HDP-DBP-DTK-HDK ve ideolojik sapma!
Kapitalist modernitenin küresel ve ulusalcılığı içine sıkıştırılan toplumsal yaşam ve onun siyasal iktidar savaşımı, hem insan toplumsallığını, hem de bir bütün ekolojik yaşamı her geçen gün kırıma uğratmaktadır. Bütün coğrafyalarda savaş, göç ve yıkım yaşanmaktadır. Yaşanan durum, uzun bir zamana yayılmış 3. Dünya savaşıdır. Kapitalist modernite iç güçlerin paylaşım savaşıdır. Halkların ve toplumların savaşı değil, Hegemonik güçlerin savaşıdır.
Tabi burada önemli olan, bu hegemonik savaşa karşı halkların demokrasi ve özgürlük mücadelesini yürüten güçlerin veya sistem karşıtı güçlerin durumu ve konumudur.
Demokrasi mücadelesi yürüten güçler, ya kapitalist modernite eksenli bir küreselçilik veya ulusalcılık eksenlerinden birine dahil olup, sistem içleşecek veya bu iki ekseni de ret edip 3. Yol stratejisi ile tümüyle sistem karşıtı pozisyonunu alıp, kendi modernitesini inşa edecektir
İşte, tam da bu noktada Türkiye'de son yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine ilişkin rasyonel bir değerlendirmeye ihtiyaç vardır.
Hegemon güçlerin iktidar kavgasının sahalarından olan Ortadoğu'da, önemli ve stratejik konumu bulunan Türkiye-bölge coğrafyası bu mücadelenin en belirgin biçimde yaşandığı bir merkez konumundadır. Seçimlerin hegemon güçlerce ilgiyle takip edilmesinin nedeni de bu durumdur.
Bir yandan ulusalcılığa dayanan iktidar kliği, diğer yandan küresel güçlere dayanmak isteyen muhalefet bloku ile girilen bir seçim sürecini yaşadık. iki tarafta da tüm Türkiye – Kürt halkları lehine hiç bir çözüm projesi yoktu. Halklar lehine şeklen oluşturulan emek ve özgürlük ittifakıysa bir 3. Yol seçeneği olma misyonundan ziyade, kapitalist modernite içi iktidar değişimine odaklanan bir tutum ve politikaya dayanarak, önünde bulunan tarihsel misyona uymayan, sistemin muhalif kanadına eklemlenen bir ittifak olmuştur. Nitekim seçim sonuçları ile iktidarı kaybeden tarafta kalmıştır.
Bu durum aslında salt güncel seçimle ortaya çıkmış bir durum değildi. Bir yandan an be an yaşamın her alanına sızan (ulusal veya küreselçilikle) kapitalist modernite, diğer yandan tüm boyutları ile alternatif bir modernite olan demokratik modernite'nin inşa'sızlığı durumu ile ortaya çıkmış bir sonuçtur.
Ortaya çıkan sonuç üzerinden elbette kapsamlı bir değerlendirme yapılacaktır. Bu yönüyle seçim sonucu üzerinden çokça yorum ve analiz yapılmaya başlandı bile. Lakin önemli olan tartışmayı ve değerlendirmeyi esas noktadan yürütmektir. Bu bağlamda seçim sonuçlarını salt seçim dönemi alınan kimi kararlara, aday profillerine ve şahıslara bağlamak esas noktadan uzaklaşma ve doğru tanım ve sonuçlara ulaşmayı engelleyecektir
Öncelikle sorunun ana nedeni, 3. yolun, demokratik modernite'nin inşa'sızlığı sorunudur. Yani sistemin her hangi bir yanında yer alarak sistemle mücadele olmaz. Mücadele, sistemin dışında alternatif modernite'nin inşası ile gerçekleşir.
Oysa inşayı gerçekleştirmesi gereken öncü parti ve gruplar, inşa'dan uzak gündem ile son 7 yıldır Türkiye de iktidar değişimine odaklanmıştır. Bu durum özü itibarıyla bir ideolojik sapmaya ve gittikçe toplumsal tabandan kopuşa götürmüştür.
Demokratik modernite, bir alternatif modernitedir. Tüm boyutları ile kapitalist moderniteye karşı an be an inşa edilmek durumundadır. Buda kendiliğinden gerçekleşmez. Mutlak suretle yaşamın tüm alanlarında inşa'yı temel bir görev edinmiş öncü parti ile gerçekleşir.
Bu konu'da da hali hazırda zaten bu görev tanımı ile kurulmuş bölgeler partisi olmasına rağmen, Bölgeler partisi hem örgütlenme, hem de eylemsel bakımdan kendi misyonuna dayanmamıştır. Öyleki; örgütlenmesi daraltılmış, eylemsel yanı politize edilmiştir. Oysa hem örgütsel, hem de eylemsel yanı ile yeni yaşamın öncü partisi olması gerekirdi.
İnşa partisi politize olup, seçime endekslenirse ve örgütsel yapısını seçime dayalı şekillendirirse o zaman ortada yeni bir şey kalmaz. Klasik geleneksel parti tarzı kalır.
Demokrarik modernite'nin inşa partisi DBP'iken, demokratik siyasetin müzakere partisi de HDP'dir. Fakat, görev ve roller bu kadar net olmasına rağmen, özellikle DBP'nin hem inşa, hem'de ideolojik öncülük misyonunu yerine getirememesi sonucun'da; partilerin ve kongrelerin de (HDK-DTK) kendi asıl işlevlerine dönememelerine neden olmuştur.
HDP demokratik siyasetin müzakere partisi rolünden, zaman zaman iktidara adayız veya ana muhalefetiz gibi sistem içi söylemlerle kendi esas program ve çizgisinden kopmuştur. Öyle ki, seçimde muhalif bloğun adayını müzakeresiz destekleme kararı almıştır. Ne temel politikalar da, ne de dönemsel politikalar da halka gitme, tabana dayanma veya demokratik siyasetin gereği olan söz veya kararı halka bırakma gibi bir tutum almamış, gittikçe merkezileşen ve darlaşan bir politik tercihte bulunmuştur. HDK-DTK de ismi olan ama her hangi bir işlev ve faaliyeti olmayan yapılara dönüştüler. Oysaki kongreler demokratik modernitenin en temel kurumsal yapılarıydılar.
Yani sorun esasen ideolojik sapmadır. Bunun sebebi de ideolojik öncülük misyonu olan partinin, temel işlevine ve görevlerine göre örgutsel, eylemsel ve kadrosal konum almamasıdır.. Çıkışta, örgütsel, eylemsel ve kadrosal yeni bir inşa hareketinin gelişmesindedir..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.