Suriye: Osmanlı ve Siyonizm savaşı
Aksa tufanından sonra İsrail ve dönemsel müttefikleri Şii hilalini haritadan silip İran ve vekillerini sahada tasfiye etti. Oluşan devasa güç boşluğu elbette siyonistler içim iştah açıcı bir sofra. 3000 yıldır rüyasını kurdukları Büyük İsrail için koşullar çok uygun hale gelmiş ve bu yolda icracı olmak için bir direnç unsuruna tahammül etmeyecekleri görülmüş. Ortadoğu’daki güç merkezlerine kuşbakışı bakıldığı zaman; Mısır ve İran gibi başat aktörlerin yıprandığı, Suriye ve Irak gibi aktörlerin imha olduğu bir tabloyu görüyoruz. Şu an kalan önemli güç merkezleri; Türkiye, İsrail ve Körfez. Bu üç güç merkezinden körfezin sermaye gücü dışında bir ağırlığı yok. Devasa güç boşluğuna aday olarak Türkiye ve İsrail’in en güçlü adaylar olduğunu görüyoruz. Bu tabloda elbette gizli öznelerin olduğu da bir gerçek. Avrupa, ABD ve Rusya.
Avrupa, Ukrayna’da Rusya’ya karşı büyük bir direniş savaşı veriyor. Uzun süreye yayılmış bu yıpratma savaşında Avrupa şaşırtıcı bir şekilde Rusya’nın savaş ekonomisi ile baş etmekte oldukça zorlanıyor. ABD’nin Avrupa’yı ihmal etmeye başlaması ile birlikte Avrupa’nın güvenlik kaygıları alarm seviyesinde. Kiev düşerse Londra menzil içerisinde kalacak. Bu yüzden Avrupa yeni bir Bodyguard arayışında. Ve buna en uygun aday olarak Türkiye görülüyor. Devlet ve Ordu kapasitesi ile birlikte genç nüfus dinamiği oldukça cezbedici özellikler. Ancak Türkiye Avrupa eksenine entegre olmanın karşılığında, Ortadoğu’daki güç boşluğunu doldurmada Avrupa’nın İsrail’e karşı ağırlık koymasını istiyor. Gazze için ses yükseltmeleri de bundan. Süveyda operasyonu tam da bunun yansımalarıydı. HTŞ göklerden gelen bir karar olmadan Süveyda’ya yönelmeyeceği herkesçe malum. İsrail ise aktörlerin bu tercihini sahada cevaplamışa benziyor. Süveyda öncesi Büyükelçi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın ‘ Osmanlı Milleti Türkiye için oldukça uygun’ çıkışı ve bundan bir ay önce de Netanyahu’nun ‘ Osmanlı bir daha geri gelmeyecek.’ Çıkışlarının arka kapılarda konuşulan tartışılan model kabullerinin yansımaları olduğu kanaatindeyiz. Türkiye, Ortadoğu’daki en iyi mesai arkadaşının kendisi olabileceğini Batı’ya büyük ölçüde kabul ettirmiş görünüyor. Siyonizm ise bu yönelimi redderek sahada oyun kurucu olduğunu göstermek için Süveyda’da kendisini kabul ettirdi. Türkiye ve Avrupa arasındaki mesafenin gittikçe kısalıyor olması sadece İsrail’i değil Rusya’yı da kaygılandırıyor. Kafkasya, Ukrayna ve Ortadoğu cephelerinde Türkiye ve Rusya arasındaki on yıldır süregelen dengeli dostluğun bir düşmanlığa değil de ‘dengesiz bir dostluğa’ yol açacağını söyleyebiliriz. Siyonizm ise Batı’nın bu yönelimlerinde çok daha fazla rahatsızlık duyarsa Sermaye ve Bilgi gücü Avrupa dışı güçlere sevk etmeyeceği garantisi yok. Rusya bunlarda en önemli aday. Ekonomik krizdeki Rusya’ya hayat öpücüğünü dahi verebilirler. Ancak bunlar için henüz erken. Bu büyük resimde Türkiye’de yürüyen sürecin bölgesel olmaktan öte küresel bir boyutu olduğunu söylemek gerekir. Kürtlerin pozisyonu sadece yerel aktörleri değil Küresel aktörleri de oldukça yakından ilgilendiriyor. Suriye’de Osmanlı açılımının işaret fişeğini Cumhurbaşkanı Kızılcahamam konuşmasında verdi. Kudüs ittifağı ve Türk-Kürt-Arap ittifağı vurgusu bir örtülü anti-siyonist sünni cephe ve dolayısıyla Osmanlı mottosu olarak okunabilir. Türkiye kendisini bakiyesi olan Osmanlı mirası üzerine kuracağını ve Kürtleri bu kapsamda gördüğü gözlemleniyor. Siyonizm ise İran’a kadar olan hat üzerinde Kürtleri daimi müttefiğe dönüştürme hedefini icra ediyor. Kürtlerin Ankara ile ortakılığının Büyük İsrail için kritik bir tehdit olduğunu düşünen Siyonizm, Süveyda sonrasında Osmanlı yönelimine meydan okuduğunu görüyoruz. Türkiye, Avrupa kamuoyunu da arkasına almaya başladığı ve Suriye’de Siyonizme karşı elinin daha güçlü olmaya başladığını görüyoruz. Kürtlerin alacağı pozisyon tarihin akışını değişecek nitelikte. ABD ise çok yönlü idare etme tarzı ile Türkiye ve İsrail’i aynı anda memnun edecek güncel değişkenlere göre şekillenen dış politikasını devam ettiriyor.
Suriye sahası artık bir Direniş ekseni-Nato savaşına değil Osmanlı- Siyonizm çekişmesine sahne olacağını söyleyebiliriz. Ancan asıl soru Yavuz Sultan Selim ve İdrisi Bitlisi ruhu geri dönecek mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.