Salih KAPLANER

Salih KAPLANER

İNSAN VE HAYAT

İNSAN VE HAYAT

İNSAN VE HAYAT

Dünyamız’ın uzay deryasında kendisi için belirlenmiş yörüngesinden ve hızından bir an olsun sapmadan güneş sistemi ile birlikte duracağı yere doğru akıp gitmesi, bizim ise bu hareketten birşey hissetmiyor olmamız çok doğal karşılanmaktadır. Yeryüzünün yok iken tek bir patlama sonucunda yokluktan varlığa geçişinden, içinde yaşamın vağrolabileceği bir evrenin tesadüfen oluşma ihtimali yok denecek kadar az bile değil “YOK” iken de aynı şekilde normal karşılanmaktadır. Güneş, Ay, Yıldızlar, Dağlar, Denizler, Gökyüzü, Toprak ve daha birçok şey bu denli hizmette iken, göğe yükselen suyun tekrardan yeryüzüne dönüp toprağı doyurmasından, yağan kar tanelerinin herbirinin şekillerinin birer sanat eseri gibi farklı oluşundan, arı gibi doğar doğmaz kendini hizmete adamış birkaç hafta ömürlü bir canlının, dünyanın en usta mimarlarını ve mühendislerini imrendiren altıgen peteğini yapmasına, yiyenlere şifa ve çok hoş tatlar veren mucizevi balı maydana getirmesine, sivrisineğin hayranlık veren enjekte işlemine ve daha birçok canlıdaki hayranlık uyandıran davranışlara kadar birçok olay çok normal karşılanmaktadır.

Denizlerin altında muhteşem türlerdeki canlılardan doğadaki muazzam düzenden ve daha sayısız eşsizliklerden söz etmemek bunları düşünmemek, sıradan görmek yada doğal karşılamak tüm bunların yaratıcısı ve yaratmakta olan yüce Allah’ı gereği gibi kavrayamamayı getirmektedir.

Peki insanoğlu nasıl oluyorda bunları düşünmekten ve yaşamaktan sapabiliyor. Herşey bu denli olağanüstüyken nasıl böylesine doğal karşılanabiliyor. Zihinlerdeki bu örtünün sebebi nedir? Evet bütün bunların ve bu türlü duyarsızlıkların en temel sebebi insanın kim tarafından ne için vağrolduğunu ve geçici dünya hayatını ne için yaşadığının farkında olmamasıdır. İnsanın dünyaya gelmesiyle başlayan yaşam sürecinde, bebeklikten, çocukluğa, gençliğe ve olgunluğa geçişinde nereden geldiğini, ne için geldiğini ve nereye gideceğini merak etmeyip, yaşıyor, işitiyor, görüyor, konuşuyor, hissedebiliyor ve seçebiliyor olmasını son derece normal karşılaması bunları olaması gereken veya kendiliğinden oluşmuş şeyler gibi algılaması insanın hazin sonunu hazırlamaktadır.

Kendini, benliğinin ve ruhunun sahibi ilan edip istek ve tutkuları doğrultusunda keyfi bir yaşam sürmeyi yol edinmiş bu zihniyet, görmek istediklerini görür, düşünmek istediklerini düşünür hale gelmiştir. Yaptığı şeyleri çok önemli görüp yaşamı boyunca birşeylerden karşılık beklerken, dünyaya gelirken kendisine peşin olarak verilen ruh, beden, maddi-manevi nimetlerden dolayı karşılık verilmesi gereken bir yer varmı veya vermem gerekiyormu diye düşünme zahmetine yada duyarlılığına dahi tenezzül etmemiştir. Çünkü gözlemleyebildiği kadar bunlar etrafındaki birçok insanda mevcuttur ve olması gereken birşeymiş gibi algılanmaktadır.

Allah’ın varlığına inanıp sanki Allah yokmuş gibi yaşamak, Allah’ı zor zamanlarda hatırlamak, dini ilgi alanları içine almamak yada belirli gün ve gecelerde hatırlayarak din günü, din ayı ilan etmek suretiyle son sıralarda yer vermek, insanın bilinçsiz ve amaçsız bir şekilde nefes alıp vermesini sağlamaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Salih KAPLANER Arşivi