Ekmek almaya çıkmıştım…
Suriyeli birkaç sığınmacı, aylak aylak geziniyordu. Onlardan bir tanesi, “Suriye Bayrağı”nı sırtına asmıştı…
Sırtında bir başka bir ülkenin bayrağıyla gezmesine tepki verdim. Tepkime kültür seviyesi düşük biri, şöyle “tepki” verdi:
Kardeşim; bu Umut Özdal’dan sonra da moda oldu bu. Adamlar kendi ülkesinin bayrağını sırtında da taşır, göğsünde de taşır, elinde de taşır. Sana ne! Biz muhacir kültüründen gelen bir milletiz. Sahabeler de buraya gelmediler mi? Diyarbakır İşgali’nden de mi habersizsin? Halen o sahabelerin kabirlerinde dua etmiyor muyuz?
Böylesine cahil bir tepkiyle karşılaşınca, aklıma meşhur bir mesele geldi.
Hocaya cahilin biri gelir…
Cahil: “Hocam dünkü masalı bize bir daha anlatsana!”
Hoca: “Hangi masal?”
Cahil: “Hani Bağdat’ta o çoban kız kaçırmıştı da sonra havuza düşmüştü, bir kadına aşık olup hapisten çıkarmıştı kadın onu sonra da Şam’da rezil olmuştu…”
Hoca: “Cahil! Olay Bağdat’ta değil, Kenan’da olmuştu. Çoban değildi, Peygamberdi. Kız kaçırtmamıştı, babasından küçük kardeşlerini kaçırmıştı abileri. Ve havuza değil, kuyuya atmışlardı. Kadın ona aşık olmuştu, o kadına değil. Hapise de bu nedenle girmişti. Şam’da rezil değil, Mısır’da vezir olmuştu. Masal değil, Yusuf Suresi kıssasından Kur’an ayetiydi…”
Yusuf (AS) Peygamber Olayı’nı yanlış anlayan o cahil gibiydi adam… Ben o hoca kadar bilge olmasam da…
Umut Özdal değil, Ümit Özdağ.
Ümit Özdağ, oy verebileceğim biri de değil. Ancak, böyle bir tepkisi varsa da, moda değil, ancak vatanseverlik olur bu.
Suriyeliler olsa olsa “muhacir” olur kardeşim.
Bu durumda, biz de, “ensar” oluyoruz. Ensar ile Muhacir arasındaki farkı bile bilmiyorsun.
Ve sen tanım olarak gerçek bir cahilsin. Sen, İŞGAL” ile “FETİH” arasındaki farkı bilmeden yorum yapma cüretini gösteren, tehlikeli bir cahilsin. Fetih, kurtarma ve özgürleştirme eylemidir; İşgal, sömürü ve köleleştirme eylemidir. (İslam Literatüründe Böyle Geçer.)
Ayrıca “sahabe kabrinde dua ettiğini” o sahabeler görseydi, muhtemelen güzel bir sopa yerdin onlardan… Zira İslam’da kabirlere ya da kabirlerde dua etmek, yasaktır, günahtır, şirktir. Sahabeler, gittikleri her yerde cehaletle, batılla, şirkle ve zulümle savaşmışlardır.
Kendi ülkesinin bayrağını çok seviyorsa, gitsin Esed Rejimi’nin yanında ya da karşısında onurluca savaşsın. “Şehit” ya da “Gazi” olsun. Vatan toprağında, vatanı için ölsün. Ölü olmak, asalak olmaktan çok daha onurludur.
Bu ülkede, diplomasiyi temsil eden kurumların dışında, hiçbir şekilde herhangi bir ülkenin bayrağı dalgalanmamalıdır. Bayrak, bir milletin namusudur da. Gitsin namus ve sevgi reflekslerini kendi vatanında göstersin. Bayrağını gözünün nurunu etsin, bizim gözümüze sokmasın.
Bu arada… Buraya gelen hiçbir sahabe, yerel halkı taciz ve tahrik etmemiştir. Kimseyi dikizlememiştir. Asalak ya da tembel olarak değil; çalışkan, üretken, mütevazi ve ehli zanaat olarak burada yaşamışlardır. Kimseden kaçmamışlardır, aksine zalimleri kendilerinden kaçırmışlardır. Sen, Muhammed (AS) Peygamberin rahle-i tedrisatında yetişmiş erdemli sahabelerle (yol arkadaşlarıyla) bu serserileri bir görüyorsan, zerre kadar “Siyer-i Nebi” ve “Hayat-us Sahabe” okumamışsın demektir…
Kısacası…
Suriye, Suriyelilerindir.
Umarım kendi vatanlarında onurluca ve cesurca yaşamaları hemen, hemen yarın mümkün olur. Umarım kendi bayraklarını, kendi ülkelerinde özgürce dalgalandırırlar… Umarım vatanseverliklerini bana / bize değil; kendi ülkelerinde mücadele vererek, tüm dünyaya gösterirler.
Selam, umut, sevgi ve dua ile…