Ferhat Tunç: Ölürsem gurbette gömülmek istemem

Hakkında açılan davalar nedeniyle Almanya’ya yerleşmek zorunda kalan Sanatçı Ferhat Tunç, kaderinin yakın arkadaşı Ahmet Kaya’ya benzememesi için “Sürgünde ölürsem burada asla gömülmek istemem” dedi.

AMİDA HABER- Sur eski Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş ile başlattığımız “sürgün” söyleşilerimizin ikinci bölümünde Sanatçı Ferhat Tunç ile konuştuk.

Yurtdışına çıkma döneminizi biraz anlatır mısınız?

Aldığım 2 yıllık hapis cezasının ardından yurt dışına çıkmıştım zaten. Amacım yakınlarımla vedalaşmak ve İstanbul’da evimde tutuklanacağım günü beklemekti. Tutuklanmaktan yana en küçük bir endişem ve korkum hiç olmadı. Almanya’da kızım başta olmak üzere tüm yakınlarımla görüşüp vedalaştım ve bir on gün sonra İstanbul’a döndüm. Dönüşümde havaalanında gözaltına alındım. Bu gözaltına neden olarak, 20 yıl hapis öngören ‘örgüt üyeliği’ iddiasıyla Diyarbakır’da açılmış yeni bir davaydı. İki günlük bu gözaltı sonrasında tutuklanacağımı beklerken serbest bırakıldım. Serbest bırakıldıktan sonra eşim, kızım, avukat arkadaşlarım ve tabi ki yakın çalışma arkadaşlarımla her şeyi yeniden değerlendirmek zorunda kaldım.

Ne kadar cezanız vardı?

Malatya Ağır Ceza Mahkemesinde 2013 yılında ertelenmiş iki yıllık ceza dosyamın da bozulmasıyla birlikte hapisse girdiğimde 4 yılım gidecekti. Hapisteyseniz hakkınızda açılmış diğer tüm davalar hızlı bir şekilde sonuçlanıyor. Dolayısıyla hakkımda farklı iddialarla açılmış sayısız davanın sonuçlanmasıyla uzun yıllarımı hapiste geçirmek zorunda kalacaktım. Kızım evlendikten sonra Almanya`ya yerleşmiş ve ilk çocuğuna hamileydi. Ağlayarak “Baba doğacak olan torununu hapiste karşılamanı istemiyorum” deyince kararımı verdim. Benim için kolay olmadı. THY`nin İstanbul – Oslo uçağına hayatımın en zor yolculuğunu yaptım. O yolculuğum, bu kez geriye dönüşümün olmayacağını düşünerek geçti.

Sosyal hayatınız nasıl değişti, size zor ne geldi?

Oslo`da planlanmış bir kaç toplantıya katıldım ve ardından Almanya`da kızımın evine yerleştik. Bir on gün sonra da torunumuz Adar Ali doğdu. Türkiye`deyken planlamış ancak tamamlayamadığım 40’ıncı yıl konserlerimi Avrupa ülkelerinde sürdürmek istedim. Bir kaç konserin ardından bu kez pandemi süreci başladı ve eve kapanmak zorunda kaldık. Benim gibi, kabına sığmaz biri için katlanabilir bir durum değildi. Dünya iki yıl boyunca bu pandemi belasıyla uğraşmak zorunda kaldı. Sanatçıların kuşkusuz bu zor zamanlarda üretmek ve ürettiklerini sosyal medya üzerinde de olsa paylaşmak gibi bir imkânları oldu. Bu imkânı kullanmaya ve ülkeyle sosyal medya üzerinde ilişkilerimi sıcak tutmaya çalıştım. İlklerim arasında “Türkiye’de hazırlıklarını tamamladığım gençlik yıllarıma ait kayıtlardan oluşan “Marşlar ve Ağıtlar” adlı albümü çıkarmak vardı.

Dil öğrendiniz mi?

Böyle bir sorunum hiç olmadı. Ancak dil sorunu yaşayan arkadaşlarımız için sürgün hayatının çok daha zor geçtiğini belirtmem lazım. Ben 1979 ile 1985 arası kesintisiz bu ülkede yasamış biriyim. Yine bu ülkede okula gitmiş ve uzun yıllar Alman müzisyenlerle birlikte çalışmalar yapmış biriyim. Bu çalışmalar Almanca dilimin gelişmesine önemli katkılar sundu.

