Hem Selahattin Demirtaş’ın, hem de Mithat Sancar’ın daha bir gün önce ortak adayın önemine dair yaptıkları açıklamaların hemen ardından Pervin Buldan’ın Kars kongresindeki çıkışı, HDP resmi organlarının kararı mı, yoksa vesayet dayatması mı? Gündemin manşeti bu oldu.

Kandil, Demirtaş’ın oyun kurmasından duyduğu rahatsızlığı gizlememişti. Duran Kalkan, tutsak eski başkana ukala, sonrasında da münafık diyecek kadar ileri gitmiş ve köprüleri yıkmıştı.

Demirtaş tamamıyla susturulur mu? Millet ittifakına verdiği koşullu desteği sürdürür mü? Pervin Buldan’a malum iradenin okuttuğu manifestoya sadık kalır mı?

AKP-MHP iktidarının beş yıl boyunca tüm argümanlarıyla itibarsızlaştırdıkları HDP’nin, eğer kendi adayıyla seçime girecekse, toplumda karşılığı olan bir isimle yarışa katılması isabetli olacaktır. Şöhreti kriminal algılara açık olan bir adayda ısrar edilmesi, Demirtaş’la İmralı arasına sıkışan HDP seçmeninde kırılmalara yol açacaktır.

Seçimin ikinci tura kalması, gücünü koruyabilirse HDP’yi kilit parti konumuna taşır, ancak Tayyip Erdoğan’a da üçüncü kez seçilebileceği bonus kıvamında bir avantaj sağlar.

Diyelim ki, ilk turda netice alınmadı ve sonraki oylamaya geçildi. HDP’liler, “ben çıkarıma bakarım” deyip, özellikle de son beş yılda partilerine reva görülen mezalimi unutup AKP-Bahçeli-Destici- Perincek cephesiyle el mi sıkışacak?

Yoksa, Halkların demokrasi partisi ismine ve ruhuna yakışan bir tercih mi yapacak?

Seçmenin vesayet dayatmasına boyun eğeceği de garanti değil ayrıca. Demirtaş ile Öcalangiller kapışmasının nasıl bittiğini belediye seçimlerinde görmüştük. Millet cephesinin HDP’yi yok sayan basiretsiz duruşunun bedeli ağır olacaktır. Geriye bir buçuk parti kalır. En başta iyi parti tabela hurdalığına gömülür.