Abdullah Demirbaş ile bir sürgün söyleşisi
AMİDA HABER- Hakkında açılan davalar nedeniyle 3 yıldır İsviçre’de “mülteci” olarak yaşayan Sur Belediyesi eski Başkanı Abdullah Demirbaş, Almanya’dan Amida Haber’in sorularını yanıtladı. Her yanıtta “sürgünde” olduğunu vurgulayan Demirbaş’ın en büyük özlemi, elbette Diyarbakır ciğeri. Demirbaş, Almanya’da ciğer yiyemese de memleket özlemini, Sur’dan ve köyü olan Sîsê’den götürdüğü taş-toprakla dindirmeye çalışıyor.
Yurtdışına gitme sürecinizi biraz anlatır mısınız?
Öncelikle sevgili hemşerilerime kucak dolusu selam ve saygılarımı iletiyorum. Şehrimi ve değerlerini özlediğimi ifade etmek istiyorum. Bir gün oraya gelme umudunu yeşerten özlemdir. Köklerine bağlı olmanın özlemidir. Bir ağaç bulunduğu topraklardan koparılmış getirilmiş başka toprağa ekilmiş ama bu ağaç ısrar, inatla geldiği toprağa ve köklerine ulaşmanın hasreti ile direniyorum.
Avukatlarım uyardı
2019 Eylül ayında KCK ana davası nedeni ile cezalarımızın onaylanabileceği belirtilerek avukatlarımın tarafımdan uyarıldım. Benim daha önce tutuklu olduğum sürede, yürütülen kampanya nedeni ile bırakılmıştım. Avukatlarım ve dostlarım beni uyararak “cezan onaylanırsa çıkamazsın” (cezaevinde kalamaz raporuma rağmen) o yüzden yurtdışına çıkmam gerektiğini belirttiler. Ben de dikkate alarak yurtdışına çıktım. Geldiğimde hemen başvurmadım.
Abdullah Demirbaş, sanatçı Ferhat Tunç
Neden?
Belki bozulur da dönerim dedim. Bir ev kiraladım ve kaldım. Sonra burada bir aile beni misafir etti. Davam bozuldu ve ben dönme hazırlıkları yaptım. Hatta kaldığım evin sahibi “acele etme” dedi. Ben dönmeme yakın İstanbul’da kızımın evini ve çocuklarımın annesinin evini aynı gece sabaha doğru bastıklarını öğrendim. Bunun üzerine çocuklarım ve dostlarım bana “gelme seni tutuklayacaklar” uyarısında bulundular. Avukatlarıma sordum, başka davalardan yakalama kararı çıkarılmış dediler. Ayrıca o sırada kızımın evlilik için kınası yapılırken bir daha evini bastılar. Bunun üzerine 2019 yılının Aralık ayında ilticaya başvurdum.
Eşiniz ve çocuklarınız yanınızda mı?
Çocuklarımın annesi ile uzun süreden beri ayrı yaşıyordum. Belediye başkanlığı görevini bitirdikten sonra İstanbul’da öğretmenlik görevine dönmüştüm. İstanbul’da kızımla kalıyordum. 2015 yılında tekrar tutuklandım sonra bırakıldım. 2017 yılında annemin taziyesinden dönerken Diyarbakır Havaalanı’nda tekrar gözaltına alındım. Çocuklarımın annesi ile ayrı yaşadığım için o Diyarbakır’da kaldı. 3 çocuğum evli, onlar kendi yaşamlarında, diğer oğlum cezaevinde. Ben yalnız buradayım. Çocuklarım ve anneleri benden ayrı olmalarına rağmen benim için gözaltına alındılar.
Zor bir hastalık döneminiz oldu…
Evet, buraya geldikten bir yıl sonra Covid-19’a yakalandım. Önceki hastalığım ve Covid birleşince çok ağır geçirdim. 14 gün entübe kaldım. Sıkıntılara rağmen atlattım. Tedavim devam ediyor halen. Daha sonra 2’inci kez Covid oldum ama diğeri kadar etkili olmadı.
Şuan sağlık durumunuz nasıl?
