Arslan ÖZDEMİR

Arslan ÖZDEMİR

İşe yaramayan diplomalar ve şimdi de sahte diplomalar

İşe yaramayan diplomalar ve şimdi de sahte diplomalar

"Emek değerini yitirince, sahtekârlık liyakat kılığına girer."

Üniversiteyi bitirmek, uzun yıllar boyunca toplumda bir başarı ve gelecek garantisi olarak görülmüştür. Ancak son yıllarda Türkiye'de yaşanan gelişmeler, bu algının hızla aşındığını göstermektedir. Artık bir diplomaya sahip olmak, iş bulma anlamına gelmiyor. Daha da vahimi, bazı kişilerin hiç emek vermeden sahte diplomalarla devlet kadrolarına yerleşmesi. Gerçek mezunlar işsizlik kuyruğunda beklerken, sahte diplomalılar maaş alıyor, kadro kazanıyor ve belki de ilerliyor. Bu çarpıklık, sadece bireylerin değil, toplumun adalet duygusunu da zedeliyor.

Son 20 yılda üniversite sayısının hızla artması, nitelik sorununu beraberinde getirmiştir. Her ile bir üniversite politikası, yükseköğretimi nicel olarak büyütse de, içerik ve kalite açısından ciddi sorunlar doğurmuştur. Pek çok bölüm, öğrencilere yalnızca "diploma" verirken, onları iş dünyasına hazırlayacak donanımı sağlayamamaktadır. Bunun sonucunda mezun olan gençler, diplomaları ellerinde ama istihdam dışında kalan bir kuşağa dönüşmüştür.

Bugün üniversite mezunu olmak, çoğu zaman yalnızca bir "etiket"ten ibaret hale gelmiştir. Bu etiketi taşıyan bireyler, kamuda torpil, özel sektörde düşük ücret ve belirsizlikle karşı karşıya kalırken, diplomalarının sahada karşılığı olmadığını acı bir şekilde deneyimlemektedir.

Son dönemde kamuoyunu meşgul eden sahte diploma skandalları, sistemdeki çürümüşlüğün somut bir göstergesidir. Hiçbir yükseköğretim kurumuna gitmeden, sahte belgelerle öğretmen, hemşire, memur veya idareci olan kişiler; yalnızca bireysel bir suç değil, aynı zamanda yapısal bir zaafın sonucudur. Bu kişilerin yıllarca maaş alması, emeklilik hakkı kazanması, toplumsal eşitsizlikleri daha da derinleştirmektedir.

Gerçek mezunlar, sınavlara girip elenmekte, yıllarca atanamamakta ya da işsiz kalmaktadır. Ancak bazen birkaç bağlantı ve sahte bir belgeyle, bazıları bir gecede sisteme dâhil olabilmektedir. Bu durum yalnızca liyakat ilkesine değil, toplumun tüm değer sistemine açık bir tehdittir.

Bu çarpık yapıda kaybeden yalnızca gerçek mezunlar değildir. Toplum da kaybetmektedir. Sahte diplomalı bir öğretmen, çocuklarımızı eğitmektedir. Sahte diplomalı bir sağlıkçı, insanların hayatıyla ilgilenmektedir. Liyakatten uzaklaşan her atama, kamusal hizmetlerin niteliğini düşürmekte ve kamu güvenini zedelemektedir.

Sistemi iyi bilenler, dürüst olanlar değil; sistemin açıklarını kullananlar kazanıyor gibi görünmektedir. Bu da gençler arasında umutsuzluğu, sistem karşıtlığını ve küskünlüğü körüklemektedir. Birçok genç, “Emekle değil, torpille ya da sahtekârlıkla ilerleniyor” düşüncesine kapılmakta, bu da toplumsal çözülmeyi hızlandırmaktadır.

Sahte diploma meselesi, sadece bireysel ahlakla açıklanabilecek bir sorun değildir. Aynı zamanda kurumların denetim mekanizmalarının zayıflığı, siyasi kayırmacılık, yargının yavaş işlemesi ve kamu personel sisteminin şeffaf olmaması gibi yapısal sorunlarla ilgilidir.

Bu bağlamda atılması gereken adımlar şunlardır:

Tüm kamu personelinin diplomaları, YÖK ve üniversitelerin arşivlerinden elektronik sistemle doğrulanmalı, geçmişe dönük taramalar yapılmalıdır.

Sahte diploma kullananların hem adli hem idari cezaları ağırlaştırılmalı ve bu kişiler kamuoyuna ifşa edilmelidir.

Mülakatlar kaldırılarak merkezi, objektif sınavlar esas alınmalı; torpilin önü tamamen kesilmelidir.

Üniversitelerin işlevi yeniden gözden geçirilmeli; gerçek bilgi ve beceri kazandıran programlar teşvik edilmelidir.

Gerçek mezunlara yönelik sosyal destek, mesleki gelişim ve istihdam teşvik programları uygulanmalıdır.

Sahtekârlığın Değil, Emek ve Adaletin Kazandığı Bir Toplum Mümkün

Gerçek diploma sahiplerinin işsiz; sahte diplomalıların ise maaşlı ve statülü olduğu bir toplumda hiçbir adalet duygusu ayakta kalamaz. Bu çürümüşlük yalnızca bireysel öfke yaratmaz; aynı zamanda toplumsal kopuşlara da neden olur. Liyakatin egemen olduğu, emeğin kıymet gördüğü bir sistem kurulmadıkça, genç kuşaklara umut verilemez.

Dolayısıyla mücadele yalnızca sahte diplomalarla değil, bu sahteciliği mümkün kılan bütün yapılarla birlikte yürütülmelidir. Aksi takdirde üniversiteler yalnızca kâğıt üreten fabrikalara, kamu kurumları da güvenilmez yapılara dönüşmeye devam edecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arslan ÖZDEMİR Arşivi