ortam varsa çocukların bu gerginlikten beslendiğini ve bu gerginliğin sonucu hırçınlaşabildiğine vurgu yapan Akdağ, şunları kaydetti:
"Bundan dolayı anne baba olarak, evin içindeki ilişkilerimizi de düzenlememiz lazım. Karı koca ilişkilerimize bu noktada çok dikkat etmemiz gerekir. Yani çocuklarda öyle bir his vardır ki siz sözel olarak konuşmasanız bile, anne baba arasında ve ev içerisinde bir elektriklenme varsa bunu hissedebiliyorlar. O durum bile onları hırçın davranmaya ya da sıkıntılı davranmaya, oraya buraya saldırmaya itebilir. Bununla beraber ekrana sınırladık, aktif bir tutumla evladımızı ekrandan koruduk, bunun yerine ne öğreteceğiz, doğruyu nasıl öğreteceğiz? Aynı şekilde ekran üzerinden doğru örnekleri bulmamız, onlara göstermemiz ve en önemlisi de evlatlarımıza hayat içerisinde doğru davranış nedir, bizzat bizim göstermemiz gerekir. Nasıl olacak? Örneğin, hanımımız ile konuşurken nasıl davrandığımızı evladımızın görmesi lazım. Orada bir problemle karşılaştığımız da nasıl konuştuğumuzu, nasıl yaklaştığımızı anlamaları lazım. Bununla beraber evladımızla sık sık konuşup onların alıcı dilini genişletmemiz lazım."
"Onu gerçekten 'adam yerine koyduğumuzu' hissettirecek ve göstereceğiz"
Çocuklarda alıcı ve ifade etme dilinin gelişmesine ebeveynler tarafından yardımcı olunmaması durumunda, bunun çocukta hırçınlığa sebep olacağını belirten Akdağ, sözlerine şöyle devam etti:
"Hırçınlık, çocuğun kendini ifade edememesinden ya da nasıl ifade edemeyeceğinden, bunu bilmemesinden kaynaklanır. Öyleyse çocuğumuzun kendisini ifade edebilmesi için alıcı dil ve ifade edilecek dil dediğimiz bu iki dilini geliştirmemiz lazım. İki yaşından itibaren çocuklar artık daha hızlı yürüyor, kendine daha çok hakim olabiliyorlar ve bu iki yaş önemli bir yaştır. Çocuk artık yürümeyi öğrenmiştir ve her şeyi göstererek, elleyerek merak eder ve sorar. Merak ettiği şeyi sorar fakat henüz alıcı dil yeterince gelişmiş olsa da, ifade edici dili gelişmediği için kendini edemez. Elindeki şeyin ne olduğunu bilir fakat ifade edemez. İfade edememeyi kendi üzerimizde de düşündüğümüzde, ifade edemediğimiz şeyleri anlatamadığımızda sinirleniriz, çocukta sinirleniyor, hırçınlaşıyor. Öyleyse şunu yapmamız lazım, Çocuğumuzla sakin, şefkatli, net bir şekilde konuşmak, anlatmak, onu da işin içine aktif olarak sokmak. Bir işin nasıl olduğunu göstereceğiz, problemler nasıl çözülür, konuşma nasıl yapılır, ifade edici dil nasıl geliştirilir evladımızla beraber bunu ilerleteceğiz. Peki, bu nasıl olur? Çocuğumuzu olduğu gibi kabul edeceğiz, bununla beraber onu muhatap alacağız, muhatap olmakla beraber onunla sık sık konuşup onu gerçekten 'adam yerine koyduğumuzu' hissettirecek ve göstereceğiz. Bu evladımızın hırçınlığıyla baş etmenin en önemli başlangıç noktasıdır."
"Çocuğun kendisiyle kıyas edilmesi gerekiyor"
Çocukta beğenilmeyen davranışların fark edilmesi durumunda, anne ve babalara çocuklarını bir başkasıyla kıyas etmemeleri uyarısında bulunan Akdağ, şu ifadeleri kullandı:
"Bu tür durumlarda çocuğun kendisiyle kıyas edilmesi gerekiyor. Her insan kendi hızında öğrenir çünkü bireysel farklılıklarımız var. Dünyada yedi milyar insan varsa, yedi milyar farklı karakter, beyin yapısı var demektir. Bundan dolayı evlatlarımızı komşuların çocuklarıyla kıyas ettiğimiz zaman, komşunun çocuğunun aynısı olduğunu varsayarak, evladımıza bunu söylüyoruzdur ama bu çok yanlış bir tutumdur. İkizler bile, tek yumurta ikizi olmalarına rağmen aralarında ciddi bireysel farklılıklar vardır. Evladımızı başkasıyla kıyasladığımızda aslında şunu diyoruz: 'Senin varlığını kabul etmiyorum, senin kendi öğrenme hızını, kendi mecranda ilerleme ve büyüme, yetişme hızını kabul etmiyorum, komşunun çocuğu gibi olmanı istiyoruz' diyoruz. Aslında bu çok yanlış bir davranıştır. Kıyas olacaksa sadece kendisi ile kıyas edeceğiz. 'Oğlum, sen bir ay önce daha iyiydin. Bu yıl biraz daha geriledin, bak biraz daha iyi yapabilirsin, bak sen bunu yapabildin çünkü bir defa bunu ispatlamıştın, daha da ileri gidebilirsin, eminim gibi. Bununla beraber bir oyuncağı veya elindekini fırlattığında onu yapma, etme gibi meli-malı cümlelerden ziyade 'oyuncağını fırlatmayacağını biliyorum', 'çok güzel davranacağını biliyorum', 'güzel güzel oyun oynayacağını da biliyorum', teşekkür ederim' demek gerekir.
"Birden ödüllendirmek çok kıymetlidir"
Çocuklara beklemedikleri anda yaptıkları güzel davranışlar için ödüllendirme yapılması gerektiğini ifade eden Akdağ, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bazen hiç beklemediği anda, birden ödüllendirmek çok kıymetlidir. Her şeyin sonucunda ödül vermemek gerekiyor çünkü çocuk, 'ben bunu yaparsam ne ödül vereceksin?' noktasına gelebiliyor. Çocuğun beklemediği anda, beklemediği zamanlarda 'sen bunu yaptığın için seni tebrik ederim, seni ödüllendiriyorum' demek, çok daha faydalı, çok daha güzel ve hırçınlık konusunda bize çok daha yardımcı olacak bir davranış biçimidir."
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.