Arslan ÖZDEMİR

Arslan ÖZDEMİR

Kan davaları ve öldürmelerin dikkat çeken artışı

Kan davaları ve öldürmelerin dikkat çeken artışı

“Onur, öldürmekle değil; affetmekle yücelir.”

Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde son günlerde kan davalarının ve öldürmelerin artışı dikkat çekici bir toplumsal olgu olarak öne çıkmaktadır. Bu durum, yalnızca bireyler arası öfke ya da tesadüfi şiddet olaylarıyla açıklanamayacak kadar derin toplumsal, kültürel ve siyasal dinamikler barındırmaktadır. Sosyolojik açıdan bakıldığında bu olgu, geleneksel toplumsal yapının etkilerinden modern devletin adalet mekanizmalarının işleyişine, ekonomik koşullardan kimlik ve erkeklik algısına kadar çok boyutlu nedenlerle ilişkilidir.

Kürt toplumunda geniş aile, aşiret ve topluluk bağları tarihsel olarak güçlüdür. Bu yapı içinde birey yalnızca kendisini değil, bağlı bulunduğu aile ve aşireti temsil eder. Dolayısıyla bir hakaret, saldırı ya da öldürme yalnızca kişisel bir mesele olarak değil, bütün bir topluluğun “onuruna yönelmiş” bir tehdit olarak algılanır. Bu noktada kan davası, modern hukuk sistemine alternatif bir “adalet mekanizması” olarak işlev görür. İntikam kültürü, toplumsal onuru koruma stratejisi şeklinde meşrulaştırılır.

Kan davalarının sürmesinde en önemli etkenlerden biri de devletin adalet mekanizmalarına duyulan güvensizliktir. Mahkemelerin yavaş işlemesi, tarafsızlık konusunda yaşanan şüpheler, bireyleri kendi adaletini sağlama yoluna iter. Hukuk düzeninin toplumsal beklentileri karşılayamadığı yerde bireyler alternatif normlara yönelir. Bu bağlamda kan davaları, hukuki boşlukta gelişen bir “gayri resmî norm düzeni ”nin yansımasıdır.

Bölgedeki yaygın işsizlik, yoksulluk ve toplumsal eşitsizlik, gerilimlerin artmasına zemin hazırlar. Maddi sıkıntılar nedeniyle toplumsal dayanışmanın zayıflaması, küçük anlaşmazlıkların dahi aileler arası büyük çatışmalara dönüşmesini kolaylaştırır. Özellikle göç, kentleşme ve toplumsal çözülme süreçleri, bireyleri daha kırılgan hale getirerek şiddetin yeniden üretimini hızlandırır.

Kürt toplumunda erkeklik ve onur kavramları güçlü bir şekilde içselleştirilmiştir. Bir hakarete sessiz kalmak veya affetmek çoğu zaman “zayıflık” olarak görülür. Toplumsal baskı, bireyi ya da aileyi intikama zorlar. Bu durum, Bourdieu’nun “erkeklik habitusu” kavramıyla açıklanabilir: Erkeklik, toplumsal ilişkiler içinde sürekli yeniden üretilen bir pratik olup şiddeti bir meşrulaştırma aracına dönüştürür.

Kürt bölgelerinde uzun süredir devam eden çatışmalı süreç, şiddeti bir çözüm biçimi olarak normalleştirmiştir. Militarizasyon ve güvenlikçi politikalar, toplumsal barış mekanizmalarının zayıflamasına yol açmıştır. Böylesi bir ortamda sorunların diyalog ve hukuk yerine şiddetle çözülmesi, toplumsal bir alışkanlık haline gelmiştir.

Kentleşme ve modernleşme süreci, geleneksel normların çözülmesine yol açarken, modern hukuk ve kent kültürü tam anlamıyla yerleşememiştir. Bu “geçiş dönemi” çatışmaları, Giddens’ın ifadesiyle “geç modern toplumlarda risklerin artışı”nı hatırlatmaktadır. Geleneksel mekanizmaların çözülmesiyle boşlukta kalan birey, çoğu zaman şiddete daha kolay yönelmektedir.

Kürtlerin yaşadığı bölgelerde kan davalarının ve öldürmelerin artışı, yalnızca bireysel düşmanlıklarla açıklanamayacak kadar derin ve yapısal sebeplere dayanmaktadır. Onur kültürü, devlet kurumlarına güvensizlik, ekonomik sorunlar, erkeklik normları ve siyasal koşullar bu sürecin temel belirleyenleridir. Sosyolojik olarak bakıldığında, bu tür olayların azaltılması için yalnızca güvenlik önlemlerinin artırılması yeterli değildir. Adalet mekanizmasının şeffaf ve hızlı işlemesi, ekonomik eşitsizliklerin azaltılması, toplumsal barış girişimlerinin güçlendirilmesi ve erkeklik/onur algısının dönüştürülmesi uzun vadeli çözümler olarak öne çıkmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Arslan ÖZDEMİR Arşivi