Vaktinizi nasıl geçirirsiniz?

Kendi isteği dışında ülkesini terk eden biri olunca kötü gidişatı daha çok hissediyorum. Çünkü sürgünsünüz ve bu şartların değişmesini beklemekle geçiyor günleriniz. Türkiye`de hayat koşuşturmacayla geçiyordu. Zamanın nasıl aktığını gerçekten bilmiyordum ve bundan yana da şikâyetçi değildim. Burada ise yeteri kadar zamanım oluyor. En önemlisi de hayatımızı renklendiren iki torunumuz var ve onlarla geçiyor tüm zaman. Yine insanlarımız bizi yalnız bırakmıyor. Sürgünde yaşayan birçok arkadaşım var ve onlarla yakın diyalogdayım. Fırsat buldukça bir araya gelişlerimiz oluyor. Sevgili Abdullah Demirbaş ile çok daha sıcak bir iletişim içindeyiz. Ülkemizi, insanlarımızı ve en önemlisi de mücadeleyi özlüyorum. Burada hiç bir şey orada bıraktığım gibi değil.

Sürgündeki sanatçı olmak nasıl bir duygu?

Sürgünü bir yenilgi, bir kaçış olarak ele almanın doğru olmayacağına inanan biriyim. Yaptığımız çalışmalarla bu süreci yenilmez kılmak bizim elimizde. Bu anlamda yenilmediğinizi göstermek ve devam eden adaletsizliğe ve zulme karşı daha fazla mücadele etmenin yolu olarak da görüyorum sürgünü. Dolayısıyla ülkemizde, halkımıza dair sorumluluğumuzun bilinciyle yaşıyorum burada. Bu sorumluluğu unutmadan ayakta kalmanın ve üretmeyi sürdürmenin gereğine fazlasıyla inanıyorum. Bunu başarabilirsek, sürgün olarak dayatılan bu koşullardan en az zararla cıkmış oluruz. Bu ülkeye geldiğim ilk günden beri böyle düşünüyor ve bu bilinçle çalışmalarıma devam ediyorum.

Dönmeniz için Türkiye’de ne olması gerekiyor?

Bedenen burada olsam da aklım ülkede ve Dersimde. Daha önce de söyledim, Avrupa yabancısı olmadığım bir yer ancak burayı yeniden alışacağım ve hayatımı sürdüreceğim bir yer olarak görmüyorum. Ülkemize dönüşün özlemini çok yoğun olarak yaşıyorum elbette. Mevcut koşulların değişmesiyle birlikte zaman kaybetmeden ilk uçakla dönmüş olacağım. Önümüzdeki seçim sürecinin bu yolu açacağına artık daha çok inanıyorum. Sürgün, bir sanatçıya verilecek en ağır cezadır ve ben bu ağır cezayı hak etmiş hiçbir şey yapmadım. Mevcut iktidarın herkesin karşı çıktığı politikalarını ben de onaylamadığımı yüksek sesle dile getirdim. Hayatını barışa adamış bir sanatçıdan “terörist” çıkartmaya çalıştılar. Savaş ve şiddet politikaları, akıl ve vicdanlarını teslim almış bir iktidar yarattılar.

En son konserinizi nerede verdiniz, geldiğinizde ilk konserinizi nerede vermek istersiniz?

En son konserlerim 35’inci Sanat Yılı kapsamında Mersin ve Adana`da gerçekleştirmiştim. Bu konserleri tüm Türkiye’de devam ettirmeyi planlamıştık. Karadeniz başta olmak üzere Türkiye’nin bütün bölgelerinde halkımızla buluşacaktık. Ama ne yazık ki bu özlemimiz yarım kaldı. Umuyorum ki yeniden ülkeye döndüğümde bu konserleri devam ettirmiş olayım. Bundan sonraki hayatımı müzikle dolu geçirmek istiyorum. Hayatımız kesintiye uğramaz da dönmek nasip olursa ilk konserimi Dersim`de vermek istiyorum. Çünkü Dersimi çok özlüyorum.