Sağlık sorunlarım, sıkıntılar devam etse de, hep söylediğim bir şey var. Her şeye rağmen iyiyim, tedavilerimi yapıyorum ve topraklarıma gelmemin inancı ile daha çok dikkat ediyorum.
“Sürgün” olarak nitelediğiniz yurtdışında, hayatınız nasıl değişti, size ne zor ne geldi?
Öncelikle yeni bir ülkeye gelme, yeni bir çevre, yeni bir süreç başlıyordu bizim için. Zorlukları var ama bu zorlukları aşabilme umut ve isteği de vardı. İrademiz vardı. Burada neden ve niçin olduğumuzu biliyorduk. Bu bilinç zorlukları aşmada bize güç verdi. İrademizi ve umudumuzu diri tutup misafir olduğumuz buradan köklerimizin olduğu yere gelmenin çabası içindeyiz. Bunun için mücadele ediyoruz. Burada öğrencilerim ve dostlarım var. Buraya uyum sağlamada destek oldular. Zorlukları olsa da Avrupa’nın mekanik ve kapitalist modernitenin getirdiği ilişkilere de direnmek zorundaydık. Kendimizi barışa özgürlüğe olan inancımızla donattığımızda ayakta kaldığımızı görüyorum.
“Sürgün”de olmanın psikolojisini nasıl, bunu anlatır mısınız?
Sürgün psikolojisini şöyle bir benzetme ile dile getirmek isterim. Bir balığı bulunduğu sudan çıkarıp başka bir suyun içine koyduğunuzda oraya alışamaz.Çünkü balık biliyor ki bu su kendi alıştığı esas su değil, ama yüzmeye devam ediyor, kendini var eden suya ulaşıncaya kadar. Biz, bizi var eden öz sulara ulaşıncaya kadar yüzmeye devam ediyoruz. Rüyalarımız doğduğumuz topraklardadır.
Dil öğrenebildiniz mi?
Biraz dil biliyorum (Almanca). Geçirdiğim rahatsızlık nedeni ile tedavilerim devam ediyor. O nedenle dil kursuna yeni başlayacağım. Ama günlük işlerimi kısmen hallediyorum.
Vaktinizi nasıl geçiriyorsunuz?
Bulunduğum ülkede çeşitli halklar ve inançlarla bir araya geliyorum. Katolik, Evangelist, Ortodoks, Ezidi. Alevi, Müslüman inançlarıyla bir araya geldiğimiz gibi Yahudi, Ermeni, Süryani, Türk, Arap haklarıyla bir araya geliyoruz. Sur’da yaptığımız çok kültürlü çok kimlikli çok inançlı ve çok dilli çalışmaları burada da yapmaya çalışıyoruz. Bölgemiz ve Diyarbakır’ı tanıtıyorum. Farklı sivil toplum örgütleri ile bir araya geliyoruz. Kentimizden ve topraklarınızdan ayrı olsak ta yüreğimiz orası için atıyor. Hiç kimse bizi oradan koparamaz bedenimiz orda olmayabilir ama yüreğimiz, beynimiz, ruhumuz orda, kopmamış, kimse de koparamaz. Biz rüyalarımızı halen orada görüyoruz.
Dönmeniz için Türkiye’de ne olması gerekiyor?
Bizim dönmemiz için bizi sürgüne getiren koşulların değişmesi gerekir. Bu koşullar demokrasi, barış, özgürlük ve adalettir. Türkiye demokratik bir ortama evrilirse adalet sağlanırsa, onurlu barış olursa döneceğiz. Sorun iktidar veya muhalefet değil, sorun zihniyet ve sistemin değişmesidir. İktidar giderse yerine gelecek olan ne yapacak? Mesele avcının değişmesi değil, av zihniyetinin değişmesidir. Türkiye göreli bir çözüm sürecinde dahi ekonomik, sosyal ve siyasal durumu ne idi, şimdi durum nedir? kıyaslama yapılırsa, gerçek anlamda demokrasi onurlu barışın, özgürlüğün, adaletin tesis edildiği ortamda ne olur artık düşünelim. Bulunduğum ülkede 4 tane resmî dil var. Bunun yanı sıra Kürtçe, Türkçe, Arapça kamusal hizmet veriliyor. Türkiye’de Kürtlere ana dil eğitimini çok görenler kamusal hizmeti Kürtçe olmasını istemeyenler burada Türkçe kamusal hizmet alıyorlar ve memnunlar.
