Diyarbakır’da Kentsel Sorunların Sürekliliği ve Kentlileşmenin Gecikmesi
“Şehir, taşla değil hakla kurulur; hak yoksa kent sadece kalabalıktır.”
Türkiye’nin önemli kültürel, tarihî ve siyasal merkezlerinden biri olan Diyarbakır, son yüzyılda hızla artan nüfusu, göç dinamikleri, plansız kentleşme ve toplumsal kırılmalar nedeniyle derinleşen kentsel sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Bu sorunlar, sadece altyapı ya da fiziki çevreye dair teknik meseleler değil, aynı zamanda toplumsal yapı, sınıfsal çelişkiler, kültürel aidiyet ve siyasal temsil eksiklikleriyle derinden ilişkilidir.
Diyarbakır, özellikle 1990'lı yıllardan itibaren yoğun iç göç almıştır. Devletin güvenlik politikaları çerçevesinde boşaltılan köylerden gelen binlerce aile, plansız ve sağlıksız kent çeperlerinde yaşam kurmak zorunda kalmıştır. Bu göç, “kentleşme” değil, “gecekondulaşma” şeklinde tezahür etmiştir. Bu da şu sorunu doğurmuştur: Fiziksel olarak şehirde yaşanmasına rağmen, kırsal sosyolojinin değerleri ve ilişkileri kent yaşamında sürmektedir. Bu durum, "kentlileşmeden şehirleşme “olgusunu yaratmış, yani modern kent hayatının gerekleriyle uyuşmayan yapılar ortaya çıkmıştır.
Diyarbakır gibi Kürt kimliğiyle özdeşleşmiş şehirlerde, kent politikalarının yerel ihtiyaçlara göre değil, merkezi ideolojik kaygılara göre şekillenmesi ciddi bir sorundur. Belediyelere yönelik kayyum atamaları, yerel iradeyi ve katılımcı şehircilik anlayışını ortadan kaldırmakta, planlamayı teknik bir mühendislik meselesine indirgemektedir. Bu da şehir halkının kentle bağ kurmasını, ortak yaşam alanlarına sahip çıkmasını zorlaştırmakta; aidiyet hissini zayıflatmaktadır. Kentlileşme, yalnızca mekânsal bir dönüşüm değil; aynı zamanda kültürel, siyasal ve psikolojik bir dönüşüm olduğundan, halkın dışlandığı bir süreç, kentlileşmenin önünde büyük bir engeldir.
Diyarbakır’da gelir dağılımı dengesizliği, işsizlik oranları ve informal sektörün yaygınlığı, kentsel yoksulluğun kalıcılaşmasına neden olmuştur. Özellikle Sur, Bağlar, Kayapınar gibi ilçelerde yoksulluk mekânsal olarak da yoğunlaşmakta, sınıfsal ayrışma coğrafi bir biçim kazanmaktadır. Bu eşitsizlikler, eğitim, sağlık ve ulaşım gibi temel hizmetlere erişimde de farklılıklar yaratmakta, kentte bir “ikili yapı” oluşturmaktadır. Oysa kentlileşme süreci, sınıflar arası etkileşimi ve toplumsal hareketliliği içerir. Diyarbakır’da bu dinamikler tersine işlemekte, yoksul mahalleler giderek daha fazla dışlanmaktadır.
2015’teki Sur çatışmaları ve sonrasında yapılan “yeniden inşa” çalışmaları, kent belleğini ve tarihî dokuyu büyük ölçüde tahrip etmiştir. Diyarbakır gibi tarihî kimliği güçlü bir şehirde, bu tür müdahaleler halkın aidiyetini zedelemiş, kentle kurulan duygusal bağları koparmıştır. Oysa kentlileşme, sadece maddi mekânda değil, aynı zamanda sembolik mekânda da gerçekleşir. İnsanlar kendilerini o kentin bir parçası olarak hissetmedikçe, “kentli birey” haline gelemezler. UNESCO mirası surların içinin güvenlik kaygısıyla boşaltılması ve TOKİ bloklarıyla yeniden şekillendirilmesi, bu anlamda kentlileşmenin önüne set çekmiştir.
Diyarbakır’da yerel STK’lar, meslek odaları ve mahalle örgütlenmeleri zaman zaman güçlü çıkışlar yapsa da sürekli bir etki yaratamamaktadır. Özellikle siyasal baskılar ve kriminalize edilme korkusu, toplumsal katılımı engellemekte; halkın kentsel karar süreçlerine dâhil olmasını zorlaştırmaktadır. Oysa kentlileşmenin temel koşullarından biri, yurttaşın kamusal alanda söz sahibi olması ve kenti birlikte üretmesidir. Katılımcı planlamanın ve yerel demokrasinin eksikliği, Diyarbakır’ı bir “yaşanılan yer” olmaktan çıkarıp, bir “barınılan yer”e dönüştürmektedir.
Diyarbakır’da kentsel sorunların çözülmemesi ve kentlileşmenin bir türlü gerçekleşmemesinin nedeni sadece teknik ya da ekonomik değil, esasen sosyolojik ve siyasal temellidir. Kent, sadece binalar ve yollarla değil; ortak yaşam kültürü, katılımcı demokrasi, sosyal adalet ve kimliksel aidiyetle inşa edilir. Diyarbakır’da bu yapıların bir arada var olamaması, kenti parçalı, işlevsiz ve yabancılaştırıcı bir mekâna dönüştürmektedir.
Gerçek anlamda bir kentlileşme için ihtiyaç duyulan şey, Diyarbakırlıların kendi şehirlerine dair söz, karar ve yetki sahibi olabilecekleri, birlikte yaşayabilecekleri, kültürel ve sınıfsal eşitliği önceleyen bir kentsel tahayyülün inşasıdır. Aksi halde Diyarbakır, büyük bir köy olarak kalmaya, sorunları ise süreklilik arz etmeye devam edecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.