Sürgünde olmanın psikolojisini nasıl, bunu biraz özetlerimsiniz?

Sürgünde olmak birden fazla duyguya sürüklüyor sizi kuşkusuz. Haksızlığa uğradığınızın farkındasınız ve kimin ne haddine ki bizi ülkemizden, halkımızdan uzakta yaşamaya mecbur ediyor, diyorum içten içe. Bir yandan da sürgünün seni pasifleştiren, mücadeleden alıkoyan, reflekslerini öldüren bir sürece dönüşmesine izin vermemek için daha çok üretmeye koyuluyorsun. Ben bir suç işlemedim ve haliyle nedamet içinde bir sanatçı olamam diyorsun. Tek nedametim, istediğimiz özgür ülkeye henüz kavuşamadığımız için olabilir.

Türkiye’de en çok neyi özlediniz?

En çokta Munzur'un sesini duymayı, duyarak uyumayı özledim. O ses benim için Dersim coğrafyasının dağına, taşına sinen acının haykırışı adeta. Munzur vadisinde yol alırken bu ses, size hep eşlik eder. Bu sesin büyüsüne kapılan insan, Munzur'un kulaklarına bir şeyler mırıldandığına inanır. Bu sesin öteden beri bende uyandırdığı duygu hep bu olmuştur. Gördüğüm ağaçları, dostları, dinleyicileri özlüyorum. Sürgünde yaşamın en güçlü hissi, özlemdir bana göre. Sanıyorum bu özlemin hakkını fazlasıyla veren bir sanatçıyım.

Ahmet Kaya sürgünde yaşamını yitirdi. Yakın arkadaşınızdı…

Ahmet hayatımın 20 yılını birlikte geçirdiğim ve birlikte çok güzel anılar biriktirdiğim bir arkadaşımdı. Türkiye’nin bence gelmiş geçmiş en iyi üreten ve en iyi yorumcularından biriydi. Kürt olduğunu söylemesiyle kopan kıyametin kurbanı oldu aslında. Yılmaz Güney`den sonra bu değerli dostumu sürgünde toprağa vermek benim için kolay değildi. Ahmet’i sürgünde ölüme iten koşullar, bugün ne yazık ki değişmiş değil. Kürt halkının varlığını potansiyel bir tehdit olarak gören bir iktidar zihniyetiyle karşı karşıyayız. Maalesef ki benzer nedenlerle on binlercesi haksızca tutsak edilmiş durumda ve binlercesi ülkesinden, evinden, dostlarından uzakta sürgünde yaşamak zorunda bugün. Daha bir ay önce evimde baygınlık sonucu çok ağır bir travma geçirdim. Kaderimizin aynı olmamasını sağlamak elimizde değil. Ne zaman ve nasıl bir sonla karşılaşacağımızı bilemeyiz. Ama bildiğim bir şey var, sürgünde ölürsem burada asla gömülmek istemem.

Uzun yıllar sanatla uğraştınız en son siyasete atılınız. Bundan hiç pişmanlık duydunuz mu?

Ülkemiz, sanat ve politika ilişkisi acısından elverişli olduğu kadar, ne yazık ki, yozlaşmaya veya bozmaya da çok müsait. Buna dikkat edilirse daha iyi neticeler almak mümkün diye düşünüyorum. Politika, hayatın içinde ne kadar yer alabiliyorsa, sanatın içinde de o kadar yer alır. Ben hayattan kopuk bir sanatçı olarak yaşamadım. Sanat adına attığım her adım politikti zaten. Güncel meseleleri önemseyen bir sanatçı olarak bu alanda çok aktif bir sürecim oldu. Doğal olarak beklentileriniz oluyor ve buna fırsat verilmediği zaman da üzülüyorsunuz. Siyasetten daha aktif bir rol üstlenmekten yana heyecanım hep vardı. Bu alanda, kabul edelim, bazı şeyler istediğim gibi gitmedi. Bu konuda söylenecek çok şey var ancak tarihe kalsın. (İlyas Akengin-Gönül Morkoç-ÖZEL)

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Toplum & Yaşam Haberleri