Dediğiniz koşullar oluşursa döner misiniz?
Koşullar uygun olursa döneriz ve bunun için mücadele ediyoruz, caba sarf ediyoruz. Kendimizi burada misafir görüyoruz.
Diyarbakır’da en çok neyi özlediniz?
Çocukluğumun, gençliğimin geçtiği küçeleri özledim. İnsanlarını özledim. Tabi, olmazsa olmaz ciğerini özledim. Sabahları, saat 06.00’da kalkıp sokakları dolaştığımda yapılan tandır ekmeğini özledim. O ekmeği benimle paylaşan anaları özledim. Diyarbakır Sur dibinden, Lice’den ve köyüm olan Sise’den toprak ve taş getirttim buraya. Onlara bakınca bağlılığımı güçlendiriyorum. Ve kendime diyorum “Dayika xelke nabe dayika min”. (Elin annesi, benim annem olamaz) Bu özlem ve bu umut ve bizi var eden değerlere bağlılığımız bize güç veriyor.
Sivil toplumda çalıştınız belediye başkanlığı yaptınız. “Sürgünde” vefasızlığa uğradığınız hissine kapıldınız mı?
Sürgünde, olsak oradaki insanlarımızla bağımız var. Oradaki telefon numaramı kullanıyorum değiştirmedim. Çünkü o telefonum Diyarbakır’da ve çok insanımızda var. Zaman zaman insanlarımız ihtiyaç ve istekleri için bizi arıyor. Orada olmasak da elimizden gelinceye kadar hizmetkar olmaya devam ediyoruz. Bir anımı anlatmak isterim. Bir gece sabaha karşı saat 00.03 te bir annemiz Diyarbakır’dan aradı ve oğlunun Münih’te sokakta kaldığını söyledi. Bende Münih’teki bir dostumu arayarak yardımcı olmasını istedim. Ve annenin işi rast gitti. Annenin bana dua edişini halen unutamıyorum. Buraya gelen çocuğu için iş bulmamı isteyenler oluyor vb.
Biraz da siyaset sormak isterim. Şuan ki Kürt siyasetini nasıl okuyorsunuz?
Kürtlerin ve demokrasiden yana olanların siyasal çabaları tasfiye edilmek isteniyor. Sürgün, hapis, öldürme, baskı gibi politikalarına rağmen Kürt siyaseti gün gittikçe güçleniyor. Bunu uygulayan siyasetler tükeniyor aslında Türkiye’de denememiş tek şey var: Onurlu barış. Artık bence Türkiye bunu uygulamalı.
Kürtlerin “Millet İttifakı” ile hareket edeceği yönünde emareler var. Bu Kürtlere ne kazandırır?
Tabi benim bireysel görüşüm başta Kürtler, demokrasiden yana olanlar için, ne cumhur ittifakı ne de millet ittifakı bu haliyle bir çözüm getiremez. Bu iki zihniyetin de iktidarını görmüş ve yaşamışız. Sorun iktidarın değişmesi değil, sorun Türkiye’nin mevcut zihniyetinin değişmesidir. Bunun için de esas olan bizim taleplerimiz ve ilkelerimizdir. Buna yönelik projesi ve planı olan varsa ve kim bunları gerçekleştirecekse ona bakmalıyız. Bu durum mevcut iktidar için de ve muhalefet için de geçerlidir. Kim onurlu barışı, kim demokrasiyi, özgürlükleri adaleti gerçekleştirecek plan ve projeye sahipse, somut ortaya koyarsa onunla görüşülür. Bizim önceliğimiz Kürd ve Kürdistani ve Türkiye’nin demokrasi, barış ve özgürlükten yana kesimleri, kişileri ile ittifakımızdır. Biz kendi yolumuza ve taleplerimize, ilkelerimize bakarız. Bu temelde güçlenirsek, cumhur ittifakı da millet ittifakı da bunu görmek zorunda kalacaktır. Buna uygun hareket etmek zorunda kalırlar. (Röportaj: Gönül Morkoç-İlyas Akengin)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.